AH VAH MUHABBETİ

A -
A +
Çocukluğumda Vatan Millet Caddesi'nden geçilirken Menderes yâd edilirdi.
-Yaaa, denirdi, Rahmetli bu yolları açmasaydı ne olurdu şimdi hâlimiz.
O yollar genişletilirken "bu kadar geniş yola ne gerek var, buraya uçak mı indireceksiniz" diyenler olmuş. Öbür taraf ileri görüşlü olduğu ve o günden bugünleri gördüğü için direnmiş, genişletmiş yolu.
....
Ben de şimdi ne zaman Suriçi'ne gitsem hayıflanırım. 
Keşke yolları hiç genişletmeselerdi, derim.
Keşke buralara kat izni vermeselerdi derim..
Bilerek-bilmeyerek, katliam yol genişletmeyle, Suriçi'ne kat izni vermekle, bahçeli yerlerde bitişik nizama geçmekle başlamış.
Gele gele gele buraya kadar gelmiş.
....
İnsan kime ne diyeceğini de bilemiyor. Suriçi'nde olan olmuş.. Bari dışını planlasaydınız, nereye ne yapılacağı belli olsaydı. Yani bırakın planı.. kireçle çizseydiniz.. Hani hep köyden gelenler diye horlanırlar ya.. Onlar kireci bilir.. Bir işaret koysaydınız.. Onu da yapamadınız.
Yapamayan kim sorusuna cevap bulamıyorum.
Bu şekilde şehir katliamı, yahut yağmalanması her ülkede olur mu?
Hangi dönemlerde olur ve ne anlama gelir.
Mesela 50'ye kadar bu anlamda bir katliam yok. Gasbetme şunun bunun malına el koyma, hile hurda işi ayrı.. Üç katlı 100 yıllık evi yıkıp yerine iş hanı dikmek.. Hazine arazisine ev yapıp sahiplenmek yok o yıllarda. Korkudan mı yok, ihtiyaç duyulmadığı için mi yok.. Yok..
50'den sonra başlıyor.. İlginçtir ara dönemlerde göç de şehrin talanı da yavaşlıyor.
60 ihtilalinde yavaşlıyor.
80 ihtilalinde de yavaşlıyor. 
....
Köyler şehirleri istila etmeseydi.. kim nerede olurdu? Buralar kime kalırdı?
Peki istilaya rağmen düzen nizam olabilir miydi? 
Bu sadece bir göç olayı değil ki, planlanabilseydi böyle olmazdı, diyebilelim.
Sanki işin içinde örtülü bir intikam da var.. Bu intikamın öbür tarafı da karışık..
....
Çok sürmez.. İstanbul'un Surdışı'na aktarılma işi bittikten sonra.. tarihî İstanbul elden geçirilir, muhtemelen keşke yapmasalardı dediğimiz binalardan arındırılır.. da şimdi köylülerin istilasına uğradı denilen bölge o zaman kimin istilasına uğrar?
 
           KAVAL SESİ
 
Yıllar önce TRT'nin radyo tiyatrolarında dinlemiştim.
Köyün çobanı ağanın kızına âşık oluyor, ağa da şart koşuyor; diyor ki:
-Koyunlara tuz yalatıp iki gün susuz bırakacağız, sen onları kaval çalarak hiç su içirmeden dereyi geçirebilirsen kızım senindir.
Çobanın bir marifeti var:
Kavalla koyunlarını yönlendirebiliyor.
Sürüyü yatırıyor, kaldırıyor, sıraya dizip köye yönlendiriyor vs.
Anlaşma gereği tuz yalatılıp susuz bırakılan koyunları çoban teslim alıyor, yanık kaval sesiyle onları dere kenarına götürüyor hiçbirine su içirmeden karşıya geçiriyor ve muradına eriyor.
....
Kamuoyunu yönlendirmek tuz yalayan koyunları, su içirmeden dereyi geçirmekten farklı değil.
Bu işi hayranlık uyandıracak derecede güzel yapanlar.
Biz onları görmüyoruz. Onlar hepimizi kullanıyor.
Bizler de sanki duyduğumuzu, okuduğumuzu, gördüğümüzü -güya- muhakeme edip külyutmaz bir edayla kendimize göre doğruyu seçerken yine onların çizdiği yoldan geçiyoruz.
Onların işaret ettiği tarafa doğru gidip onların istediği sesi çıkarıyoruz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.