MIŞ MIŞ DENETİMİ...

A -
A +
Bu ülkede kamu kurumları denetleniyor mu?
Hemen hemen bütün bakanlıkların teftiş kurulları var, durumuna göre onlarca, yüzlerce müfettişi var.
Bu denetlemelerin sonucundan haberdar mıyız?
Değiliz. 
Eskiden haberdar mıydık?
Değildik.
Neden değildik? Bu denetlemelerin önemli bir kısmı o kurumun iç işleyişi ile ilgili olduğu için bizi pek fazla ilgilendirmiyor.
Peki bizi ilgilendiren denetimin adı ne?
Eskiyi çizin. Son beş yıla bakın. Son beş yılda herhangi bir kamu kurumunun denetlenmesi sonucunda, şikâyet üzerine, ihbar üzerine, menfaat çatışması sonucu ortaya çıkan ve araştırılıp soruşturulan ve sonucu kamuoyuna duyurulan önemli bir olay hatırlayanınız var mı?
Yok.
Önemsiz olay hatırlayan var mı?
Yok.
O zaman demek ki işler anlatıldığı gibi değil. Orada o dolap dönüyor, burada üçkâğıt var, şurada hile yaptılar boş iş. Dolu olsaydı biri olmazsa öbürü, öbürü olmazsa diğeri bu teftiş ağına, soruşturmaya araştırmaya, hiçbirine olmazsa ihbara, mahkemeye, savcıya vs. takılır.. Birilerinin kolundan tutulup götürülürdü.
Gerçi eskiden de koldan tutup götürmelik denetim yapılmazdı. Zaten denetimin amacı o değildir. Tut götür savcının, mahkemenin işidir. Denetim nedir, mesela; bir kamu kurumu denetlenirken, şu seyahat için en fazla bir gün önceden yola çıkman gerekirken neden iki gün önce çıktın, neden kamu parasını fazladan otel parası ödeyerek ziyan ettin.. hııımmm.. savunmanı yaz bakayım, seremonisidir.
Denetlenen: Efendim o gün çıksaydım bilet parası otel parasından fazla olurdu.
Denetleyen: Yönetmelik diyor ki..
En abartılmış hâli askeriyede olurdu. Askeriyede alt kademenin yarı ömrü denetime hazırlanarak ve denetlenerek geçer.. Üst kademenin en önemli mesaisi de denetlemek olurdu. O kadar denetlediler de ne oldu, sorusunu yine onlara sormak lazım.
Denetim başka bir şey. Bizde kamuda örneği yok.
Haksız menfaat temininin hesabını sormak başka bir şey.. Onun da örneği yok.
Özal sonrası (991) DYP-SHP iktidarının ilk yıllarında yolsuzluk takip bakanı bile vardı. Tüyü bitmemiş yetim hakkını yiyenlerden hesap sorulacaktı. ANAP iktidarı döneminden çarçur edilen paralar bulunacaktı vs. Sonuca bağlanan bir tek dosya olmamıştı. 
Bu denetimle, çok sıkı denetimle aşılabilecek bir problem değil. Ekonomin kayıt altında olacak. Hiç olmazsa yüzde 90'ı kayıt altında olacak. Sonra teorisinden bahsederken ağzımızın suyu akıyor ya.. Kuvvetler ayrılığı.. Kuvvetler ayrılığı işini becerebilsek suistimal ve haksız menfaat temini yüzde 70 azalır. Yoksa  otorite ile olacak iş değil. Olsa askeriyede olurdu.
 
 
              ACIMASIZ METOT
 
Frederic Beigbeder, reklam totalitarizminin  diktatörlerden daha acımasız olduğunu anlatırken şöyle diyor:
"Reklam insanlığı köleleştirmek için, düşük profilli olmayı, esnekliği, ikna metodunu seçti.
İnsanın insana egemen olduğu günden beri ilk defa, karşısında özgürlüğün bile işe yaramadığı bir egemenlik sisteminde yaşıyoruz. 
Tersine sistem bütün kozlarını özgürlük üzerine oynuyor; en büyük buluşu da bu zaten. 
Her türlü eleştiri yararına oluyor. Sistem size kibarca boyun eğdiriyor.
Her şey serbest. 
Sistem hedefine ulaştı, itaatsizlik bile bir itaat biçimi hâline geldi."
...
"Ben reklamcıyım. Asla sahip olamayacağınız şeylerin hayalini kurduran adam... Son kampanyamda itelediğim rüyalarınızın arabasını satın almayı başardığınızda, ben onu çoktan demode etmiş olacağım. Ben üç model önden gidiyorum ve her zaman sizi hüsrana uğratmanın bir yolunu buluyorum.
Cazibe, büyüleyicilik, attığınız her adımda sizden biraz daha uzaklaşan o masal ülkesinin adıdır.
Sizi yenilik bağımlısı yapıyorum.
Yeniliğin avantajı hiçbir zaman yeni kalmaması. Her zaman bir öncekini eskitecek yeni bir yenilik bulunuyor. Salyalarınızı akıtmak.. İşte benim kutsal görevim bu.
Benim mesleğimde kimse mutlu olmanızı istemez, mutlu insanlar tüketmezler."
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.