İSTİSMARI MEDYA TETİKLİYOR MU?

A -
A +
Medyamız, kadına yönelik şiddet içeren haberleri her geçen gün sektirmeden birbiri ardına bağlamakta. Kuşkusuz bunların her biri cereyan eden olaylar. Bu hazin öyküye şimdilerde çocuk istismarı da eklendi. Böylece sadece fiziki bakımdan gücün önemi perçinlenmeye başladı hafızalarda. Ancak bu algıyı medya da beslemektedir. Çünkü bu yayın organları, söz konusu dramların faillerini kahraman çıkaracak kadar bütün detaylarıyla verirken, bu hikâyeye ortak olacak cani adaylarına da cesaret aşılamaktadır; onların ruhsal bakımdan sağlıksız kişilik yapılarına sanal dünya veya ekranlar âdeta senaryoyla destek vermektedir. Kana susamış bahtsızların hayal dünyalarını gerçeğe geçirmeleri için önemli bir boşluğu dolduruyor medya. Zira ekran, hayal dünyasının görevini el çabukluğuyla üstlenince, faile sadece düğmeye basma külfeti kalmaktadır (!)  Birbirine fazlaca benzeyen hikâyelerin yakın zamanlarda cereyan etmesi, suçun işlenme biçiminin benzerliği düşündürücüdür…
Bu olaylar başlı başına şiddet olduğu gibi, izleyenleri bütün ayrıntılara maruz bırakmak da bir çeşit şiddettir. Kim bilir… el birliğiyle toplumun duyarsızlaştığı ve etkilenmeyeceği düşlenmektedir. Ancak küçük bir grup dahi kalmış olsa da, vicdanları uyanık olanlar için bu olayları hafızalarda canlı tutmak oldukça yaralayıcıdır.
Batı Avrupa medyasında bu olayların ya sadece haber olarak geçildiğini ya da saklı tutulduğunu hatırlarsak, bizim hem kendimizle fazlasıyla meşgul hem de suçumuzu ayrıntılarıyla dinleyecek kadar cesur (!) olduğumuzu söyleyebiliriz. Kendimizle meşgul olduğumuzdandır ki, dışa ve farklılıklara açılamıyoruz. Ekranlarda izlenen bu trajik olayları bir de sohbet konuları hâline getirdiğimizi hatırlarsak, hayli farklı ruhsal örüntülerimizin olduğunu teslim etmemiz gerekir.
Çok gerilere gitmeye gerek yok. Geçtiğimiz günlerde istismar (yasa) önerisi tartışmaya açılır açılmaz, izleyen günlerde 9 yaşında bir kızın kalbi bu elim duruma dayanamadı. Belki olay daha önce vuku buldu ancak aileyi harekete geçirme, çocuğun bilinçaltını uyandırma zamanlamasıyla, "istismar tartışmalarına" medyanın kilitlendiği günler kesişmektedir.... Şu soruyu soralım haklı olarak: Peki, bu tartışmalar neyin önüne geçti? Sosyal medyada ve ekranlarda çokça konuşarak gündemi sıradanlaştırmış olduk belki… Farkında olmasak da medya bir tür onay mekanizmasını yansıtma işlevi görmektedir. Tıpkı çoğu eski Türk filmlerinde namus yüzünden hapiste yatanı, mahkûmiyeti bitince köylünün davul zurnayla karşılamasına benziyor, bizim medya şenliğimiz... Zira hükümlüyü karşılama töreninde toplumsal hafızanın geçit verdiği, hep bir ağızdan (sessizce ama güçlü çığlıkla!) "helal olsun" nidası vardır. Benzer bir onayı şimdilerde medya vermektedir ve toplumun büyük kısmı içten içe "iyi oldu" demektedir. Zira sonuçta yine, yeniden "namus", temize çıkarılmıştır.
Esasında toplumsal hafızanın geleneğe tutunan karmaşık ve marazi durumuna medya sözcülük yapmaktadır. Nitekim toplumsal tabanın küçümsenemeyecek bir kısmı erken yaşta evliliği; "gelenek-görenek" refleksiyle, pedofiliyi; "bademleme" maskesiyle, çoğu kadın cinayetini "namus" paravanıyla, cinsel özgürlük söz konusu olunca "erkeğin millîliği, kadının rezilliği" anlatısıyla, kadının maddi özgürlüğü konu olunca, "iki başlılık, güç savaşı" hikâyesiyle, korunaklı hâle getirmektedir. Medya da bu savunma mekanizmasını arkasına alarak, dram sahnesini neredeyse MOBESE kamerası kurmuşçasına detaylandırma yarışına girmektedir.
Öte yandan medya gerçekliği buharlaştırarak bir tür hayal işlevini de üstlenmektedir. Çünkü bunca hazin bilançoyu; verildikçe, ekran gerisinde izleyenler hissizce çayını yudumlamaya ve çerezini atıştırmaya devam ediyorsa, izlenen tablo gerçek değil senaryo gibi algılanmaktadır. Bu da toplumsal olarak gerçeklikle bağlarımızın gevşediğini göstermektedir. Bu göstergeleri ciddiye alırsak, şüphesiz medya önemli bir durumu haber vermektedir (!) Örneğin evlilik programlarına katılan bir kişi, daha önce eşlerini öldürdüğünü, yine izdivaç arayışında olduğunu söyleyebiliyorsa ve program devam ediyorsa, bizim oturup konuyu iyi etüt etmemiz gerekmektedir. Gerçekten sorun veya sorunlar nerede?
İster sanal dünya, ister ekran olsun, bugün hiper-gerçeklik kimliğine büründüyse, mesele daha karmaşık görünmektedir. İnsani konu alan bütün birimlerimize, yetkili mercilere sorumluluk düşmektedir.
Elbette medya olumlu bir göreve de vesile olabilir. Yaptırım gücünü kullanarak, yetkili organları harekete geçirebilir, toplumsal kontrole omuz verebilir. Örneğin Adana'da yaşanan yurt yangınında, yangın kapısının/anahtarının olmaması meselesini, küçücük kızların yatılı okulda okumasının pedagojik engellerini medya sızdırmakta bilinçaltımıza… Önlem alabilirsek ne âlâ…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.
Aliye Çınar - Son Yazıları