"Dalları uzayan ağacı budarlar"

A -
A +

Muhabir olduğunu, Türkiye'yi çok iyi bildiğini, sık sık Diyarbakır'a gittiğini belirtip ileri geri konuşan Alman kadına; "sen ne hakla yurdumuzun içişlerine burnunu sokuyorsun" dediğimde, Türkçe olarak; "Türkiye çok büyüdü, dalları uzayan ağacı budarlar" dedi. Gözlerimin içine bakıp, sırıtarak!!!

Cevaben, "yazıklar olsun size; oysa biz, Berlin Duvarı yıkılınca, içinde yaşadığımız ülke adına ne çok sevinmiştik, ki onun da ağır bedelini Türk işçilerine ödettiğiniz halde" diyerek uzaklaştım.
Türkiye kalkınma, büyüme, ekonomik özgürlüğüna kavuşmak yoluna girmişti. Bu da batının hazmedemediği şeydi. Bir fitne sokacak, karıştıracak, birbirine kırdıracak, bulanık suda balık avlayacaktı.
Ben, ömrümün 40 yılını vatanıma hasret geçirdim. Deyim yerindeyse "kelle koltukta" 40 yıl hem 3 çocuğuma ana-babalık yaptım, hem gençlerimize meslek eğitimi, vatandaşlık bilgileri verdim, hem de yazdığım destanlar-şiirler-ilahilerle Türk Edebiyatına, ülkeme ve Türk-İslam dünyasına hizmetler verdim. Gençlere vatan-millet, din-iman sevgisini aşılamaya çalıştım. Yüzlerce manevi evladım var Avrupa'da.
Vatandan uzakta olmanın ne demek olduğunu, vatanımızın kardeş kavgasıyla çalkalandığını uzaktan duymanın ne kadar acı verdiğini, ekonomik kriz sebebiyle bulunduğumuz ülklere yardım talebiyle gelen devlet adamlarımızın düştüğü acınacak hallerini görmenin ezikliğini çok iyi bilirim.
Avrupa'daki işçiler 30 yıl Türkiye'yi, vatan aşkı için, onurları için sırtlarında taşıdılar. Kendilerinden kıstılar, habire döviz gönderdiler...
Almanya dediler, geldik/ Döviz dediler, gönderdik/ Bebelerimizi koyduk geldik/ Ağladık, inledik, biz söyledik, biz dinledik./ Yol bilmezdik, belledik./ Dil bilmezdik, belledik./ Yağmur demedik, kar demedik,/ Çalıştık, didindik./ Döviz dediler, gönderdik.
Şurada 10 yıldır Türkiye müthiş bir sıçrama yaptı. Önce o kibirli Avrupa'yı, sonra da dünyadaki dev ülkeleri geride bıraktı. Bu ise batılı vicdansızların hazmedemediği bir şeydir.
1960 ihtilalini yaşadık. Nişantaşı karargahı akrabamızdı. Amcam gençlik kollarından.
Gençlik dökülmüyor, gençliği döküyorlar. Eskiden beri iktidara gelebilmek için gençliği ve orduyu kullandılar, milleti birbirine düşürdüler...
Sayın Erdoğan'ın alternatifinin bulunmadığında neredeyse herkes hemfikir. Bu sebeple gayrimeşru mücadele yollarına sapmak, hele hele yurtdışında gösteri yapmak ne demek? Almanya veya Amerika kendi ülkeleri için böyle olumsuz şeyleri yapar mı?
Klaudia Roth'un Taksim'de ne işi vardı? Bu yıl kendi devletinden madalya alır artık. Neden Mısır'a gitmiyorlar?
Vatanımızın haysiyetini hiç mi düşünmezsiniz beyler, hanımlar?
Gördüğünüz gibi İslam ülkeleri ve de komşularımız cadı kazanı gibi kaynıyor. Birileri silahlarını, mallarını satmak için casusları vasıtasıyla buralarda halkı birbirine kırdırıyor.
Bu gerçekleri görelim, bindiğimiz gemiyi delmeyelim, bastığımız dalı kesmeyelim, düşmanın ekmeğine yağ sürmeyelim. El ele verelim, vatan için çalışalım.
Ay-yıldızlı bayrağıma namahrem eli değmesin.
Dokunmayın vatanıma şehitlerim incinmesin!..
N.M. Hacıosmanoğlu (Şair Nuran Hanım)

Atanan değil, seçilen okul müdürü olsun!
Üniversitelerde olduğu gibi, okullarda da yöneticiler seçimle iş başına gelmelidir. Okullarımızı atananlar değil seçilenler yönetmelidir.
Bugünkü sistemde torpilin yoksa değil ilçe müdürü, okul müdürü dahi olamazsınız. Torpil ve iltimasın eğitim sisteminden derhal uzaklaştırılması gerekiyor. Okullarımız adam kayırmanın, siyasi referansların, ideolojik kadrolaşmaların değil bilimin, demokrasinin ve kaliteli eğitimin merkezi haline getirilmelidir. Yönetici atama sistemi katılımcı, adaletli ve sağlıklı olmadıkça bilimsel, demokratik ve verimli bir eğitim verilemez ve demokratik bir toplum da oluşturulamaz.
Demokratik kriterleri eğitim sistemine taşıyamadığımız müddetçe, demokratik bir toplum, adaletli ve eşitlikçi bir ülke olamayız.
Mevcut durumun eğitimin genel ilkelerine, eğitim yöneticiliğinin ruhuna aykırılık gösterdiğini düşünüyoruz. Yüzlerce, binlerce öğrencinin devam ettiği okullarımızın sevk, yönetim ve idaresinin teslim edildiği müdür ve müdür yardımcılarının kişisel niteliklerinin, vizyon ve liderlik özelliklerinin mevcut sistemde önemsenmediğini görüyoruz.
İdeal okul yöneticisini yalnızca yazılı sınavla tespit etmenin mümkün olmadığını, bilgisayar dahi kullanmasını bilmeyen, gençlerin psikolojik gelişim evrelerinden, iç dünyalarından, pedagojiden bihaber, statükocu, siyasi pazarlamacı, okulu ticarethane, öğrencileri müşteri, öğretmenleri tahsildar gibi gören tüccar okul yöneticisi fotoğrafının artık değişmesi gerektiğini, yeniliğe açık, kendini geliştiren, vizyon sahibi, eğitim lideri, öğrencilerin ve velilerin hamisi, öğretmenlerin örnek aldığı okul yöneticilerinin iş başına getirilmesinin artık şart olduğunu düşünüyoruz.
Okul idarecilerinin; öğretmenler, memur, sekreter, hizmetli gibi diğer eğitim çalışanları ve öğrenci-veli temsilcilerinden (Her 50 öğrenci ve veli için bir öğrenci ve bir veli temsilcisi) oluşan bir komisyon tarafından demokratik bir temayülle, iki yıllığına seçileceği bir yönetici atama sisteminin getirilmesini öneriyoruz. Oluşturulacak Okul Yönetim Kurulu'nun üyeleri arasına öğrenci ve veli temsilcilerinin de alınması gerektiğini düşünüyoruz.
Demokratik okul yönetişimi sistemiyle, okullarımızda yaşanan birçok sıkıntının, şiddet vakalarının, sınavlarda sıfır çekme ayıplarının, elektriği suyu kesilen okul manzaralarının önemli boyutlarda azalacağına inanıyoruz.Gürkan Avcı
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.