Kırmızı Oda'ya kırmızı kart

A -
A +
 
Televizyon ekranları bir ara ağa dizilerinden geçilmezdi.
Sonra mafya dizileri, yasak aşk hikâyeleri, hapishaneler, kadın dramları, gerçek hayattan uyarlanmış yakın tarih denemeleri, Osmanlı dizileri ve güldürü türünde televizyon tiyatroları moda oldu.
Geçen senenin favorisi doktorlardı.
Doktorlar; tahtı sağlıkçıların Covid-19 sebebiyle en çok konuşulduğu bir yılda psikologlara bıraktı.
Bu yılın modası psikolojik çözümlemeler.
Bu sezon gösterime giren iki dizi, yeni bir rüzgâr oluşturdu.
Biri TRT1'de Masumlar Apartmanı.
Diğeri TV8'deki Kırmızı Oda.
İki dizi de psikolojik yüzleşmeleri konu alıyor.
İkisi de ağır dram yüklü.
İkisinin de ilham kaynağı yazar Psikiyatr Dr. Gülseren Budaycıoğlu'nun kitapları.
Kırmızı Oda'nın başrolündeki Binnur Kaya, "Bu işe şifa niyetiyle girdik" diyor.
Ancak dizi psikoloji sahasında çalışanları çok kızdırmışa benziyor.
Hangi psikoloğa sorsam tepki gösterdi.
Odanın kırmızı duvar boyasından tutun da Binnur Kaya’nın makyajına varana kadar aslında "olmaması gereken" birçok detay dinledim:
Danışan ile danışılan arasında mesafe bulunmalıymış. Dizide psikolog masada, danışan sandalyede oturmuş; bu etik dışıymış. Karşılıklı yüz yüze olmaları gerekiyormuş.
Psikologlar karşısındakine 'Ah canım, vah gülüm. Bu sana ne hissettirdi' gibi şeyler söyleyemezmiş. Hele hele o 'Hayatına ne çok şey sığdırmışsın' sözü tam mesleğe ihanetmiş.
Psikolog, danışanına yoldaşlık yapar ama yol göstermezmiş. Hayatına ayna tutar ama karar veremezmiş. Ayrıca psikologlar da insanmış, Binnur Kaya gibi şefkat abidesi, sevgi kelebeği, sevimli panda hiç değillermiş.
               ***
Bir zamanlar Muhteşem Yüzyıl tarzı dizilere tarihçiler çok kızmış, senaristleri 'tarihî kişilik ve hakikatleri çarpıtmakla' suçlamıştı. Yapımcılar reyting için bildiğini okumuş, eleştirinin dozu artınca da "Belgesel mi çekiyoruz" diye karşılık vermişti.
Burada da sanki benzer bir durum yaşanıyor.
Fakat sıradan izleyiciler, kesinlikle ne işin kurgusunda ne tekniğinde... Sadece gerçek diye bildiği hikâyesinde.
Müge Anlı'nın programındaki akıl hocası Psikiyatrist Prof. Dr. Arif Verimli "Her ülkede çan eğrisi vardır; yüzde 70’i toplum normudur. Kalanın yüzde 15’i yazarçizer entelektüel, diğer yüzde 15 suç potansiyeli ve kişilik bozukluğu olanlardır. Televizyon programları, işte bu yüzde 15’i, yüzde 70’e izletiyor" diyor.
Dizi yapımcıları torbaya diğer yüzde 15'i de ekliyor.
 
 
Masumlar Apartmanı
 
Çocukluğunda ağır travma yaşamış temizlik hastası obsesif kopülsif bozukluğu bulunan bir abla...
Gittikçe ona benzeyen bir kız kardeş...
Ve geceleri eski püskü kıyafetler giyip sokakta çöp toplayan holding patronu bir ağabey... Ve ona âşık, anne ve babası tarafından terk edilmiş bir kadın.
Çarpıcı bir kurgu...
Masumlar Apartmanı'ndaki Safiye'yi izleyince aklıma Türkiye Cumhuriyeti gerçekliği geliyor: Bir asırdır sürekli temizleyecek bir şey buluyor bizim devlet. Ama ne kadar temizlerse temizlesin ortamı hep kirli hissediyor. Dışarı çıkanların içeri hep pislik taşıdığını düşünüyor. Bu durumun altında 'çocukluk döneminde' yaşanan travmalar yatıyor…
 
 
Danışmanlar ne işe yarar?
 
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Katar ziyareti sırasında çekilmiş bir fotoğrafı üzerinden eleştiride bulundu, "Para için eğiliyor" dedi.
AK Parti kaynakları, Katar emîrinin karşılama videosunu ortaya koydu ve eğilmenin söz konusu olmadığını ispat etti.
Ama Kemal Bey, özür dilemek yerine "Fotoğrafı görmüyorlar mı? Fotoğraf öyle" diyerek pişkinliğe vurdu.
Kimi CHP'li gazeteciler de skandalı "Kılıçdaroğlu 24 saat Tayyip Erdoğan’ı mı takip edecek" diye savunmaya kalktı.
Hiç mi aklı başında bir danışmanın yok Kemal Bey!
Hiç mi uyarmıyorlar seni?
Hiç mi gülünç duruma düşürdükleri için sıkılmıyorlar?
 
 
Muhittin Haşere!
 
Popüler bir internet sitesi koronavirüs tedavisi gören Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek'in ismini "Muhittin Haşere" diye yazdı. CHP'liler ayağa kalktı. Site sahipleri "Problem, yapay zekâ denemelerimiz sebebiyle oldu" diye açıklama yapıp özür diledi.
Doksanlı yıllarda Tercüman gazetesinin muhabiri Pamukbank Genel Müdürü olan Hüsnü Özyeğin'le küçük bir röportaj yapar. Dizgide yanlışlıkla Hüsnü Bey'in soy ismini "Örneğin" diye yazar.
Uydurukça kelimelere ifrit olan musahhih (düzeltmen) "Örneğin"i "Türkçesi var” diyerek "Mesela" yapar. Ertesi gün gazetede "Hüsnü Mesela" diye çıkar.
Bazı şeyleri otomatiğe bağlarsan hata kaçınılmaz olur.
 
 
Üçü bir arada
 
Yarım asırdır yazıyorduk...
-Ayasofya İslam'ındı, yeniden cami olmalıydı...
-Maraş, Türklerindi açılmalıydı...
-Taksim'e mutlaka cami dikilmeliydi.
Üçü de bu sene halledildi.
Şükür!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.