Tezgâhın manşetleri

A -
A +
Cumhuriyet gazetesi 24 Mart günü, Harp Okulları Yönetmeliğinde yapılan değişikliği manşetine taşıdı.
20 yıllık bir ayıp kaldırılmış, yönetmelikteki yasal dayanağı olmayan 'irtica' ifadesi tarihe karışmıştı. Gazete ise "İrticaya yasal kılıf" diye yazmıştı.
Aynı gün Meclis Başkanı Mustafa Şentop, Habertürk'e mülakat verdi.
Mevzu Cumhurbaşkanı'nın İstanbul Sözleşmesini feshetmesiydi.
Bir yerde Muharrem Sarıkaya "Sayın Cumhurbaşkanını kastetmiyorum ama bir gün bir cumhurbaşkanı gelip 'Ben Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinden çekildim' derse teknik olarak yapabilir mi veya 'Montrö'yü tanımıyorum' diyebilir mi?" şeklinde sordu.
"Teknik olarak yapabilir evet" dedi Şentop.
Sonra da ekledi: "Yapabilir. Bunu Cumhurbaşkanımız değil Almanya da yapabilir, Amerika da yapabilir Fransa da yapabilir."
Montrö diyaloğunun önü sonu, hepi topu bu kadardı.
Fakat muhalif medya sözleri, Şentop'un ağzından "Montrö'den çekilebiliriz" diye yansıttı.
Oysa Şentop öyle bir ifade kullanmamıştı.
Cumhuriyet, Harp Okulu yönetmeliğini üç gün köpürtmeye çalıştı.
Şentop beş gün sonra açıklamada bulundu; "Bu kadar saçmalığı anlamakta gerçekten zorlanıyorumMontrö’yü tartışmaya açmadım. Elde ettiğimiz mevzilerle ilgili hiçbir tartışma yoktur. Tartışma bizim aklımızdan da geçmez, geçmemektedir. Konuşanlar mandacı fikriyatı dile getirmektedirler" dedi.
Bu açıklama ertesi gün yine Cumhuriyet gazetesinin manşetindeydi.
Haberde "Mandacılık suçlaması" ifadesi kullanılmış, yetmemiş gazete yönetimi bir de başyazı yazmıştı. Yazıda, Şentop'un geri adım attığı ifade edilmişti.
Oysa Şentop, adım atmamıştı ki gerisi olsun.
Seri manşetlerin son halkası ertesi gün çıktı. Şentop bu sefer "O koltukta oturamaz" ifadesiyle konu edinmişti. Haberde CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun "Montrö'nün Türkiye Cumhuriyeti için ne kadar önemli olduğunu bilmiyorsa, o koltukta oturmamalı" şeklindeki açıklaması yer alıyordu.
Oysa Şentop, anlaşmanın önemsiz olduğunu söylememişti.
Aynı gazetede bu sefer "TSK'nın Hocaefendisi" başlığıyla sarık ve cübbeyle namaz kılan general haberi yapıldı.
Sonra "TSK'nın dili değişti" denilerek 15 Temmuz gazisi Tümgeneral Davut Ala'nın Miraç Kandili mesajı dillere dolandırıldı.
Ve gece yarısı eski Türkiye özlemi duyan 103 emekli amiral, Cumhuriyet gazetesinin operasyonel manşetlerine atıfta bulunan hadsiz bir bildiri yayınladı.
Bu tekaütleri kim organize ediyor, kim yönlendiriyor, orduevlerinde ve kulüplerde neler konuşuyorlar bilmiyoruz ancak 27 Mayıs'a, 12 Eylül'e giden yolda yalanlarıyla ve tezviratlarıyla darbecilere aparat olan Cumhuriyet gazetesi bu tezgâhın göbeğinde. Benzer yayınlar yapan Sözcü de Cumhuriyet'in yancısı...
Son on gündür yayınladıkları yalan manşetlerine bakın ne dediğimi göreceksiniz...
 
Kliklere ışık mı?
 
Yalan mahsulü Montrö tartışmalarını kılıf yaparak, sarıkla namaz kılan bir amiralin üzerinden kılık kıyafet nefreti salgılayıp ayar vermeye kalkan eski askerler demişler ki;
"Kabul edilemez nitelikteki bazı görüntüler, derin bir üzüntü kaynağı olmuştur. TSK’nın temel değerlerini titizlikle sürdürmesi zaruretidir. Bu gerekçelerle, TSK ve Deniz Kuvvetlerimizi bu değerlerin dışına çıkmış, Atatürk'ün çizdiği çağdaş rotadan uzaklaşmış gösterme çabalarını kınıyor ve tüm varlığımızla karşı çıkıyoruz."
Bu milletin, milletin ordusunun ve başında bulunanların çizgisi, rotası nettir ve bellidir.
Son beş yıl içinde yaşadığımız badireler karşısındaki tutumu, hamlesi, başarısı bunu teyit etmiştir.
Kanun dışı bir durum varsa da müdahale edecek kurumlar bellidir. Size ne?
Diyorlar ki: "Mavi Vatandaki hak ve menfaatlerimizin korunması için Atatürk’ün gösterdiği yolda canla başla çalışan cefakâr Türk Denizcilerimizin yanındayız."
Başka türlüsü söz konusu muydu ki yanındayız diye vurgu yapıyorsunuz.
Akıllarınca içerideki kliklere ışık yakıyorlar.
Ya kurun partinizi, derneğinizi, gazetenizi, çıkın milletin önüne. Ya susun.
Ülke, Büyük Kulüp değil.
 
Yok böyle lüks!
 
Partiler, milletvekilleri, sivil toplum kuruluşları, hukukçular, sendikalar, akademisyenler, meslek kuruluşları bildiri yayınlayabilir, görüşlerini açıklayabilir.
Gazeteciler, yazarlar, çizerler, sanatçılar, yönetmenler, yapımcılar...
Hekimler, eczacılar, dolmuşçular, minibüsçüler, taksiciler...
İşçiler, şoförler, kuş severler, aktarlar birleşip bildiri yayınlayabilir, görüşlerini açıklayabilir. Kimse yadırgamaz.
Ama emekli de olsa askerlerin hele hele generallerin böyle bir lüksü yoktur.
Münferit olarak görüş bildirebilirler, dernekleşip açıklama yapabilirler, varsa kıymetli bilgi ve birikimleri köşe yazılarıyla, televizyon programlarıyla kamuoyu ile paylaşabilirler.
Fakat bir A4 kâğıdına isimlerini sıralayıp bildiri yayınlayamazlar.
Yayınlarlarsa; muhtıradan, darbe hevesinden ve vesayet özleminden başka maksat anlaşılmaz!
Bir asırlık tecrübemiz bunu böyle bilir böyle söyler.
Maksat belliyse karşılaşacakları muamele de bellidir.
Nitekim savcılık harekete geçti, siyaset kurumu gereken cevabı verdi...
Haa daha da zorlarlarsa, cevabı halk verir!..
15 Temmuz tecrübesi bellidir.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.