Neden illa Hakan Fidan? -1-

A -
A +
Devlet ve millet hayatımızın son iki asırlık serencamı, ibret levhaları ile doludur. 'Aynı delikten iki kez ısırılmamalı mü'min', diyen Peygamber (aleyhisselam) ihtarına kulak asmayışımızın bedelini çok acı şekilde ödedik ve el an da ödemeye devam ediyoruz! İbret almadığımız müddetçe de, benzer bedelleri ödemeye devam edeceğimiz, apaçık bir hakikattir.
Peygamber (aleyhisselam) ocağı addedip; devlet ve milleti kollayıp koruması için, dualarla kurduğumuz Yeniçeri'nin (askerî teşkilat); aşk ve saffetini kaybedip zamanla çürüdüğü ve bu çürümüş hâliyle kendi devlet ve milletinin başına bela olduğu tarihî bir vakıadır.
Yine tarihimizde; 'Vaka-i Hayriye=Hayırlı vaka' diye isimlendirilen; Yeniçeri'nin (ordu) topa tutulup ortadan kaldırılması keyfiyetidir. Padişah 2. Mahmud, padişahlığının 12. yılında; bu baş belası kurumu; ayrıca kurduğu orduyla tarihe gömdü.
Bundan tam 12 yıl sonra; aynı padişah devrinde; bu kez; süper donanımlı (donanımları; padişahlarına ve kendi milletlerine nazaran, Batı'ya ve batılı devletlere -özellikle de İngiltere'ye- meftun ve sadakatten oluşmuş!) paşalar hazeratı (Mustafa Reşit Paşa, Ali Paşa) marifetiyle, mahut İngiltere ile bir ticaret antlaşması yapılır. 1838 tarihli Baltalimanı Antlaşması ile Osmanlı ticaret ve sanayisinin köküne kezzap dökülür.
İngiliz firmalarına ve mallarına tanınan bu denli kapitülasyonlar, beş-altı sene zarfında diğer Avrupa ülkelerine de tanınır ki; vergiden ve gümrükten muaf tutulan bu firma ve emtiaya karşı, Osmanlı'nın rekabet edebilmesi muhal üstü muhaldi. Bu antlaşma ile Avrupalılara alenen ve resmen şöyle dendi: Biz yokuz; buyurun, Osmanlı ülkesinin ticaret ve sanayii sizlere hayırlı olsun!
İktisaden çökertilmemiz yetmeyecek; aynı paşalar hazeratı, bundan bir yıl sonra (1839) Tanzimat Fermanı'nı ise, yeni padişaha (Sultan Abdülmecid) imzalatacaklardı. Bu fermanla; gâvura gâvur denemeyecek ve bu kanunla padişaha haddi bildirilmiş olacaktı! Nitekim, öyle de oldu.
Had bildirme işlemi; kısa sürede meyvesini verdi ve; kendinden bir önceki padişah zamanında (Navarin) yok edilen Osmanlı donanmasını dünyanın 3. Donanması hâline getiren Sultan Abdülaziz'i, yine kendi askerleri (Serasker Hüseyin Avni Paşa, Deniz Kuvvetleri Komutanı Süleyman Paşa ve tabii, mahut cuntanın başı Mithat Paşa...) boğdurdu.
'Vatan Şairi' olarak anılan Namık Kemal de; aynı aymazlıkla velinimetine düşmanlık ederek; Sultan Abdülaziz'e karşı şu dizeleri yaveliyecektir: "Mu'ini zalimin dünyada erbab-ı denaettir./Köpektir zevk alan sayyad-ı biinsafa hizmetten!" Bugünkü Türkçe ile: "Dünyada zalimin yardımcısı, aşağılık kimselerdir; insafsız avcıya (Sultan'a) hizmetten zevk alan ancak köpektir!"
O günün aydın geçinenleri ile bugünküleri kıyas edin; aynı kalıptan (Batı'nın dönme tezgâhından) çıkmış olduklarını görürsünüz! Aynı satılmış aydın (!) tipini Sultan Abdülhamid döneminde de ve onu takip eden devirler boyunca da; milletine ve mukaddesatına düşman hainler ve zalimler güruhu olarak, mebzul miktarda görürüz ve görmekteyiz...
Bütün bu ihanet şebekesinin ortak tavırları; nizama başkaldırmak ve kana doymamaktır.
Sultan Abdülaziz'in, Sultan Abdülhamid'in ve takipçilerinin ahı bitmeden; Cumhuriyet ve hatta demokrasi dönemimizde bile devlet ve siyaset adamlarımızı asarak; darbe üzerine darbelerle görevden el çektirip istiskal ederek ahları perçinledik, perçinlemeye devam ediyoruz!
Milletçe; bu denli katmerli günahla, Mahkeme-i kübra'ya ne yüzle gidebileceğiz?!
İngiliz; maddede ve manada, iki yüz sene önce sıktığı ümüğümüzü hiç bırakmadı; Baltalimanı Antlaşması ve Tanzimat Fermanı ile başlayan süreç, Lozan'la yeni bir ivme kazandı. Bilahare; NATO ile ve hepsinden önemlisi 'Paralel devlet yapılanması' ile kılcallarımıza kadar nüfuz ettiler. 90'lı yıllarda yapılan Gümrük Birliği Anlaşması ile de, ekmekli kadayıflarına kaymak ilave ettik! (Yarın devam...)
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.