Pazar yazıları -4-

A -
A +
Kurtuluş reçetesini İslam büyükleri veriyor: Allahü tealanın dostlarını dost bilip, onları sevmek ve O'nun düşmanlarını düşman bilip, onlara buğzetmektir; yani onları sevmemek ve onlardan nefret etmektir.

İnsan, ebedi âlem (cennet ya da cehennem) için yaratıldı. Kısacık dünya hayatı ise, yalnızca bir imtihandan ibaret. Bundan dolayı buyuruldu ki; "Dünyada garip olarak yaşa; kendini yolcu ve ölmüş olarak bil; nefsine düşmanlık et (onun istediklerini yapmayıp, istemediklerini yani ona ağır gelenleri yap.)"

Bilmeliyiz ki; cennet, hiçbir ibadetin karşılığı değildir. Tamamen ihsan-ı ilahidir; yani Cenab-ı Hakk'ın bir lütfudur.

İslam büyüklerinin kurtuluş reçetesinde bildirdikleri bir diğer formül de; birbirimizin gıyabında dua etmektir. Ebeveynler, evlatlarının gıyabında mutlaka dua etmelidirler. Zira, gıyapta yapılan dua için melek yaratıldığını ve yapılan duaya "amin" dediğini sevgili Peygamberimiz haber vermektedir.

Aksi halde; nefsimiz için ve desinler diye yaptıklarımızın, Cenab-ı Hakk indinde hiçbir kıymeti yoktur.

Allah ehlinden bir adam, yetmiş küsur sene birinci safta namaz kılmış. Bunu da; Allahü tealanın teşvik ettiği bir şeye duyduğu arzu sebebi ile yaptığını düşünüyordu. Gayesi Allahü tealanın emrine uymaktı. Bir gün, bir mani onun birinci safta namaz kılmasını engelledi. Bulunduğu yerdeki namazda, aklına; birinci saftakilerin, 'bu adam nerede?' diyecekleri geldi.

Bunun nefsinden geldiğini anlayıp, hüngür hüngür ağlamaya başladı ve nefsine şöyle dedi: "Beni aldattın. Halbuki ben yetmiş küsur senedir Allahü teala için namaz kıldığımı zannediyordum. Meğer, senin arzun içinmiş. Seni bulamazlarsa ne olur ki?!." Bunun üzerine tövbe etmiş ve bir daha belirli bir camide ve belirli bir yerde namaza durduğu görülmemiş...
Bayezid-i Bistami hazretleri anlatır: "Anneme karşı evlatlık görevlerimi eksiksiz ifa ediyordum. Bunları nefsim için değil, Allahü teala için olduğunu düşünüyordum. Soğuğun şiddetli olduğu bir gecede; yatalak olan annem, 'bana su getir' diye seslendi. Kalkıp hareket etmek bana ağır geldi. (Nefsine uyma duygusunu muhasebe edip, amelini geçersiz saymış ve onu sahiplenmemiş.)

Zorlanarak kalktım ve suyu anneme getirdim. Bir de baktım ki, annem uyumuş. Elimde kase olduğu halde, uyanıncaya kadar başucunda bekledim. Uyandı, kaseyi kendisine uzattım; şiddetli soğuk sebebi ile parmağımdan kopan deri kasenin kulpuna yapışmıştı. Onu gören annem çok üzüldü.

Bunun üzerine nefsime dönerek dedim ki: Yaptığın iyiliğin, Allahü teala sevgisinden olduğunu zannettiğin ibadetin boşa gitti. Zira, gördüm ki, tembelleştin ve yere çakıldın ve annenin istediği suyu ona vermek sana ağır geldi. Tembelce ve ağırdan alarak kalktın. Şayet, Allah için olsaydı, annene ihsanda bulunmak sana ağır gelmezdi. Anneye iyilik, Allahü tealanın senden istediği ve sana emrettiği bir davranıştır. Halbuki sen Allahü tealayı sevdiğini iddia ediyorsun. O'nun için yapılan ibadetin coşkusu nerede; ağırdan alarak, bu yaptığın iş nerede?!.."

Bundan dolayıdır ki sevgili okuyucularım; buyurulduğu üzere: Günahımıza bir tövbe, ibadetimize bin tövbe etmeliyiz!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.