Pazar yazıları -24-

A -
A +
Mü’minin ömrü korku ile ümit arasında olmalıdır. Büyükler 40 yaşına kadar korku, 40 yaşından sonra da ümit galebe çalmalıdır derler. Nitekim hadis-i kudside; "Kulumu, beni zannettiği gibi karşılarım" buyurulur.

Kul ile Rabbi arasındaki en büyük perde kişinin kendisidir; yani nefsidir. İşte; Allahü  tealanın göndermiş olduğu bütün dinlerin amacı; bu nefsi ezmek ve ortadan kaldırmaktır. Bunun yolu ve yordamı da; Allahü tealanın emrine imtisal, yani O’na ibadettir.

Kulun Allahü tealaya en yakın olduğu, yani aradaki nefs perdesinin en ziyade ortadan kalktığı anlar; farzların ifa edildiği zamanlardır. İmam-ı Muhammed Ma’sum Faruki (kuddise sirruh) Mektubat’ının 6. cilt, 137. Mektubunda "Nafilelerden meydana gelen yakınlık oldur ki, kul fail ola. Ve Hakk celle ve a’lanın fiiline alet ola.

Farzlardan meydana gelen yakınlık, sırf Allahü tealanın emrine uymak olduğu için, kulun varlığı arada değildir. Hakk teala fail olup, kul O’na alet olur"
 buyurur.

İbadetlerin en üstünü; bütün ibadetleri içinde toplayan namazdır. Bundan dolayı da "dinin direği" ve sevgili Peygamberimizin aleyhisselam "gözünün nuru" olmuştur.

Namazda Hakk, kulunu muhatap alır ve onunla konuşur. Kul için bundan daha büyük bir şeref ittihaz olunamaz. Kulluğun (tezellülün) zirvesi namazda (secdede) hasıl olur.

Yalnız; namaz kılarken kalbin toparlanmış olması gerekir. Kalbin toparlanması, "Allahü tealayı görür gibi namaz kılmaktır." Hadis-i şerifin devamında; "Biz görmüyorsak da, Allahü teala bizi görmüyor mu?" ikazı vardır.

Kul, en ziyade namazla bereketlenir; zira her ibadet gibi, namazın bereketi de kula racidir (dönüşlüdür). Kutsi bir hadiste Cenab-ı Hakk; "Allahü teala kulunun diliyle kendisini öveni duydu" diye buyurur.

Başka bir kudsi hadiste de şöyle buyurulur: "Nezdimde (katımda) en gıpta edilir velim, namazdan payı olan, gizlide ve açıkta Rabbine güzelce ibadet ve itaat eden ve insanlar içinde gizli kalan (bilinmeyen) bir mü’mindir."

Muhyiddin-i Arabi hazretleri, tasavvuf yolunda karşılaştığı şeyhlerinden Ebu Muhammed Abdullah (kaddesallahü esrarahüma)’dan şöyle nakleder:

"Allah (celle celâlühu) adamları dört kısımdır. Birinci kısım, ‘Allahü tealaya verdikleri sözü yerine getirenlerdir.’ (el-Ahzab suresi, 23. Ayet meali) Bunlar zahir adamlarıdır. İkinci kısım, ‘Ticaret veya alışverişin Allahü tealayı zikretmekten alıkoyamadığı kimselerdir.’ (en-Nur suresi, 37. Ayet meali) Bunlar batın adamlarıdır ve Hakk ile oturanlardır.  İstişare onların işidir.  Üçüncü kısım, A’raf adamlarıdır. Onlar had adamlarıdır. ‘A’raf üzerinde adamlar vardır.’ (A’raf suresi, 46. âyet meali) Onlar korku ve ayrım ehli, nitelikten arınmış kimselerdir. Dolayısıyla hiçbir niteliğe sahip değillerdir. Bayezid-i Bistami kuddise sirruh bunlardandır. Dördüncü grup ise, Hakk kendilerini davet ettiğinde hemen davete uymak için bir şeye binmeden yaya gidenlerdir. ‘İnsanlara haccı ilan et, sana yaya gelirler.’ (el-Hac suresi, 27. Âyet meali) Bunlar matla adamlarıdır. Yani ilahi isimlerde tasarruf sahibi olan kimselerdir."

Allahü tealanın Peygamberlikten maada bütün üstün sıfatlarla bezediği Mevlana Halid-i Bağdadi hazretlerinin; İstanbul’u ikinci defa fethetmek (manevi) üzere görevlendirdiği talebesi Abdülfettah-ı Akri (kaddesallahü teala esrarehüma) hazretleri, yukarıda zikredilen davete icabet ehlinden olup; İstanbul’dan iki kez yaya hac ibadetini ifa etmiştir.

Mübarek, yürürken adımlarını ufuktan ufka atardı! (Üsküdar, Zeynepkamil’de Şeyhülislam Arif Hikmet Bey Kabristanı'nda metfun olup, ziyaretçilerine nur ve feyzler saçmaktadır.)

Seyyid Abdülhakim Arvasi hazretleri (kuddise sirruh), bu mübarek kabri ziyaret ederken; ayakkabılarını çıkartır ve yerden dizleri üzerinde sürünerek huzurlarına gelirlerdi.
Cenab-ı Hak hepimizi, cümlesinin şefaatine nail eylesin.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.