Türkiye’ye çelme

A -
A +
Müesseseler ve devletler için en kötü şey, ilkesizlik ve belirsizliktir. İlkesizlik ve belirsizlik, insanlara, duruma göre pozisyon aldırır. Bu da, elbette ki kendi çıkarları doğrultusunda olacaktır.
Millet hayatımızda, bu hâlin tipik örneği cemaatlerdir; Anka Kuşu misali, çok az olan iyisi, bulunmaz bir nimettir. İstemediğimiz kadar, bol miktarda olan kötüleri ise, kötülerin en kötüsüdür.
Kurt gibi, cemiyetleri içinden kemirirler ve bitirirler. Son iki asırdır Türk Cemiyeti’ne arız olan en büyük hastalık budur. Cemiyette örnek insan yetişmemekte ve bunun sonucunda da; devlet ve millet hayatında kaht-ı rical (adam gibi adamsızlık) yaşanmaktadır.
Örnek zannedilip, toplumun önüne düşenlerin de toplumu nereye sürüklediğini dehşetle görmekteyiz. İdeal örnek insan tipi yoksa; onun yetişmesi için çaba sarf edilir, gayret gösterilir ve gelmesi beklenir. Bu bekleyişte bile cemiyette bir heyecan olur. Ama, niyeti bozuk-ham kişilerin, olgun diyerek milletin önüne geçmesi; millet adına ölümlerden ölüm beğenmekle eş değerdedir.
Bu tipteki cemaatleşmenin tipik örneği, mahut ‘Paralel Yapı’dır. Hizmet diyerek yola çıktıklarından, milleti kandırmaları çok kolay oldu. Zira, hizmeti, din kisvesine büründürerek millete sundular. Daha açık ifadesiyle; devletin seneler senesi yasakladığı din ve dinî müesseseleri bahane ederek; açılmış bulunan o gedikten milletin temiz duygularına nüfuz ettiler.
Yarım asra yakın bir zamandır; topyekûn bir milletin maddesini ve manasını sülük gibi emdiler. En zeki çocukları tabir caizse devşirerek, mankurtlaştırdılar. Dolayısıyla milletin umutlarıyla beraber, geleceğini de çaldılar. İçeriden yapılan bu tahribatı, hiçbir dış düşman yapamazdı!
Kutsal değerlerin arkasında sinsi oyunlarını tezgâhladılar. Devletin en ücra köşelerinin kılcallarına kadar nüfuz ederek, kendilerini setrettiler. Zaten kim, kime şikâyet edilebilirdi ki? Bütün istihbarat kanalları, dinleme-takip ve fişlemeler hep bu yapının elindeydi.
Öylesine güçlü ve pervasızlardı ki, Genelkurmay’ın ‘kozmik oda’sına girip devletin en mahrem belgelerini ele geçirebiliyor ve ülkenin Genelkurmay Başkanı’nı, sudan bahanelerle ve üstelik Yüce Divan yerine güdümlü bir mahkemede yargılayıp içeri tıkabiliyorlardı.
Bunlarla da yetinmediler; ele geçirdikleri yargı gücüyle; ‘Devrin Başbakanı’ diyerek, gözü, Tayyip Erdoğan’a ve onun iktidarına diktiler. Onları alaşağı edip, hapse tıkacak ve devleti ele geçireceklerdi.
Allahü teala bu millete acıdı ve bu fesat ocağına fırsat vermedi; ava giderken avlandılar!
Derdi dünya olanların, dünyalar kadar dertleri olur, diye boşuna söylememişler; ettiklerini çekiyorlar ve belli ki, çok daha çekecekler. Mahut yapı, devleti hedef alıp, az bedel ödetmedi; bedel ödeme sırası, şimdi kendilerinde!..
Burada dikkat edilmesi gereken husus; asla rehavete kapılmadan, sonuna kadar gitmelidir. Zira en tehlikeli hâl, canavarı yaralı bırakmaktır!
Geçen gün radyo kanallarını ararken bir de ne göreyim; FETÖ’nün lideri Mehtap Radyo’da vaaz ediyor! Aymazlığın bu kadarına pes doğrusu! RTÜK bunları duymuyor mu?!
Belli ki, devletin içinde ve hatta AK Parti’nin içinde bu yapıyla iş tutmaya devam edenler var! Kolay değil; daha düne kadar bunlar; al takke ver külahtı!
Ama artık ocak kızıştı; herkesin safını belli etme zamanıdır. Unutulmasın ki devletin kağnısı tavşanı yakalar! Nasıl mı? Dirisini yakalayamazsa, ölüsünü yakalar!!!
Unutulmasın ki, bu hâl; ‘derinler’in savaşıdır; Mahut yapı, Ergenekon’u yıkıp onun yerine yerleşti! Devleti idare edenlerin aymazlığı; milletin seçtiklerini, bir elli sene daha derin yapılara mahkûm eder!
Ya devlet başa, ya kuzgun leşe!..
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.