Pazar yazıları -39-

A -
A +

Kul olmanın şiarı haddini bilmektir. Başta tasavvuf olmak üzere; bütün terbiye müesseseleri, kula, hakikatini tanıtmak içindir. Kendi hiçliğini bilmeyen, anlamayan, Rabbini, Rabbinin büyüklüğünü anlayamaz.

Allahü teala Şûra suresi 13. Âyet-i kerimesinde mealen; "Dinini öğrenmek isteyenlere hidayet nasip ederim" buyuruyor. Rabbimiz ezelde bu şekilde takdir etmiş; kim elini açar, Bana yalvarırsa, âdetim icabı ona hidayet veririm buyuruyor.
Mübarek Hocamız H. Hilmi efendi hazretleri (kuddise sirruh) bu âyet-i kerimede geçen; "hidayete kavuşturmayı, hidayet nasip etmeyi" açıklarken şöyle buyurmuşlardı: 
"Nasıl mı? Sevdiği bir kul ile karşılaştırır… Orta mektepte okurken, mekteplerden Kur’an-ı kerim ve din dersleri kaldırıldı. Allahü tealanın, sevgili Peygamberimizin ve İslam âlimlerinin isimleri söylenmez oldu. Hiçbir hocamız din bilgisi vermiyordu. Onları yüksek, olgun tanıyor, çok saygılı olmak istiyordum. Fakat, mukaddesatıma saldıranları görünce, hayal kırıklığına uğradım. İman ile küfür arasında bocaladım. Küçük aklımla düşünerek, Müslümanlık olarak öğrendiğim bütün bilgilerimi inceliyordum. Hepsinin faideli, iyi, kıymetli olduğunu görüyor, bunları feda edemiyordum. Birkaç sene önce, beraber oruç tuttuğumuz, namaz kıldığımız arkadaşlarım, öğretmenlerin ve gazetelerin iftiralarına aldanarak, ibadetten vazgeçtiler. Yalnız kalmak beni daha da üzdü. (YA RABBİ! SANA İNANIYORUM. SENİ VE PEYGAMBERİNİ SEVİYORUM. İSLAM BİLGİLERİNİ ÖĞRENMEK İSTİYORUM. BENİ, DİN DÜŞMANLARINA ALDANMAKTAN KORU!) diye yalvardım. Allahü teala, bu masum ve halis duamı kabul buyurdu. Kerâmetler, hârikalar hazinesi, ilim deryası Abdülhakîm efendi, önce rüyada, sonra camide karşıma çıktı. Beni cezbetti..."
Bir İslam büyüğüne (yoksa veya bilinmiyorsa; vefat etmiş olanların kitaplarına) kavuşan, her şeye kavuşmuştur. Hidayet, elbette Allahü tealadandır. Ama Allahü tealanın âdet-i ilahisi şöyledir ki; her şeyi bir sebep ile yaratmaktadır. Zira bu âlem sebepler âlemidir. Allahü teala kainattaki her şeyi bir sebeple yaratmaktadır. Peygamberlerini (aleyhimüsselam) ve onların vârisleri olan evliya-i kiramı (kaddesallahü esrarahum) hidayet rehberi kılmıştır.
Düşünceler dört kısımdır: Rabbani, meleki, nefsi ve şeytani…  Aynı sözü-düşünceyi; hatta aynı kelimelerle; anneler-babalar, öğretmenler ve din hocaları söylüyor ama bunların tesir etmediği görülüyor. Bunun sebebi; sözlerinin ve düşüncelerinin nefsi olmasından dolayıdır.
Evliyanın sözünün tesirli olmasının sebebi; ondaki tesir-i Rabbanidir. Onların nefsleri, emmarelikten (küfür) kurtulup, mutmainneye (gerçek iman-huzur) kavuşmuştur. Dolayısıyla onların sözlerinde, bizim bildiğimiz manadaki nefsin payı yoktur. Bundan dolayıdır ki, onlar (evliya) görülünce, Allahü teala hatırlanır; Cennet’e iştiyak (özlem) artar, dünyaya ve dünyalıklara karşı soğukluk hissedilir. Bir Allah adamına kavuşan, dünyanın en bahtiyar insanıdır; bundan dolayı ne kadar sevinse azdır.
Onların sohbetine kavuşan veya onlara hizmetle şereflenenin mükafatını; İmam-ı Muhammed Ma’sum hazretleri (kuddise sirruh) şöyle açıklıyor:
"Sohbetin ve onlara hizmetin mükafatı, Hak tealaya kavuşmaktır. Diğer amellerin karşılığı, O’na yakınlığa ulaştıramaz. Bu işin hakikatidir ki, nefs-i emmareyi (kâfir olan nefsi) itminana getirir (Müslüman yapıp huzura kavuşturur). Diğer amelleri de suretten hakikate getirir." [4. Cilt 233. Mektup]
Onların kalpleri, feyz kaynağı olan; Rasullullah’ın (aleyhisselam) mübarek kalplerinden yayılan nurları yansıtır. Onlara kavuşmak, onları tanıyıp, bilmek, sevmek ve itaat etmekle olur.
Yine mübarek Hocamız; "Dünya sevgisi günahların başıdır" hadis-i şerifini açıklarken şöyle buyurmuşlardı:
"... Para, mal sevgisi, her cins kötülükten daha kötüdür. Bunun da ilacı, namaz, oruç değil; Allah dostuna (evliyaya) muhabbettir. Allahü teala bütün kapıları kapatmış; tek bir kapıyı açık bırakmıştır; o da Muhammed aleyhisselamın kalbidir." 
O mübarek kalpten fışkıran feyizler, nurlar; vârisleri olan evliyanın kalplerine akar, o kalplerden de sair insanların kalplerine akseder.
           ***
Zünnun-ı Mısri hazretlerine (kuddise sirruh); "sana deli diyorlar; sen gerçekten deli misin?" diye soranlara; "Yerdekilere göre deliyim ama göktekilere göre değilim!" der. "Rabbinle aran nasıldır?" diye soranlara ise; "O’nu tanıdığımdan beri, kendisini hiç üzmedim" şeklinde cevap verir. "Sen, Rabbini ne zamandan beri tanıyorsun?" dediklerinde de; "Bana deli dedikleri zamandan beri!!!" buyurur.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.