Lider farkı!

A -
A +

AK Parti’de yaşananlar, bilmeyenleri hayrete düşürüyor. Nasıl olur da; bir başbakan ve parti başkanı, kendiliğinden çekileceğini ve olağanüstü kongrede de aday olmayacağını söyler. Böyle bir hükümet ve siyasi parti; nasıl, paramparça olmaz?! Üstelik, çekileceğini söyleyen genel başkan ve başbakan olan kişi; bir nefer gibi, milletvekilliği görevini sürdüreceğini ifade ediyor...

Bütün bunlar, şimdiye kadarki alışageldiğimiz siyasi partilerde olmazdı; olmaları mümkün değildi. Çünkü onların hiçbirisi bir dava gütmüyordu; hemen hepsi particilik oynuyordu. Dolayısıyla onların her birisi liderden yoksundu; genel başkanlar tarafından idare ediliyorlardı.
AK Parti, ezel kadar eski ebed kadar yeni bir davanın misyonunu yüklenerek siyaset arenasına çıktı. Unvanı, yalnızca genel başkan olan birisiyle değil; ete kemiğe bürünmüş bir liderle yola çıktı.
Muarızları; ecnebilerin kayıklarına binip, onların şişirdiği yelkenlerle yol alıyor ve bu cümleden olarak; başına geçtikleri millete dünyayı dar ediyorlardı. Şeytani kuralları kendileri belirleyip koyuyor; aynı kurallarla milletin arzuları gerçekleşmeye yüz tutunca da, bunlar iptal edilip ve yok sayılıp; daha beter şeytani kurallarla millete dayatılıyordu.
Mahut zihniyet erbabının niyetleri bozuk olduğu için; millete rağmen attıkları her adım ayaklarına dolaştı ve kendilerini kazdıkları kuyulara düşürdü. 367 garabetini hatırlayın! "Sözde değil, özde laik Cumhurbaşkanı" ararlarken ve sözde, bir AK Partilinin cumhurbaşkanlığının önü kesilmek istenirken; yani yağmurdan (milletin seçtiklerinden) kaçarken doluya (milletin kendisine) tutuldular.
Onlarca seneden beri, millet, gökte aradığını yerde bulmuş ve artık bundan böyle Cumhurbaşkanlarını kendisi doğrudan seçecekti. Böylesi ilk seçimde ve ilk turda millet, Recep Tayyip Erdoğan’ı (yani, millet kendi ‘öz’ünü) yüzde 52’lik bir oyla cumhurbaşkanlığı makamına seçti.
Böylece; eski sistem için tünel bitmiş oldu. Artık, şimdiye kadar tepeden bakıp; hor görüp dayattıkları millete dayatamayacak; bilakis kendileri, milletin ve milletin seçtiklerinin emrine girecekti.
Sureti haktan gözükmeye yeltenen CHP genel başkanı Kılıçdaroğlu; sözde Davutoğlu’nu savunmaya (!) kalkıyor ve bunu da millete saygısından dolayı yaptığını söylüyor. Kargaları güldürme; Kılıçdaroğlu! Senin partin, gizli-açık tüm iktidarları boyunca (muhalefette iken bile, bürokrasisi ile her daim iktidar!) milletin ensesinde boza pişirmedi mi? Bundan dolayı da, bu millet her seçimde; senin partini sandığa gömmüyor mu?
Millete zerre kadar saygın varsa; milletin kahir ekseriyetle başına geçirdiği Cumhurbaşkanı’nın kadrini bilir; ona ağza alınmaz hakaret ve küfürler etmezdin! Belli ki, milletten alamadığın hıncını, Cumhurbaşkanı’ndan çıkarmaya çalışıyorsun!
Siyasi çevreler AK Parti’yi, Özal’ın ANAP’ı ve Demirel’in AP-DYP’leriyle karıştırıyorlar ve onlar gibi parçalanmasını umarak bekliyorlar. Onların bilmedikleri ve dolayısıyla hesap edemedikleri şey; lider ve misyon farkıdır.
Anlasalar da anlamasalar da; Cumhurbaşkanı’nı milletin seçmesiyle birlikte sistem değişmiş; ancak adı konmamıştır. Fiili olarak, zaten partili Cumhurbaşkanlığı sistemini yaşıyoruz.
Mahut zihniyet; yaptığı anayasalarla bile milleti kandırdı; "seçilen Cumhurbaşkanı'nın partisi ile ilişkisi kesilir" diye madde koyuyorlardı. Hangisi kesti; Özal mı, ANAP’la, Demirel mi DYP ile ilişkisini kesti? Gözbağcılıkla ve milleti kandırmakla devlet hayatı mı olurmuş? Olmadığını, olamayacağını gördük.
Artık, dürüstlük ve şeffaflık dönemidir; yarasalar, karanlık odalarına çekilebilirler!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.