Dinî eğitim niçin ve nasıl verilmeli?

A -
A +
Doç Dr. Mustafa Şeker
Yıldız Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesi
sekeroglu2003@gmail.com
 
 
Din eğitim konusunun mutlak bir ihtiyaç olduğunun altı çizilirken nasıl ve hangi kriterlere göre verileceği de en az bunun kadar ehemmiyetli bir mevzudur. Dinî eğitimde öncelikle edep öğretilmelidir. Çocukların önüne model şahsiyetler konmalıdır ve ödül-mükâfat mekanizmalarının işletilmesinde denge faktörüne dikkat edilmelidir.
 
Ülkemizde din eğitimi konusunda çeşitli faaliyetler yürütülmektedir. Fakat din öğretiminde alınan tedbirler, “problem çıkarmayan insan yetiştirme” refleksinden kaynaklansa gerek, çoğunlukla yüzeysel kalmıştır.
 
İnsan ruhuna hitap eden bir eğitim, cemiyet için de elzemdir.
 
Yaz aylarına doğru girerken ebeveynlerin arayış içerisinde girdiği en önemli konuların başında “Çocuğuma nasıl bir dinî eğitim aldırsam?” sorusu gelmektedir. Bu konuda aileler kadar nesli koruma sorumluluğu bulunan devletimiz de gerekli tedbirlere kafa yormaktadır.
 
İnsan olmanın erdemi ve haysiyeti, yaratılış maksadına uygun bir hayat tarzını seçmesine bağlıdır. Kalp kırmayan, vatanına, milletine ve Rabbine karşı sorumluluklarının idrakinde bir insan hiçbir kavganın ve huzursuzluğun kaynağı olamayacağı gibi kendi içinde de vicdani huzur ve mutluluğu ile çevresine pozitif enerji yayacaktır. Pozitif enerji yayan insanlar da “kırık cam teorisinde” olduğu gibi bu defa olumlu manada başka mutlulukların kaynağı olacaktır. Bu sebeple ruhî doyum, insanın en fazla ihtiyaç duyduğu bir husustur. Ruhunu ve vicdanını doyuramayan insan kadar tehlikelisi yoktur. Aklının ve kalbinin yerine nefsinin, geçici zevklerinin peşinden koşan bir insan, atom bombası kadar tehlikeli olabilir. Çünkü sadece kendine değil çevresine de tesirini uzun yıllar gösterecek büyük zayiatlar verebilir. Bu sebeple insan ruhuna hitap eden bir eğitim vermek sadece kişinin kendi huzuru için değil, toplumun da mutluluğu için elzemdir.
 
“İNANSIN AMA DİNDAR OLMASIN!”
 
Yeryüzündeki bütün idareler ve sistemler, önce insan eğitimine yönelir. Bunu da kaliteli bir hayat tarzını hedef alarak yaparlar. Çünkü insanı eğitmek toplumun mutluluğu demektir. Dolayısıyla inanmak, insan için en önemli ihtiyaçların başında gelir. Büyük devletler de zayıf yönetimler de bu konuda her türlü tedbiri alırlar. Bu hususta, Afrika’daki kabileler de Batı dünyasının büyük güçleri de aynı refleksi sergilerler. Ülkemizde din eğitimi konusunda çeşitli faaliyetler yürütülmektedir. Fakat din öğretiminde alınan tedbirler, “problem çıkarmayan insan yetiştirme” refleksinden kaynaklansa gerek, çoğunlukla yüzeysel kalmıştır. “İnansın ama dindar olmasın, dinî bilgilere sahip olsun fakat derinliğine dalmasın, yaşasın ama telkin etmesin” anlayışıyla güdülen bir yaklaşım, şu an deizm gibi oluşumlara da yol açmaya başlamıştır. Çünkü deizm, sadece yüzeysel bir dinî hayatın beklentilerini karşılamayı hedef edindiği için muvaffakiyetin şifrelerinin saklı olduğu 1400 yıllık “Edille-i Şeriyye Formülü”nü yok saymayı kendine şiar edinmiştir. Bu anlayışın amacı da maalesef, yeni bir “GDO’lu Müslüman” kimliği ve nesli oluşturmaktır. Deizm ayrıca, “ana kaynaktan beslen ve kendi dininin kriterini kendin belirle!” manasına da gelir. Dolayısıyla büyük İslam devletleri kuran yüce insanların bıraktığı eşsiz mirası bırakıp sahte bir din algısı meydana getirmek ve bilerek/bilmeyerek nesillerin kimyasını bununla bozmaya çalışmak, davası olmayanların tahayyül edemediği silinip gitmenin ilk adımıdır.
 
DEİZMİN TANIMLARI
 
Deizmi çeşitli kaynaklar farklı şekillerde tanımlamıştır. Gerard Legrand; Hiçbir dine tabi olmadan Tanrı’nın varoluşunu kabul eden bir doktrin”, Fransız Jacques-Bénigne Bossuet; “gizlenmiş ateizme açılan bir yol”, Paul Foulquié “vahyin tanrı’sını tamamen reddederek sadece tabii kabiliyetler verisine dayanan kriterler…” olarak tanımlar. Dikkat edilirse deizmde bir ölçü, kriter ve itaat edilmesi gerek kurallar yoktur. Herkes istediği şekilde kendine göre bir din ortaya koyabilir. İşte bu durum, maalesef bütün İslam ülkelerinde olduğu gibi ülkemizde de hızla yayılmaya başlamıştır. Dolayısıyla bir otorite tanımayan, her şeyin merkezine sadece özgürlüğünü koyan bir neslin kendine çekidüzen vermek için bir kontrol mekanizmasının varlığını tanıması da mümkün değildir.
 
DİN ÖĞRETİMİ İHTİYACI
 
İnsanın tabiatında bir gerçek vardır. Mutluluk ve başarıyı beraber yakalamış, insan odaklı medeniyetler kurmuş toplumları taklit etmek, akıllı insanların meziyetidir. “En akıllı insan kendinden daha akıllı olana danışandır” sözünde olduğu gibi başarılı misalleri taklit etmek varken kötülüğü ve huzursuzluğu hayat prensibi hâline getirmiş oluşumları referans edinmek çok mantıklı bir hareket olmasa gerektir. 
Çocuk yetiştirme noktasında yüzyıllara damgasını vuran ve insanı öncelikle ruhuyla kabul eden kültürümüz, eğitim süreçlerinin strateji, yöntem ve teknik cihetlerine de insan odaklı en nitelikli yaklaşımları kazandırmıştır. Bu sebeple çocuğun erken yaşlardan itibaren yetiştirmesine yönelik stratejilerin çerçevesini çizerek ona yönelik tedbirleri de zamanın şartlarına göre devamlı canlı tutmayı bilmiştir. Onun için “Ağaç yaşken eğilir” özlü yaklaşımı ile çocuğun erken yaşlardan itibaren neye meylettirilirse, oraya yöneleceğinin önemini ortaya koymuştur. Bu sebeple din eğitiminde de bu hassasiyet göz önünde bulundurulmalıdır.
Çocuk eğitiminde erken yaşlardan itibaren din eğitimi vermenin ehemmiyetine vurgu yapan çeşitli araştırmalar da mevcuttur. Julie Grove, bir çalışmasında; çocukla alakalı kişilerin, onların eğitimleri sırasında dine ulaşmalarına engel olmak yerine dinin zenginlikleri ile tanışmalarına fırsat vermelerinin huzurlu ve mutlu toplumlar için daha akılcı bir davranış olacağını vurgulamıştır. (A gift to the child: Religious education in the primary school-teachers’ sourcebook)
 
MUTLULUK DİN EĞİTİMİNDE
 
Amerikalı yazar William James de, din ile mutluluk arasında önemli ilişkiler olduğunu ifade eder. Din sayesinde, kurulan ilişkilerle beraber çocuklar, mutluluğu kabul etmeye başlarlar. Eğer öğrenilen ve hayat prensibi hâline getirilen inanç ile çocuk mutluluğu yakaladığında, bu inancı benimseyerek çevresine de pozitif enerji yayar ve hem kendi hem de etrafındakiler huzurlu bir hayat tarzını benimserler. (The Varieties of Religious Experience)
Bunun gibi çeşitli araştırmalarda; bebeklik döneminden itibaren dinî altyapının kuvvetlendirilmesinin çocukların düşünce gelişim sistemlerini, diğer insanlarla münasebetlerini ve dünyayı algılamalarını etkilediği vurgulanmış, insanın manevi dünyasında gerçek bir ihtiyaç olarak bulunması gereken dinin eksik bırakılması hâlinde bazı problemleri beraberinde getireceği ifade edilmiştir.
Din eğitim konusunun mutlak bir ihtiyaç olduğunun altı çizilirken nasıl ve hangi kriterlere göre verileceği de en az bunun kadar ehemmiyetli bir mevzudur. Kohlberg gibi ahlak eğitimine vurgu yapan teorisyenlerden ilham alarak din eğitiminin nasıl verilmesi gerektiğine vurgu yapan Ronald Goldman, bu konunun sınırlarını çizmiştir. Bu konuda özellikle; çocukların altyapı oluşturulmadan sorgulamaya ve tartışmaya yönlendirilmesinin ileri yaşlarda onları inanç yönüyle büyük sıkıntılara maruz bırakacağını vurgulamıştır. Aynı vurgulamaları James Fowler, David Elkind, Fritz Oser de yapmıştır. Bu noktada büyük İslam âlimi İbni Abidin hazretleri de “Allahü tealanın emirlerinin ve yasaklarının hepsini kabul ettim, beğendim” demenin küçük yaşlardan itibaren yerleştirilmesinin ehemmiyetine vurgu yapar. Dolayısıyla din mefhumunun manasının “emredilene uymak” olduğunu, herkesin bu konuda kendi felsefesini yapmasının din değil kişinin kendi yargıları olacağının altını çizer. Bu sebeple din mevzuunda çerçevenin erken yaşlardan itibaren öğretilmesinin önemi buradan da ortaya çıkmaktadır.
 
DİNÎ EĞİTİMDE DİKKAT EDİLMESİ GEREKENLER
  • Dinî eğitimde öncelikle edep öğretilmelidir. Edep, haddini, sınırını bilmek demektir. İslam âlimleri; “İnsanın bu dünyada üstünlüğü, haysiyeti, şerefi, ilim ve edebi iledir” buyurmuşlardır. Edep olmayan yerde ilim de olmaz…
  • Öğrenmenin ve öğrendikleri ile insanlara faydalı olmanın ehemmiyeti öğretilmelidir. Zira Harvard Üniversitesi’nde yapılan bir araştırmada, insanı en mutlu eden şeyin başkalarına hizmet etmek olduğu belirtilmiştir. Bu sayede, öğrendikleri ile başkalarının mutluluğuna çaba sarf eden insanların, iç huzuru da toplum huzuru olarak geri dönecektir.
  • Din öğretiminde büyük zatlar ile İslam âlimleri tanıtılmalı ve sevdirilmelidir. Yani çocukların önüne model şahsiyetler konmalıdır.
  • Tarihten ve ecdadımızdan model insanların hayatı iyi anlatılmalı, kıssalar, menkıbeler ve hikâyeler anlatılarak çocukların vicdanına hitap edilmelidir.
  • Dinî eğitimde metodoloji yani veriliş biçimi artık güncel olmalı, ferdi farklılıklar ve öğrenme stillerine yönelik bir dinî eğitim verilmelidir. Bu şekilde verilecek eğitim, daha kalıcı ve nitelikli olacaktır. Hazırlanacak materyaller de çocukların gelişim seviyelerine ve nitelikli öğrenme süreçlerine göre geliştirilmelidir.
  • Okumanın ve kendini geliştirmenin faydaları iyi anlatılmalı, her kitabın değil okunması gereken kitapların çok okunmasının ehemmiyeti çok iyi işlenmelidir.
  • Çocukların oynamasına ve eğlenmesine fırsat verilerek, sadece bilgi yükleme odaklı değil eğitim odaklı yaklaşımlar takip edilmelidir. Eğitim ve öğretimde ölçü iyi verilmelidir.
  • Ödül ve ceza mekanizmalarının işletilmesinde denge faktörüne dikkat edilmelidir. “Bunu yaparsan, şunu vermeyiz, sokağa çıkarmayız” gibi bazı cezalar uygun ise de, kesinlikle dayak bir terbiye unsuru olarak düşünülmemelidir. Ceza kalp kırıcı olmamalı, kimsenin önünde de yapılmamalıdır. Bir dostumun “Okulda saçımı makine ile kesip tek çizgiyle gün boyu okulda gezdiren ve herkesin önünde rencide eden öğretmenimi hiç unutamıyorum. Keşke o gün bana daha ağır başka ceza verseydi de vicdanımda o yarayı açmasaydı” sözünde vurguladığı hataları yapmamak için öğretmenlerin sevgide de cezada da ifrat ve tefritten sakınmaları gerekir. Çocuğa yaptığı güzel işleri sebebiyle yerine, durumuna ve yaşına göre oyuncak veya bisiklet almak gibi mükâfatlar verilebilir. Çocuk, “Bu bisikleti Kur’ân-ı kerimi hatmettiğim için babam bana aldı” diyebilmelidir.
  • Çocuğun beden bakımı ve eğitimine de dikkat etmesinin ölçüleri iyi anlatılmalı, yüzme gibi sporlarda dinin kriterleri çok iyi verilmeli, bu ölçülerin zamana ve döneme göre değişemeyeceğinin mesajı net olarak sunulmalıdır.
  • Eğitim yöneticileri ve planlayıcıları;  “lisan-ı hâl, lisan-ı kal’den entaktır” yani “Yaptıklarımız, sözlerimizden daha tesirlidir” sözünü hayat prensibi hâline getirmiş öğretmenlere daha fazla fırsat vermeli ve öğretmen seçiminde daha hassas davranmalıdır.
  • Gerek yaz kurslarında gerekse örgün eğitim kurumlarında yaş kategorileri de göz önünde bulundurularak temel aklî yani fen ilimleri, dinî ölçülerle birlikte verilmelidir. Zira okullarda temel sayısal dersler erken yaşlardan itibaren zaten verilmektedir. Coğrafya dersinden esinlenerek namaz vakitleri, kimyadan yararlanarak alkolleşen yiyecek/içecekler, biyolojiden hareketle temel anatomi, fen bilimlerinden istifade edilerek temel elektromanyetik dalgalar vb. konularda eğlenceli ve anlaşılır metotlarla temel bilgiler verilmelidir. Tabii bunu verecek insanları da öncelikle iyi yetiştirmek gerekir. Mesela; cami kursları ve örgün eğitim kurumlarında görev yapacak din dersi öğretmenlerine yönelik ilahiyat okullarında bu eğitimler profesyonel biçimde verilmeli ve ecdadın din eğitiminde takip ettiği yöntemler irdelenmeli, başarılı eğitim-öğretim modelleri güncellenerek uygulanmalıdır. Zira fen ilimlerini bilmeden sağlıklı ve eksiksiz bir din eğitimi mümkün değildir…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.