Stalin’in Türk aydını katliamı

A -
A +
DR. MEHMET CAN
 
Sovyet devrinde Türkistan’da katledilen ilim adamlarının akıbetini rejim dışında hiç kimse tam olarak bilmemektedir. İşte bu yüzden Stalin’li yıllar insanlık tarihinin en yüz karası devirlerinden birisidir.
 
 
Sovyet Rusya idaresi altında yaşamış olan Türklere komünizmin yaptığı zulümler, çektirdiği işkenceler, millî münevverlerin öldürülmesi hâdisesi üzülerek belirtelim ki bugüne kadar üzerinde çok az durulan meselelerden birisidir. O dönemde Türkistan’da katledilen ilim adamlarının akıbetini rejim dışında hiç kimse bilememektedir. İşte bu yüzden Stalin’li yıllar belki de insanlık tarihinin en yüz karası devirlerinden birisidir.
 
1964’te Delhi’de toplanan Milletlerarası Müsteşrikler Kongresi’nde Sosyolog Prof. Dr. Fahri Fındıkoğlu: “Şimdiye kadar Stalin’in münevver katliamından habersiz olmak beni çok üzmektedir” demiştir. Filhakika, Türkistan’da cereyan eden gelişmeler aşağıda temas edeceklerimizle sınırlı değildir. Son asırda Türklere yapılan, akıllara durgunluk veren muamelelerden,  asil ve fedakâr gençliğimizin haberdar olmaması da çok büyük eksikliktir.
 
BÜYÜK TEMİZLİK HAREKÂTI
 
Rus lider Stalin idareyi ele alınca diktatör, bir başka ifade ile istibdat dönemi başlattı. 1930’lu yıllarda Rus ideolojisini benimsemeyen, ona karşı gelen Türk münevverler yok edilmeye başlandı. “Büyük temizlik” adı verilen, toplu sürgünler, tutuklamalar ve katliamlar yapıldı. Milyonlarca insan ya doğrudan kurşuna dizildi ya da çok kötü şartlar altında hayvan vagonlarına tıka basa doldurularak vatanlarından uzaklaştırıldı. Stalin'in Sovyetler Birliği’ndeki terör saltanatı “Holokost” (Soykırım) olarak adlandırıldı. Türkistan’da, Hitler’in yirmi dört yıl boyunca Avrupalı Yahudileri öldürmesinden daha çok masum erkekler, kadınlar ve çocuklar öldürüldü.
 
1917-1930’lu yıllar Rus idaresinin Türkistanlıları asimile etmek için uğraştığı dönem oldu. Sovyetler, bir yandan mahvolmuş ekonomilerini düzeltmeye çalışırken, diğer taraftan da Rus usulü hayat tarzını Türk yurtlarına yerleştirmeye uğraşıyordu. Ancak oralarda Sovyet teorisine karşı ne bir ilgi duyuluyor, ne de karşılık buluyordu. Stalin kendi emellerine hizmet edecek münevverleri yüceltiyor, karşı gelenleri de ortadan kaldırılmasının emrini veriyordu.
 
Türkmenistan Devlet Başkanı Saparmurat Türkmenbaşı şunları kaydediyor: “Biz 74 yıl Sovyet döneminde her zaman baskı altında yaşadık. Bütün bunlara dayandık. En basiti, görüşümüzü beyan etme hakkından bile mahrumduk. Sovyetler Birliği Komünist Partisi’nin her seviyedeki idari toplantılarında, genel kurul ve kongrelerinde, mecliste Moskova’da mutlak surette Türkler tenkit ediliyordu. Bu âdet hâline gelmişti. Türklere, ‘geçmişin zararlı kalıntılarını terk edemediniz, sosyal düşünce yapınız gelişmemiş, iktisadi açıdan gerisiniz!’ denilerek, hor görüyorlardı.”
 
ESERLERİ ORTADAN KALDIRILDI, OKUNMASI YASAKLANDI
 
Türkistanlı aydınlar, Rusların esas gayesini kavramış, bu işin çok kötü sonuçlar getireceği görüşünde birleşmişlerdi. Zira şair ve hikâye yazarları kontrol altına alınmaya çalışılıyor, onlardan rejimin emelleri doğrultusunda hareket etmeleri isteniyordu. Muhalif olanların halk üzerindeki tesirlerini azaltmak için de kara propaganda yapılıyordu. Çünkü onlar rejimin gizli emellerini ifşa edecek, halkı uyandıracaktı. Gençler arasında Rus aleyhtarı fikirlerin her geçen gün yaygınlaşması Sovyetleri rahatsız etmeye başladı. Bu gidişatın önünü kesmek için asırlardan beri Türkler arasındaki kültür birliğini temin eden neşriyatları toplatıp, yerine Komünizmi empoze eden eserler getirmeye başlandı.
 
Azerbaycan’ın meşhur yazarlarından Azize Caferoğlu o dönemi şöyle dile getiriyor:
“Ben 1937'li yıllarda 15 yaşındaydım. O zamanlar birçok Türk şairin ve yazarın kitapları yakılırdı. Üvey annem, babamın şarktan topladığı kitapları din kitabı sanıp günahtır diye yaktırmamış, çaya bıraktırmış. Bir kısmını da bohçaya dürüp duvara saklamış. Birkaç yıl sonra köye varıp duvarı sökünce kitapların hepsinin karardığını, küle döndüğünü gördük. Bizim Azerbaycan Türklerinin de geçirdiği facia çok büyüktür. Daha önceleri biz ne Türk ne de Türkiye sözünü dilimize alamazdık.”
Amerikalı Strateji Uzmanı, Tarih ve Jeopolitik Doktoru, CIA ajanı Paul Bernard Henze ise “1930 yıllarında birçok Türkistanlı şair, tiyatro yazarları, gazeteciler büyük katliam esnasında yok edildiler. Eserleri de ortadan kaldırıldı ve okunması yasaklandı. Eskiden basılmış olan milyonlarca cildin ortadan kaldırılması lazımdı. Stalin’in idaresi altında yaşayan Türklerin alfabelerini değiştirmesi bu işi kolaylaştırdı. Türklerin varlığını, millî şuurunu, kimliğini de inkâr etme yoluna saptılar. Rus sınırları içinde “Türk’üm’ diyebilmek büyük suç sayıldı. Türk sözü ağza alınmaz oldu” diyor.
 
Bu akıl almaz baskılar yıllarca böyle sürüp gitti. Azerbaycan Türklerinin liderlerinden, Ebulfez Elçibey de tam bu noktaya parmak basıyor: “Ruslar bize Azeri derdi. Türk’üz diyeni küçük gördüler. Sen Türk değilsin, Hazarlısın dediler. Çok acı ama o dönemde Türklük duygusu bizim içimizde kaldı.”
 
ÖLDÜRÜLÜP KİREÇ KUYUSUNA ATILDILAR
 
Kırgızistan’ın Başşehri Bişkek’e otuz kilometre mesafede, bir dağın yamacında bulunan tuğla ocağına aralarında meşhur Cengiz Aytmatov’un babasının da bulunduğu 138 şair, yazar kurşuna dizilerek, topluca bir kireç kuyusuna atıldı. Bu hâdiseyi Ruslar yıllarca gizli tuttu. Ancak 1938’deki katliamın bir şahidi vardı: Tuğla ocağı bekçisi Hıdır Aliyev...  Aliyev, saklandığı yerden inleyerek can verenlerin çığlıklarını duydu. Ölmeden önce, bugün Issık Gölü’nde yaşayan 80 yaşındaki kızına “Kızım! Kireç ocağında çok büyük bir katliam yapıldı. Şimdi bunu kimseye söylemezsin. Zaman ve zemin uygun olunca bunu herkes bilmeli” diye vasiyet etti.
 
Bu hadiseyi, Kırgızistan Cumhuriyeti hürriyetine kavuşuncaya kadar kimse öğrenmedi. Kırgızistan 1991’de Sovyetlerinden ayrılıp hür cumhuriyet olunca, katliam hükûmete bildirildi. İlk Cumhurbaşkanları Askar Akayev bu duruma bizzat el koyarak 1993’de kazı başlatılması için gerekli kararı çıkardı. Kazılar sonucunda bulunan toplu mezar sadece Kırgızistan’ın değil, bütün Türk cumhuriyetlerinin kanını dondurdu.
 
Cumhurbaşkanı Akayev, 1936-1938 yıllarına ait bütün KGB arşivlerinin taranmasını emretti. Yapılan arşiv araştırmaları ve DNA testleri sonucunda iki kadın cesedi dışında herkesin isimleri belirlendi. Hükûmet Araştırma Komisyonu bu mazlumların niçin ve ne şekilde cezalandırılarak öldürüldüğünü tespit etti.
 
Birisinin elbisesinin cebinden çıkan bir sararmış kâğıtta Sovyetlerin meşhur 58. maddesine istinaden; Basmacılık, Turancılık, Irkçılık, Troçkistlik (ajanlık) ve Pan-Türkizm suçlamalarıyla ölüm emirlerinin verildiği anlaşıldı. Başka birinin üzerinde çıkan isim listesinde de birçok cesedin sahiplerinin hüviyetleri tespit edildi. Bu katliamı  KGB’nin bir gecede gerçekleştirdiği anlaşıldı.
 
ZALİME YARDIM EDEN ZULMÜNE MARUZ KALIR!..
 
Türkistan’da millî mücadele edenlerin yanında Rus ideolojisinin Türk yurtlarında yayılması için çabalayan Türk asıllı münevverler de bir hayli fazladır. Rejim sırlarının ortaya çıkmasından endişe ettiği için bunların birçoğunu sudan bahanelerle hunharca öldürdü. Bunlardan ilk akla gelen Türkologlar: Bekir S. Çobanzâde (Kırım), Veli Huluflu (Azerbaycan), Halid Said Hocayev (Özbekistan), Eziz Kubaydulin (Tataristan) ve Semed Ağamalioğlu’dur.(Azerbaycan) ve Sultan Galiyev’dir. (Başkurdistan). 12 Ekim 1937’de SSCB Yüksek Mahkemesi Askerî Komitesi, kurşuna dizilmelerini isteyerek, terörist bir teşkilatın üyesi olduklarını ilan edip, Sovyet hâkimiyetini yıkmak, Türkistan’ı Sovyetlerden ayırmak gibi ithamlarla suçladılar, idam ettiler.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.