KÜRESEL BİR HAMLE (ÇIKIŞ) OLARAK ENDÜSTRİ 4.0

A -
A +
Geçen haftaki yazımda Endüstri 4.0 (4. Sanayi Devrimi) kavramına bir girizgâh yapıp gerekliliğine ve hazırlanmamız gereken bir süreç olduğuna dair genel bir tablo çizmeye çalıştım. Bu hafta ise eleştirel bir bakış açısıyla “Endüstri 4.0 küresel ölçekte bir hamle (çıkış) olabilir mi?” sorusuna cevap arayacağız. 
Kısa bir hatırlatma yapacak olursak; Endüstri 4.0, sanayideki mevcut üretim anlayışının ilerleyen teknolojik gelişmelerle birlikte yeniden şekillenmesi anlamına geliyor. Siber-Fiziksel Sistemler -üretim sürecindeki türlü araç ve gerece entegre edilmiş, sensör ve işleticilerle donanmış, internet bağlantılı akıllı elektronik sistemler-, Nesnelerin İnterneti (Internet of Things) ve Big Data (Büyük Veri) gibi birçok farklı kavram ve uygulamaların üretim sistemlerine ve bütün değer zincirine eklenmesiyle ortaya çıkan yeni bir anlayış. Endüstri 4.0 devamlı bir dijitalizasyon ve sonuç olarak da ekonomideki tüm üretim birimlerin birbirleriyle bağlanmasını, iletişim halinde olmasını öngörüyor.
Bugün başta Almanya ve ABD olmak üzere gelişmiş ülkelerin gündeminde yoğun bir şekilde yer alan Endüstri 4.0 ile fiziksel parça, araç ve makinelerin internet üzerinden birbirleriyle iletişimde olmaları söz konusu olacak. Bu sayede örneğin “tam zamanında” lojistik hizmetlerinin çok daha verimli çalışabilmesi veya makine arızalarının önlenebilmesi sağlanabilecek. Bütün bu değişimler ile birlikte üretimdeki âtıl zamanın azaltılması ve sonuç olarak kaynakların daha verimli kullanılması mümkün kılınabilecek. Ancak, Endüstri 4.0 da şüphesiz yeni sektörlerin açılmasına ve geride kalmış sektörlerin ortadan kalkmasına sebep olacaktır. Örnekleyecek olursak, önceleri kol emeği ile çalışan insanlar işlerini kaybetmeye başladılar, sonra teknisyenler şimdi de mühendisler işlerini kaybetmeyle karşı karşıya… Öngörülen ise şudur: İşçi gücünden teknoloji kontrolüne geçen sistemler ile makine kontrolü artacak. Otomatik sistemler dolayısıyla ihtiyaç olan iş gücü de azalacak. Sosyo-Ekonomik çalışma hayatına olan etkisi hissedilecek. Sanayi farklı bir değer kazanarak pazarda bu entegrasyonu sağlayanlar pastanın büyük dilimine sahip olacak. Şu durumda, Endüstri 4.0'ın pozitif yönleri olumsuz etkilerini kısmen düzeltebilir diyebiliriz. Her ne kadar istihdam problemleri olacaksa da yeni iş alanları da ortaya çıkacak. Öyle ki, 2020 yılına gelindiğinde şu anda adını bile bilmediğimiz ama öngörülen 16 yeni mesleğin varlığından bahsediliyor.
Endüstri 4.0 yaklaşımı, “sayısal devrim” denilen genel bir gelişmenin bir parçasıdır. ABD’de aynı proje “Akıllı İmalatta Liderlik İçin Koalisyon” adıyla anılıyor. Otomatikleşmiş ve birbirleriyle yüzde yüz irtibatlandırılmış olan makineler ve robotlar sistemi ile bir yandan da dışarıda müşterilerle, iş ortaklarıyla, ham madde ve enerji kaynaklarıyla sürekli iletişim içindeler. Dolayısıyla, gidişata baktığımızda sanayi yaklaşımı değişime uğrayacak, üretim fazlası ortadan kalkacak, istenilen kadar üretim olacaktır.
 
Almanya’nın küresel hamlesi: Endüstri 4.0
 
20-23 Ocak 2016’da Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomi Forumu’nun ana teması da Endüstri 4.0 olmuştur. Davos’ta “4. Sanayi Devrimi” olarak tartışılan konu, aslında Alman Hükümeti’nin 2010 yılında hazırlattığı bir sanayi projesidir. Hedef ise, Alman ekonomisindeki verimliliği arttırmak olarak lanse edildi. Fakat asıl amacın “re-lokalizasyon”, yani “yeniden yer değiştirme” olduğu dile getiriliyor.
Geçmişe bakacak olursak, dünyadaki küreselleşme eğilimine paralel olarak 1990’lı yıllardan beri birçok Alman fabrikası derinden ve hızlı bir şekilde göçe başladı. Dolayısıyla Çin, Hindistan gibi ucuz emek ülkeleri olan Asya ve Uzak Doğu’ya taşındılar. O dönemlere bakıldığında gelişen yazılım ve internet teknolojisi ile beraber, firmaların karar mekanizmalarının gelişmiş ülkelerde (batıda) tutulup, üretim işlerinin başka ülkelere (doğuya) taşınması uygulaması devreye sokulmuştu. Ortaya çıkan bu duruma “de-lokalizasyon”, yani yerelliğin bozulup, bir yere ait olmaktan çıkıp -yer değiştirerek-  daha geniş bir alana yayılması durumu ortaya çıktı. Endüstri 4.0 ile birlikte bir geri çağırma süreci devreye sokulmuştur. Yani “fabrikalar tekrar geri getirilmeli” görüşü ağır basmıştır. Buna da “yeniden yer değiştirme”, yani “re- lokalizasyon” deniyor.
Bu sebepledir ki bütün fabrikaların taşınarak ülkenin çökeceğinden ve ekonominin Doğu’ya kaymasıyla Batı devletlerinin iflas edeceğinden endişe duyan Almanya’nın bu projeyi başlattığı genel kanı olarak yer tutuyor. Başka bir deyişle şunu da pekâlâ söyleyebiliriz: “Davos’taki bu fikre dört elle sarılanlar Batı’yı korurken, bu proje sebebiyle işsiz kalacak olan milyonlarca Doğulu’yu düşünmedikleri gibi,  aynı şekilde işlerini kaybedecek olan Batılıları da hiçe sayıyorlar…”
Son bir analiz yapacak olursak, Endüstri 4.0, çökmekte olan kapitalizm içindeki gelişmiş ülkelerin, sanayiyi ve fabrikalaşmayı tekrar kendi ülkelerine çekmek, kabuklarına çekilip millîleşme/millîleştirme politikası geliştirerek ulusal tek güç ve söz sahibi olma peşindeler. Yani, tüm gidişatı kendi kontrollerinde tutarak küresel ölçekte yönlendirici konumunda bulunmak ana gaye olarak düşünülebilir. Buradan hareket ile Türkiye’nin de kendi geleceğine, bilim, sanayi ve teknolojisine sahip çıkarak, güçlü devlet, güçlü ekonomi, güçlü kalkına ilkesini diri tutması gerekmektedir. Ve Türkiye’nin devlet olarak bu yaklaşımları/fikir döngülerini kendi bünyemizde hayata geçirerek ‘4. Sanayi Devrimi’ne özgün bir yaklaşım sergileyip kendi “Endüstri 4.0” kavramımızı geliştirmemiz öncelikle hedeflerimiz arasında yer almalıdır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.