Ey Vatan Evladı! Kendine Gel ve Evine Dön!..

A -
A +

Zor günler... Hem de çok zor günlerden geçiyoruz… "Sabır" diyorum “ama ne çetin bir sabır taşımız varmış be arkadaş" demekten de kendimi alamıyorum.

Sükûnet… Aklıma sadece bu geliyor.

Ve itidâl... İlla ki itidâlli olmak.

Bizler denizin dalgaları gibi çabuk dalgalanan ve köpüren bir milletiz. Kanımızda var bu. Fakat daha duyarlı olamaz mıyız? Ne idiği belirsiz ve sıfatsız kişilerin dediğine bakıp, Er kişilerin sözlerini duymaz oldu kulaklarımız. Anamızın babamızın lâfını bile taştan raketlerle gönderiyoruz kendilerine. Yalan mı?

Kahrolsun nidalarıyla inletiyoruz gök kubbeyi. Fakat Kafkas Kartalı, Çeçenya'nın efsanevi lideri Şeyh Şamil'in de dediği gibi: "Kahrolsun demekle kimseyi kahredemezsiniz!.." Ama bizler kahroluyoruz an be an... Fakat yıkılmayacağız, diri duracağız, bir olacağız.

Bilge Kağan'ın o meşhur seslenişi yankılanıyor kulaklarımda: "Ey Türk, üstte gök delinmedikçe, altta yer yarılmadıkça, senin ilini ve töreni kim bozabilir? Titre ve kendine dön..." 

Ben de aynı hissiyat içindeyim. Aynı duygu derinliğini yaşıyorum. Kendimize gelelim artık. Silkelenelim. Bu gaflet uykusu daha ne kadar sürecek? Çok acı tecrübeler yaşadık. Ama yılmadık. Yılmayacağız da… Şehitler verdik. Ayaklanmalar/isyanlar ve hain kalkışmalar gördük. Yitip giden canlarımız ardından ağladık, dua ettik, kan kustuk ama kızılcık şerbeti içtik dedik. Buna rağmen oyunlara, komplolara, hainliklere ve dahi provokasyonlara gelmeyelim. Ya ne? Kendimize gelelim!.. Devletimizin ve Vatanımızın bekçileri güvenlik güçlerimiz görevlerinin başındayken endişe duymayalım. Onlar ki biz rahat döşeğimizde sımsıcak ve huzurla uyuyalım diye görevdeler. Dua edelim… İşlerini kolaylaştıralım. Köstek olmayalım…

Diğer yandan "vatanını, ülkesini, milletini seven sokağa" diye çığırtkanlık yapan, aklını çeyrek ekmeğin arasına koymuş zevat, ajan provokatörler; bin kez daha düşünsün ateşler püskürten bu sözleri...

Düşünsün; benim 6-7 (1955) Eylül olaylarını çıkaran, 31 Mart Vakasına alet olan, Gezi ayaklanmasına davetiye çıkaran, Kobani'de neyin yanında yer aldığını bilmeyenlerden, 15 Temmuz hain işgal hareketi içinde olanlardan, darbecilerden farkım ne? 

Fark şu dostlar: Fikir aynı, çeyrek ekmek arası insan yığını farklı. 

Bir büyüğümüz aşağıdaki gibi bizlere seslense, "peki, haklısınız" desek ne kaybederiz? “Evladım, efendi gibi protestonu yap. Dağıtıp yıkma, yakma. Ne mala ne cana ziyan gelsin. Bayrak mı? En büyüğünden al as evine. Hatta fazlasını al dağıt mahallene. Devletin başı seni 15 Temmuz sonrasındaki gibi meydanlara çağırırsa tereddüt etmeden in meydanlara. Korkma...”

Ne fitneci ol, ne de fitneye alet ol!

Doğuya sefer yapan otobüsleri ve yolcuları taşlamak... Mevsimlik Kürt işçileri dövmek ve araçlarını yakmak... Kürt esnafların iş yerlerini yakmak ve taşlamak... Her önüne çıkan Kürt vatandaşı PKK'lı sayarak saldırmak... HDP binalarını, Cemevlerini işgal etmek, taşlamak… Kargaşa çıkarıp kardeşi kardeşe kırdırmak… Bu hiç kimseye bir şey kazandırmaz. Tam tersi kaybettirir. Haklı durumdayken haksız duruma düşürür. 'Ah almak'tan öteye geçilmez. Mazluma zulüm ediliyorsa ve bu zulmü içinizin yağları eriyerek seyirci kalıyorsanız, her iki cihanda da bunun hesabı çetin olur. Mütedeyyin, vatanını milletini seven Kürt kardeşlerimiz ile kalleşçe pusularla vatan evlatlarının canına kasteden üç beş teröristi ve arkasındaki güçleri karıştırmayalım. Kayseri’deki hain terör saldırısının ardından binlerce kişinin omuzlarındaki Türk Bayrağı ile Diyarbakır’da yapmış olduğu teröre lanet, devlete destek yürüyüşünü hatırlayın. Gururlanın… İşte devletin yanında olmak budur.

Değerli okuyucu, sen şehrini provokeye açık hâle getirirsen, elinde bidonlar dolusu benzinle yangın mahalline giren akılsız şuursuz kişiden farkın kalır mı? Adamakıllı eylem/protesto yapmayıp gaza gelmiş hâlde serseri kurşun gibi sokaklarda dolaşırsan, o gaza bir kibrit, bir kıvılcım yeter. Sen gel, sağduyudan yana tavır al. Ne fitneci ol, ne de fitneye alet ol... Yazan yazsın çizen çizsin. Hepsi kayda geçiyor. Güvenlik güçlerimiz gereğini yapıyor ve yapacak da. Unutma, herkesin bir hesabı varsa Allahü tealanın da bir hesabı var. Onun hesabı şüphesiz en doğrusudur...

Mârifet odur ki…

Ey vatan evlâdı! Düsturumuz ve rehberimiz, 20. yüzyılın önemli münevverlerinden sosyolog ve düşünür Seyyid Ahmet Arvasi hocanın şu sözü olmalı: "Mârifet; milleti çözerek 'halk yığınları' meydana getirmek değil. Halkı yoğurarak güçlü bir millet olmadadır…"

İşte bizlerin, mayası temiz güçlü bir millet olmasından rahatsız olanlar bizi bize kırdırarak bunun önüne geçmeyi planlıyor. Kanmayın!..

Velhâsıl değerli dostlar…

Bugün bağrımıza iki şey basacağız: Şehitlerimizin acısından dolayı taş; ve en az bizim kadar terör mağduru olan Kürt kardeşlerimizi... Zira, tarihi acılarla dolu bu yüce millete yakışan budur...

         ***

Kelâm-ı kibar: “Fitneciler saldırdığı zaman 'Beni öldürmek için sen bana elini uzatırsan da, seni öldürmek için ben sana elimi uzatmam' diyen Âdem’in (aleyhisselâm) oğlu 'Hâbil' gibi ol!.."

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.