NATO’da ve BM’de restleşmeler

A -
A +
Türkiye’de iç siyaset çevreleri kör ve kısır bir tartışmanın içinde debelenirken, bölgemiz ve dünya genelinde yeni gelişmeleri ne derece takip ediyoruz acaba? Buna karşı tedbirlerimiz yeterli mi?
 
Birleşmiş Milletler Teşkilatı 74 yaşında. Kuzey Atlantik İttifakı da 70 yaşında… Birincisine neredeyse bütün dünya devletleri üye… İkincisi de tarihin gördüğü en büyük savunma ittifakı. Ama her ikisinde de büyük sıkıntılar yaşanıyor. Bunun temel sebebi de, her iki kuruluşun yapısındaki dengesizlikler, adaletsizlikler ve netice olarak günümüzün şartlarına ve ihtiyaçlarına cevap veremez duruma gelmiş olmaları… Gazetemizin bugünkü manşetinde, NATO’da yaşanan ve ülkemizin doğrudan taraf olduğu veto restleşmesini okuyacaksınız. Teşkilatın iki önemli savunma planı söz konusu… Birisi Kuzey’de Baltık ülkeleri ile ilgili tehditlere karşı hazırlanan Baltık Planı. Diğeri de Güney’de Türkiye coğrafyasına yönelik tehditlere karşılık yapılması gerekenleri ihtiva eden, Türkiye Savunma Planı. Bu ikinci planda, tabiatıyla PKK/PYD terör örgütü, Türkiye’ye karşı tehdit unsuru olarak değerlendiriliyor. Ve dikkat buyurunuz, bu plan onaylanmış olduğu hâlde, ABD karşı çıkıyor. Peki sebebi? Çünkü bu durumda, hâlihazırda PKK/PYD’ye alenen destek veren hatta onu ortağı gibi sunan ABD, hukuki açıdan çok kesin biçimde kural ihlali yapıyor ve dahi resmen suçlu duruma düşüyor!.. Bu durumda ABD’nin itirazına karşılık, Türkiye de, NATO’nun Baltık Planı’nı onaylamayacağını beyan ederek restini ortaya koyuyor…
Evet, Türkiye hem Birleşmiş Milletler zemininde hem de NATO içinde, ABD’ye karşı kararlı bir tavır sergiliyor. Hatırlayınız, Trump’ın Kudüs’ü İsrail’e peşkeş çekmeye kalkışması üzerine, Türkiye çok hızlı ve etkili biçimde BM Genel Kurulunda, ABD ve İsrail’i tek kelime ile yalnız bırakan bir karar çıkarttı… Denilebilir ki, genel kurul kararlarının yaptırım gücü yok. Doğrudur. Ama zaten BM Güvenlik Konseyindeki çarpık yapı bütün sıkıntıların temelini teşkil etmiyor mu? Ve bu çarpıklığa karşı en açık ve kararlı muhalefeti yapan da yine Türkiye değil mi? ABD bugüne kadar, İsrail aleyhinde alınmak istenen yüzden fazla kararı veto etti. Diğer dört daimî üye de, işine gelmediği vakit, bu veto mekanizmasını kullanarak Güvenlik Konseyi’ni kilitleyebiliyorlar. Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün İSEDAK toplantısında, BM’nin mevcut köhne yapısının bu şekilde devam edemeyeceğini bir kere daha kayıtlara geçirdi. Ve İslam İşbirliği Teşkilatının önemine dikkat çekti. Erdoğan özetle şöyle seslendi: “Kendimizi aldatmayalım. Önce kendimize inanalım. Şu gördüğümüz teşkilat (İİT), sıradan bir teşkilat değil. İslam Kalkınma Örgütü olarak gücümüzü fark edelim. Kendimizi iyi tanıyalım, anlayalım, tavrımızı da ona göre belirleyelim…”
Şüphesiz yapılan bu çağrı ve uyarı çok ama çok önemli… Velakin İslam dünyasından bu çağrıya karşı verilmesi gereken tepki de en az onun kadar önemli. Irak’ın işgalini önleyemeyen ve ABD tarafından açıkça kenara itilip mefluç hâle getirilen BM, dünyada barışı korumak ve huzuru sağlamaktan aciz. NATO da yanı şekilde, ABD’nin güdümünde; esas amaçlarına hizmet etmekten ziyade, Washington’un taleplerine cevap vermeye çalışıyor. Kısacası her iki teşkilat da alarm veriyor. Almanya Şansölyesi Merkel, Çin’in de dünya sistemini domine etmesiyle birlikte, yeni siyasi dengelerin oluştuğuna dikkat çekerek, hâlen Avrupa’nın kendi savunmasını tek başına yapabilecek durumda olmadığını hatırlatıyor. Bu sebeple Kuzey Atlantik İttifakına olan ihtiyacın zaruri olduğunu söylüyor. Avrupa’nın çevresinde doğan yangınlara, ABD’nin eskisi gibi müdahale etmediğini, bu sebeple Avrupa’nın, özellikle Almanya ile Fransa’nın ortaklaşa geliştirmek istediği silah sistemlerinin tamamlanması gerektiğini ifade ediyor. Bu arada Türkiye’nin NATO’da çok önemli bir müttefik olduğuna dikkat çekiyor. Ve Türkiye’nin NATO’da kalması için yardımcı olmamız lazım diyor… Bu mesajların gönderildiği adresler belli… Trump ve Macron, herhâlde Şansölye’nin ne demek istediğini en iyi anlayan iki isim olsa gerek!
Şunu belirtelim ki, Türkiye gücünü arttırdıkça, hem BM zemininde hem de NATO ittifakında, aynı şekilde etkisini hissettirecektir. İşte bu noktada İslam İşbirliği Teşkilatının diğer üyelerinin ortaya koyacağı tavır önemli. ABD ve İsrail’in kuyruğuna takılarak bir yere gidebileceğini düşünen S. Arabistan, Mısır ve BAE gibi devletler ile İran gibi, Türkiye’yle samimi iş birliğine girmekten kaçınan ülkeler, kendi başlarına türlü işler açma mantıksızlığını bir şekilde aşabilmelidir. Amerika’ya baston olarak veya palavradan İsrail’e meydan okuyarak bir şey elde edebilmeyi düşünmek akıl kârı değil. Oysa en azından şu terörle mücadele konusunda, İslam ülkeleri daha dinamik şekilde Türkiye’ye destek verse, kendilerinin de maruz kaldığı sıkıntılara daha kolay çözümler bulunabilecektir…
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.