AB’nin elini görelim!..

A -
A +
Avrupa Birliği, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin sırtına nasıl bir yük bindirdiğini bir türlü fark etmiyor… Yahut fark ediyor, ama bu bagajdan kurtulmak için bir irade ortaya koyamıyor!.. Her ikisi de kötü.    
Yunanistan âdeta deve kervanının önündeki merkep misali!.. Koca koca develerin bir merkebin arkasına hizalanıp onu izlemesi enteresan bir tablodur. Bu benzetmeyi durduk yerde yapıyor değilim. Zira Yunanistan, AB’nin sıklet merkezini teşkil eden ülkelerin aklını rahatlıkla çelebiliyor. Öyle ki, kendi menfaatleri doğrultusunda, onlara istikamet çizmekte hiç zorlanmıyor… Vaziyete göre, Avrupa Birliği hem Yunanistan ve hem de Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin sırtına nasıl bir yük bindirdiğinin farkında değil. Yahut gayet farkında velakin bu bagajı sırtından atamıyor. Yunan Başbakanı oturup kalkıp, AB’nin Türkiye’ye karşı mutlaka yaptırım uygulayacağını söyleyecek kadar ileri gidiyor. Peki, Miçotakis böyle bir garantiyi kimden alıp da konuşuyor sizce?  Yunan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias daha beter densizlik yapıp şöyle diyor: “Türkiye Bölgede barış ve istikrarı baltalamaktadır. Dağlık Karabağ, Suriye, Irak, Kıbrıs ve Güneydoğu Akdeniz’de bütün problemli durumların ortak paydası Türkiye’dir…” Böyle seviye yoksunu bir üslupla konuşan birisinin, karşı tarafla anlaşma niyeti olabilir mi? Çözümden yana olduğu söylenebilir mi? Al birini vurur ötekine… Yunan Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Stelyos Peças da şöyle saçmalıyor: “Maraş’ın açılması ve Oruç Reis gemisinin tekrar dönmesi hiç iyi olmadı…” Cümlenin devamında, AB’nin baskı ve yaptırım politikalarından medet umarak, “Türkiye bu defa sopayı havuçtan daha fazla hissetmeli…” diyor. Nereden bakarsanız bakın, rezalet ve o derece Yunanistan’ın cirmiyle namütenasip küstahça laflar.
Bütün bu hadsiz ve küstah konuşmalar karşısında, AB’ye öncülük yapan aktörlerin hâlâ daha rasyonel bir pozisyon almaması, deve kervanı ve merkep benzetmemizi haklı kılmıyor mu? Bir önceki yazımızda Avusturya Başbakanı Kurz’un Maraş’ın açılması ve Oruç Reis gemisinin tekrar görev alanına dönmesi sebebiyle savurduğu, “Böyle devam ederse AB yaptırımlarıyla yüzleşir…” tehdidini ele almış ve AB içindeki butik devletlerden bahsetmiştik. Bu defa, AB’nin “çelik çekirdeği” olarak tanımlanan Almanya ve Fransa dışişleri bakanlarının beyanlarına dikkat çekmek istiyoruz. Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, Türkiye’nin AB’yi sürekli biçimde provoke ettiğini iddia ederek, bunun kabul edilemez olduğunu söylüyor. “Gerçekten Türkiye’nin tavrını netleştirmesini diliyoruz. Top Ankara’nın sahasında…” diyerek bizi kendince köşeye sıkıştırmaya çalışıyor. Le Drian patronu Macron’un daha önce dile getirdiklerinden farklı bir şey söylemiyor. Macron da Yunanistan hesabına, ama daha çok da Fransa adına menfaat devşirme maksadına binaen epey laf etmişti. Sonuç ne oldu? Hiç. Türkiye bütün dünyaya ilan ettiği üzere, uluslararası hukuktan doğan haklarını müdafaa sadedinde gerekeni yapmaya devam etti, ediyor, edecek. Alman Dışişleri Bakanı Heiko Maas da, Fransız mevkidaşına ayak uydurarak ‘racon kesmeye’ yelteniyor: Ankara’nın önünde bir haftalık bir mühlet bulunduğunu, sonrasında AB’nin benimseyeceği tavır konusunda karar vereceklerini üfürüyor... Maas bu noktada, Şansölye Merkel’in daha itidalli ve dengeli üslubunu da aşıyor.
Uluslararası hukuk hükümlerine, devletlerin egemenlik haklarına ve beynelmilel bütün teamüllere açıkça aykırı bu kibirli tavır ve küstahlıklar karşısında, bize de şunu söylemek kalıyor; AB’NİN ELİNİ GÖRELİM O HÂLDE!..  Ne yani AB’nin Doğu Akdeniz meselesinde yaptırım uygulama gibi bir yetkisi var mı? Hangi normdan kaynaklanıyor? Dahası kendi iç meselelerinde iyice teşevvüşe düşmüş, kendi meri hukuk hükümlerini, üyelerine tatbik etmekte zorlanan bir AB, hangi güç ve kapasite ile hakkı olmayan bir alanda tazyik yapmaya kalkışacak? En fazla Türkiye’nin tam üyelik müzakereleri konusunda, altmış seneden beri yaptığı üzere, ipe un serme tavrını sürdürebilir. Bunu yapmakla şimdiye kadar AB ne elde etti? Evet, kendi ilke ve prensiplerine saygı göstermeyen AB, başkasından saygı göremez. 2004 yılında, Güney Kıbrıs Rum Yönetimini; bütün siyasi ve ahlaki normlara aykırı olarak tam üyeliğe kabul eden AB, sicilindeki bu kara lekenin temizlenemeyeceğini bilmiyor olabilir mi?
Sahi AB bu kafayla nereye kadar gidebilir, Yunanistan ve GKRY’ni sırtında daha ne kadar taşıyabilir? AB kendi itibarını arttırmak istiyorsa, körü körüne Yunan ve Rum yandaşlığı yapmak yerine, Doğu Akdeniz’deki ihtilaf konusu meselelere hakkaniyetli ve objektif biçimde yaklaşmalı ve çözüm için samimi gayret göstermeli. Böyle tarafgir bir tutumla hiçbir şey yapamaz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.