Yıllar gelir ve geçer!..

A -
A +
 
Her senenin sonunda muhasebe yapmaya çalışırız. Artık ‘geçen yıl’ dediğimiz zaman dilimini nasıl geçirdik diye… Durduramadığımız, yavaşlatamadığımız, açıkçası yönetemediğimiz zaman bizden neler alıp götürdü!..
 
2020’yi 21. Asrın en kötü yılı ilan edenler, bitti gitti diye seviniyorlar… 20. Asırda iki büyük dünya savaşı yaşandı… Birincisi dört yıl, ikincisi de altı yıl sürdü. Birincisinde doğrudan ve dolaylı olarak 20 milyon, ikincisinde ise 60 küsur milyon insan hayatını kaybetti… Söz gelişi bir taksimat yapılırsa, 1914 ile 1918 arasında her yıl ortalama beş milyon, Eylül 1939-Ağustos 1945 arasında da, her sene takriben 10 milyon insan savaş sebebiyle ölmüş demektir… 1918-1920 yılları arasında, ayrıca İspanyol Gribi denilen salgından (İlk Defa 1918 baharında, ABD’nin Kansas eyaletinde ortaya çıktığı ve ABD askerleri üzerinden Avrupa’ya yayıldığı hâlde, “İspanyol Gribi” diye şöhret bulması da ayrıca enteresan bir hikâye!..) en az 20 milyon insanın öldüğünü de, bu arada hatırlayalım. Bazı kaynaklarda bu rakam elli milyona, hatta yüz milyona kadar çıkarılmaktadır. O tarihte dünya nüfusunun dörtte birini (yaklaşık dört yüz milyon) etkileyen ve daha çok gençleri öldüren salgın, gelmiş geçmiş en ölümcül sâri hastalık olarak kayıtlarda yerini almış bulunuyor… İnsanlık tarihinde vukua gelmiş, bilinen ve dahi bilinmeyen nice nice büyük felaketler, kitlesel ölümler var! Demek ki, dünya ilk defa koronavirüs gibi bir afetle tanışmıyor...
Şu hâlde, koronavirüs salgınından dolayı, 2020 senesine ‘en berbat yıl’ diye sicil vermeye kalkanlar, bir daha düşünmeli. Beterin de beteri var. Allahü teala beterinden saklasın!.. 1918 şartlarında, dünya nüfusu bugünkünün dörtte biri kadar bile değildi. Dolayısıyla bugünkü kadar kalabalık büyük şehirler yoktu. İnsanlar arasında bu denli yoğun temas da yoktu. Ülkeler arası seyahat asla bu çapta değildi. Buna rağmen İspanyol Gribi denilen salgın, bütün dünyada çok yıkıcı bir tesir bıraktı… Beri tarafta, geçen bir yıl içinde; resmî rakamlara göre, koronavirüse yakalanan insan sayısı 82 milyon… Bunu beşle çarparsak ancak 1918 salgınının boyutlarına varır. Ölüm oranı ise çok daha düşük. Yine resmî rakamlara göre 1,8 milyon… Koronavirüsün yıkıcı etkisi galiba daha çok ekonomik alanda kendisini gösteriyor! Bu da “Küreselleşme” denilen vaziyetin doğrudan bir sonucu olsa gerek! Öyle ki, 1929’daki büyük ekonomik kriz, hatta onun da ötesinde daha büyük boyutlarda yıkıcı etki yapmasından korkuluyor. Dileyelim ki, insanlık daha vahim felaketlere sürüklenmeden bu salgın bir şekilde kontrol altına alınabilsin… Ve unutmayalım, felaketler yalnızca salgın hastalıklar değil. Zelzele, sel felaketi, kasırga, yangın, çığ vs. vs... Her sene olduğu gibi, 2020’de de bunlar fazlasıyla görüldü. Anlayacağınız takvimdeki rakamların bir önemi yok.
Çünkü yıllar gelir ve geçer… Bu, hayatın kaskatı bir gerçeği. Her senenin sonunda bizler muhasebe yapmaya çalışırız. Durduramadığımız, yavaşlatamadığımız ve yönetemediğimiz bu zaman diliminin, bizden maddi veya manevi neleri koparıp götürdüğünü tespit etsek bile, çok gecikmiş bir muhasebedir bu!.. Olan olmuş, geçen geçmiştir… Şuuruna varmamız gereken husus şudur: “ZAMAN YÖNETİLEMEZ…” Zamanı azami derecede verimli kullanabilmek için çeşitli kavramlar üretilmiştir. Bununla insanlara yön vermeye çalışan müellifler, “Zaman yönetimi, Zaman Boyutu, Zaman Kullanma Sanatı” gibi başlıkları kullanıyorlar. Amma velakin; “Hangi isim altında olursa olsun, zaman yönetiminin genellikle saatlerimizle ilgili bir şey olduğunu sanırız. Oysa saatin gösterdiği tek şey, güneşin gökyüzünün bir tarafından diğerine ne kadar sürede geçtiğidir. Bu, kontrol edemediğimiz bir olaydır. İktisadi kaynaklar gibi zamanın bir bankası yok. Ödünç alamıyoruz, biriktirip sonra kullanamıyoruz. Çok demokratik olarak herkese verilmiş, kendi düzeninde akıp gidiyor. Her gün hepimize 24 saatlik bir çek veriliyor ve bunu son saniyesine kadar harcamak zorundayız. Her gün 86.400 saniye alıyoruz, ne eksik, ne fazla. Hiçbirini ilerideki bir tarihte harcamak üzere biriktiremeyiz. Bizim de her gün herkesinki kadar zamanımız var. Yoğunlaştıramadığımız, seyreltemediğimiz, tehir edemediğimiz, bir başka yere ve kişiye nakledemediğimiz için, zamanı kontrol edemeyiz ve yönetemeyiz. Bizim için önemli olan hangi olayları kontrol edebildiğimiz ve neyi yönetebildiğimizdir… Zamanı yönetemeyiz. Ama ondan istifade etmek için, kendimizi zamana göre yönetebilir, zaman katsayımızı arttıracak alternatifleri seçebiliriz… Bir dakikanın değerini anlamak için treni kaçıran yolcuya sor. Bir saniyenin değerini anlamak için bir kazayı önleyemeyen sürücüye sor. Bir saniyenin yüzde birinin değerini anlamak için, olimpiyatlarda gümüş madalya alan koşucuya sor!..” (Zamanı Değerlendirmek, Dr. Muhsin Abay. BKY Yayınları)
Salgın hastalığın bir an evvel ortadan kalkması dileğiyle, herkese hayırlı seneler… Bu da geçer ya hu!
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.