RUSYA

A -
A +
Rusya Afganistan hezîmetinden sonra ciddî bir imtihânla karşılaşmadı. Belki bunun da sâikiyle Sovyetleri dağıtan bu dersi unutmuş görünüyor. Kendi hatırlarsa ne a'lâ. Yoksa biri hatırlatır. Fiyatı mühim değil...
 
Karadan girmem, havadan bombalarım diyor. O işi yardakçısı İran'a bırakıyor. Netîce ne olur? Her vâdede fiyasko. Zerre kadar başarı şansları yok. Bunları bırak sâdece Rus kelimesi bütün Müslümanların tüylerini ayağa kaldırmaya kâfî. Moskova'daki câminin doğurduğu hava dağılmış durumda. Etraflıca düşünmezlerse bin parçaya bölünürler. Yetmişli yıllarda İslâm dünyâsı çok daha ezikdi. Buna rağmen Afgan direnişi efsâneleşdi. Bugünün şartlarında Rusya'nın işi çok daha zor. Kaynayan kazanın tam ortasına düşdüler. İngiliz, ayara başladı bile: "Kasap Esed'i destekliyorlar" Çok ekmek yemen lâzım Rusya. Barbarlığın kitabını yazan İngiltere şimdi seni bir şekilde kasaplıkla ithâm ediyor. Bu lekeyi sittîn sene silemezsin. Şunu da bil ki Suriye'ye inmekle Türkiye'yi durduramazsın. Hazar'dan saldığın füzelerle Yavuz Selim'in çocuklarına gözdağı veremezsin. Batının oyununa gelmiş olursun o kadar!
 
İran'dan başka kime dayanacaksın? Çin'e mi? Unut bunu. Çin seni en fazla bir atlama taşı olarak görür. Sonra yol verir. Biraz daha zayıfla da neler olacağını gör. Evvel emirde Moğolistan târih olur. Çin okyanusu Sibirya denizine bir hançer gibi saplanır. Bunun adı yarma hareketidir. Devâmı felâket demekdir. Ben kendime yeterim dersen yanılırsın. Bu mümkin değil. Her şeyden evvel nüfûsun yetmez. On yedi milyon kilometrekareyi çekip çevirmek bu nüfusla olacak iş mi? Burada nükleerine güvenemezsin, zîrâ aynısı düşmanda da mevcûd.
 
İnsan hayâtı düz bir çizgiden ibâret değil. İnişler çıkışlar var. Düzlükler var. Devletlerinki de böyle. Osmanlının Osmanlı olduğu asırlarda Rusları muhâtab almazdık. Moskova Bahçesaray'a, Bahçesaray İstanbul'a bağlıydı. Çarlara fermân gibi nâme gönderirdik. Onların buradaki istekleri muhâkeme etme imkânı bulunmuyordu. "Moskov Kralı Sar Yuvan'a nâme yazıla ki" diye başlayan hüküm bakın nasıl bitiyor: "Nâme-i hümâyûnumuzla Behrâm nâm kimesne vusûl buldukda göresiz; kazıyye arzolunduğı gibi ise ol gice yağmâ vü tâlân [olan] metâ'ı cüz'î ve küllî her ne mikdâr ise gereği gibi tetebbu' u tecessüs idüb bî-kusûr ve lâ-küsûr zuhûra getürüb cem' u tahsîl idüb mezbûr Behrâm'a teslîm idüb emîn ü sâlim Südde-i Sa'âdetüm'e irsâl eyleyesiz; şöyle bilesiz." Hepsi ama bilhassa "şöyle bilesiz" üstünde derin derin düşünmek lâzım... On yedinci asrın sonlarında dahi durumda değişiklik yokdu. 681 Bahçesaray barışı bunun güzel misâllerinden biri. Kurat'a kulak verelim: "Bâbıâlî, Rusya ile müzâkerelere girişmeğe tenezzül etmiyor, Moskova işleri evvelden olduğu gibi şimdi de Kırım hanları vâsıtasiyle tanzîm ediliyordu."
 
Bugün Rusya'nın önünde büyük bir fırsat var. İngiliz deşifre oldu. Amerikalı deşifre oldu. Alman deşifre oldu... Bu iklimde İslâm dünyâsına yanaşan kazanır. On sekiz ve on dokuzuncu asrın acılarını hatırlatacak her hamle bunun önünü keser. Üstelik karşında o yılların yorgun nesli yok. Zafere susamış bir insan seliyle muhâtabsın. Bu gücün teknik zorluklarına da güvenme. Bir göz açıp kapamaya dağlar devrilir. Üstünlük dediğin şeyler bir bakarsın ki karşı tarafda da var. Osman Gâzî belki büyük bir tehdîd değildi ama torununun oğlu surları muhâsara etdi. Onun da torununun oğlu Doğu Roma'nın boynunu vurdu...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.