CEVHER

A -
A +

Yirminci asır adam kıtlığına teslîm olduğumuz bir dönem. Bilhassa cihan harbinden sonraki kısmı. Lâkin söz konusu illetle mücâdele etdiğimiz zaman dilimleri de var. On dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısı böyle. Siz bakmayın fıratı aşamayan târihçi bozuntularına. Bunlar sâdece bakar. Göremez. Ricâldeki kıtlığın arpada da olduğunu zanneder. Atla otomobili mukâyese edebilen kafanın her dâim ikincisi lehine karar vereceği âşikârdır. Hâlbuki devrin refâh seviyesi bugün bize nal toplatır. Tetkîkler böyle söylüyor. İmhâ edici savaşların ortasına bakarak hüküm verirseniz elbette yanılırsınız. Ayrıca yetişmiş insan konusunda kapkara bir tablonun bulunmadığını bilmemiz gerekiyor. Gazi Osman Paşa’nın muâdili var mı? Peki ya Ahmed Muhtar Paşa’nın? Bu ikincisinin başka konulardaki durumu bizi alâkadâr etmiyor. Cevdet Paşa’nın karşısına kimi çıkarabiliriz? Hâkânlarımızı zikretmek ise kelimenin tam ma’nâsıyla saygısızlık olur. Şu hâlde edebimizi takınıp haddimizi bilmemiz gerekiyor. “Edeb tâc-est ez-nûr-ı ilâhî/Binih ber-ser bürev her câki hâhî: Edeb ilâhî nurdan bir tâc gibidir; onu başına koy da nereye gidersen git…”

Son senelerde belli bir hareket yaşandı. En azından nisbî bir toparlanma dönemine girildi. Artık adam kıtlığı çeken memleketler içerisinde ilk sırada değiliz. Hristiyan batı bu konuda rakîbsiz. Yirminci asrın o meş’ûm havasından sıyrılmış görünüyoruz. İdeale nazaran daha alacağımız çok yol var ama gidişât umut verici. Her şeyden önemlisi korku bariyerini aşdık.

Milletimiz idbâr devirlerinde bile belli bir standarda sâhibdi. Çürümüş zümrelerden söz etmek mümkinse de bünye iflâs etmemişdi. Cem’iyyetimizin cihan harbinde ortaya koyduğu mücâdele bu sözümüzün vesîkası. Yüz sene zarfında yaşadıklarımız ayrı bir te’yîd, ayrı bir te’kîd. Son olarak Türk milleti 15 Temmuz gecesi yeniden durum bildirdi. Cümle âlem gördü ki halkımızın millî hissiyâtı hâlâ çok kuvvetli. “Acabâ” dediğimiz hususlarda yanıldığımızı anladık. Üzeri küllenmiş değerler açığa çıkdı ve “biz buradayız” dedi. Sanki yüzyıllarca gençleşdik. Hiç ummadığımız çevreler herhangi bir baskı olmaksızın içindeki imânı haykırdı. Hem de on altıncı asır akıncılarını imrendirecek tarzda bir kahramanlıkla. Aslan geri dönmüş, saklı cevher açığa çıkmışdı!

Yeryüzünde namluya göğsünü dayayabilen kaç bahadır bulunur? Daha doğrusu bulunur mu? Ama o gece kameraların tesbît etdiği hâdiseler bile sayılamayacak kadar çokdu? Her cadde ve her sokak serdengeçdilerce tutulmuşdu. Hâinlere değil meydan, bir kaldırım taşı dahi bırakılmamışdı. Sümüklünün tezvîrâtını hayâta geçirmek isteyen mercimek beyinliler dağıtılmışdı. Öyle ki, Tursun Bey’in ifâdesiyle “Kefere-i füccâr ve fecere-i eşrâr, zümre-i guzât-ı ebrâr önince gürûh gürûh, enbûh enbûh, sığır hargelesi aç kurtlar önince kaçar gibi, gâh gürizân gâh hamle-hîzân idüb, kırılu kırılu kaçarlar idi.”

Oğuz döndü. İte köpeğe geçit yok!

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.