Sosyalliği sizin elinizde

A -
A +

> GökhanERGÜR - PSİKOLOG Çocuklarımızı günden güne yalnızlığa ve kendi içlerine iten bir düzen ile karşı karşıyayız. Bu düzenin beslendiği kaynak, toplumdan soyutlanmış bireylerdir. Toplumdan soyutlama işlemini tatbik ederken de pek zorluk çekmiyor aslında. Her geçen gün yenilenen teknoloji, gücüne güç katan televizyon ve atom bombası kıvamındaki internet ağı bunu tetikliyor. Aile ortamında bir şekilde idare edilebilen bu sosyal yönden içe dönüklük, çocuğun okul çağında büyük bir problem hâline gelebiliyor. O güne kadar yanında olan insanlardan ve bulunduğu güvenli ortamdan ayrılan çocuk, kendini büyük ve tehlikeli bir kargaşanın içinde buluyor. İlerleyen günlerde derslerindeki başarısızlığı, arkadaş ilişkilerindeki problemleri, öğretmenle sağlıklı bir ilişki kuramamasından dolayı yaşanacak ödev ve akademik alandaki başarısızlıkları tahmin etmek çok güç değil. Bu problemi çok büyümeden basit yollarla aşmamız mümkün. Sosyal açıdan başarılı çocuk yetiştirmek için şunlara dikkat etmelisiniz: Kurallara uymayı öğretin: Çocuğun davranışlarına, aşırıya kaçmadan, sınır konulmalıdır. Nerede nasıl davranacağını küçük yaştan itibaren öğrenmeli. Toplumun değer yargıları hakkında konuşun: Çocuğunuza, eğer başka biri konuşuyorsa sessiz olmayı, karşı tarafın sözünü kesmemeyi, arkadaşlarına zarar vermenin yanlış olduğunu, bayramlarda ve özel günlerde nasıl davranması gerektiğini onun anlayabileceği şekilde anlatın. Empatiyi öğretin: Kendisini karşımızdakinin yerine koyarak düşünmeyi öğretin. Okul öncesi dönemdeki çocuklardan bunu beklemek uygun bir davranış değildir. Ama okul çağındakilere konu katiyetle anlatılmalıdır. Sosyalleşmesini sağlayın: Çocuğu sosyal ortamlara sokmak önemlidir. Onu tatil günlerinde tiyatroya, sinemaya ya da parklara götürün. Paylaşmayı öğretin: Çocuğun oyun arkadaşlarıyla ve çevresiyle sağlıklı bir iletişim kurması için paylaşmayı öğrenmesi gerekir. Aksi hâlde çocuk, arkadaş ortamından dışlanıp kendi başına kalır. İhlas Koleji'nden mektup Hami KOÇ hami.koc@tg.com.tr Ana dilde anlaşamamak Yabancı dil öğrenmenin önemi her geçen gün daha da artıyor. Dil okullarını dolduranların çoğu, dış dünyayla iletişim kurabilmek için dil öğrenmeleri gerektiğini düşünüyor. Yabancı dil öğrenmek isteyenlerin tamamına yakınının en büyük amacı iletişim kurabilmek. Peki, insanlarla iletişim kurabilmek için aynı dili konuşmak yeterli mi? Veya şöyle soralım: Aynı dili konuşan insanlar mutlaka sağlıklı bir iletişim kurabilirler mi? Cevap elbette hayır! Çevremizdeki insanların birçoğu birbirinin diline yabancı. Yabancı dil öğrenmek için gösterdiğimiz gayreti, maalesef aynı dili konuştuğumuz hâlde anlaşamadığımız insanların dilini öğrenmek için göstermiyoruz. Başarılı şirketlerin yöneticilerine bakın. Çalışanıyla aynı dili konuştuğunu göreceksiniz. En başarılı öğretmenler de aynı şekilde, öğrencilerinin dilini anlayan ve onların dilinden konuşabilenlerden çıkıyor. Bir sınıftaki dil sayısı, o sınıftaki öğrenci sayısı kadardır. Farklı milletlerden öğrencilerin olduğu bir sınıfta Türkçe ders anlatıp sonra "Beni anlamıyorlar!" diye yakınmak ancak insanı komik duruma düşürür. Şu anda eğitim dünyasında en çok üzerinde durulan şey, sınıf içindeki bireysel farklılıkları gözetmek ve dersin akışını buna göre ayarlamak. Bireysel farklılıklardan kasıt, o bireylerin konuştuğu veya anladığı farklı dillerdir. Çoklu zekâ kavramı da aslında aynı şeyi anlatıyor. Öyleyse anne babaların, öğretmenlerin ve idarecilerin yabancı dilden önce, ana dilinde görüştüğü insanların dilini iyi öğrenmesi gerekiyor. Öğretmenlik sadece ders anlatmak değildir. Eğer öyle olsaydı, ülkenin en iyi öğretmenleri bir yere toplanır ve dersler kamerayla kaydedilerek bütün okullara dağıtılırdı. Hâlbuki etkili öğrenmenin gerçekleşebilmesi için öğretmenin bütün öğrencilerini iyi tanıması, sevmesi ve herkese göre farklı bir iletişim stratejisi takip etmesi şarttır. Yönetici konumunda olan kişilerin, çalışanların kişisel özelliklerini iyi analiz edip ona göre bir davranış şekli geliştirmeleri artık lüks değildir. Peki, tam tersi olursa ne olur? Yani öğrenciler öğretmenin dilini öğrenip ona göre davranırlar veya çalışanlar, şirkette kalıcı olabilmek adına yöneticinin dilini akıcı bir şekilde konuşmak için çabalarlarsa? Cevap gayet basit: Çalışanlar yöneticiyi, öğrenciler de öğretmeni idare etmiş olurlar. Şimdiye kadar da çoğu zaman böyle olmuştur. İdare etmeyi ihmal edenler, bir süre sonra idare edildiğini fark edemezler. Bu işte bir terslik olduğunu fark edip sistemi tersine çevirmedikten sonra, istediğiniz kadar yabancı dil öğrenin hiçbir işe yaramaz. Anadilde ve yabancı dilde anlaşılabilir bir seviye ile huzurlu bir hafta diliyorum efendim.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.