Jurnal malzemesi, deli yaftası ve Türkçe ezan

A -
A +
Arapça ezanın yasaklanması ve zorunlu olarak Türkçe okutulması, toplumun da kutuplaşmasına sebep oldu. Toplumun büyük çoğunluğu bu yasağa karşı çıkarken, azınlık da olsa az bir kesimi bu yasağı alkışlarla ve sevinç naralarıyla karşıladı.
 
Bu kutuplaşma tabii olarak, bu ezan meselesinin bir ihbar/jurnal malzemesi olarak kullanılmasına sebebiyet de verdi. Bunlara bir de birilerine yaranmak adına en yakınındakini bile jandarmaya şikâyet edenler eklenince iş çığırından çıktı. Bu konular ile ilgili karakola, sonrasında ise yargıya intikal eden birçok olay kayıt altına alınmıştır.
 
İhbarlar ve bizzat jandarmanın baskınları sonucunda Arapça ezanlar okuyanlar yakalanıp hapse atılıyordu ancak, 1941 yılına kadar bunlara verilecek ceza noktasında yasal boşluktan dolayı büyük bir belirsizlik vardı. Hele Mustafa Kemal Paşa'nın ölümünden sonra problemler daha da büyüdü ve bir yasal düzenleme yapılması zorunlu hale geldi ve bazı maddeler değiştirildi.
 
Arapçayı kullanmaya devam edenler bu tarihe kadar "kamu düzenini sağlamaya yönelik emirlere aykırılık" suçundan cezalandırılıyordu. 2 Haziran 1941 tarihinden itibaren ise 4055 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun bazı maddeleri değişti ve "Arapça ezan ve kamet okuyanlar 3 aya kadar hafif hapis, 10 liradan 200 liraya kadar hafif para cezasıyla cezalandırılırlar" şeklinde bir ekleme yapıldı. Artık görev dışı dâhil herhangi bir yerde Arapça ezan okuyanlar da cezalandırılacaktı.
 
Ancak bütün bu yasaklara, hapis ve para cezalarına rağmen Türk'ü, Kürt'ü, Çerkez'i, Gürcü'sü yani tüm Türkiye tek yürek olarak ibadetini Arapça yapması gerektiğine inanıyordu ve o yoldan kimse onu döndüremedi.
 
Arapça ezan okunması ile ilgili, din adamlarının yanı sıra çoğunlukla hiçbir sıfatı olmayan sivil halkın da bu yasağı çiğnediği görülmektedir. Bu konuda ilginç yollara başvurdukları ve yasağı deldikleri de görülmektedir. Bu noktada en çok başvurulan yöntem ise ezanın çocuklara veya delilere okutulmasıydı. Polis kayıtlarından yakalananlar arasında çok sayıda akli dengesi bozuk vatandaşın bulunması da bu yolların sıklıkla kullanıldığını açıkça göstermektedir.
 
Mesela Karamürsel'in Ayazma köyünden Boşnak asıllı Bekir, Arapça ezan okumaktan dolayı adliyeye sevk edilmiş ancak, cezai ehliyeti olmadığından serbest bırakılmış. Okumakta ısrar edince ise Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne sevk edilmiş. Neticede oradan da "şuur bulanıklığı" olduğu doktor raporuyla tespit edilmiş ve serbest bırakılmak zorunda kalınmıştır.
 
Yine buna benzer bir örnek de Yeni Foça kazasında yaşanmış. Camide kimsenin olmadığı sırada, Kazım adında bir şahıs Arapça ezan okurken yakalanmış ancak sanığın Bahriye yüzbaşısı iken akıl hastalığından emekliye ayrılmış bir deli olduğu anlaşıldığında serbest bırakılmış.
 
Arapça ezan okuyan çocuklar ve akıl hastaları cezai ehliyetleri olmadığından yakalandıklarında bir işlem yapılamıyor, böylece yasak delinmiş oluyordu.
 
Bu hal Demokrat Parti'nin başa gelmesine kadar devam etti. Seçimin hemen arkasından "Türkçe ezanın o dönemki taassupla mücadele mecburiyetinden doğduğunu, o tedbirlerin devamına lüzum kalmadığı, meselenin laiklik ve vicdan hürriyeti bakımından halledileceği" belirtildi.
 
Bu demeç sonrasından ise hızlı bir kanun tasarısı hazırlandı ve "Arapça ezan ve kamet okuyanlar" cümlesi 16 Haziran 1950 yılında kanundan çıkartıldı.
 
Bu değişiklikle Arapça ezan okunması zorunlu hale getirilmemiş, sadece Arapça ezan yasağı kaldırılmıştı. Ayrıca ezanın Türkçe okunmasını yasaklayan hüküm de getirilmemişti. Dolayısıyla ezanı istediği dilde okumak isteyene serbestlik tanınmıştı.
 
Sadece bu sebeple bile olsa bu ülke Adnan Menderes ve arkadaşlarına çok şey borçludur. O günlerde yaşanan çile ve sıkıntıları dedelerimizden, ninelerimizden ve o günü yaşayan amcalarımızdan dinlerken, insanın yüreğinin sızlamaması mümkün değil...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.