Hanefi Avcı'nın üzerinde tepinilen meşruiyeti

A -
A +
Vatan gazetesi, Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nin Eski Emniyet Müdürü Hanefi Avcı'ya verilen cezayı onamasını "Giderayak" manşetiyle görmüştü.
Hakikaten giderayak! Zira bu karar, 15 gün sonra seçimlere gidecek olan Dairenin üyelerince alındı.
"Devlette devamlılık esastır" derler ya, demek Cemaat'le ilişkisine dair iddiaların ayyuka çıktığı 9. Ceza da, "paralel devletin devamlılığı sekteye uğramasın" dedi.
Neyse, yanlış hesap Bağdat'tan dönermiş. Eski bir emniyet müdürüne, "silah taşımaktan" verilen bu zorlama ceza da neden olanlarla birlikte elbet "mahkûm" olacaktır. Kamuoyunun vicdanında çoktan oldu bile...
Geçen gece Hanefi Avcı'yı bir televizyon programında izledim. Programı sunan gazetecinin, konuğu "istediği raya" girmedikçe, gündemle alakasız şekilde "geçmişine girmesine" rağmen Avcı'nın hakkaniyetine hayran kaldım.
İstediği, istekleri "ray" ise Avcı'nın kendisini mağdur eden paralel yapıya tek başına yüklenmemesinden başka bir şey değil. İstiyorlar ki Avcı her cümlesinin sonuna bir "ama" ekleyip ardından "AKAPE devleti" diye yapıştırıversin.
Ama Avcı da, bürokratik vesayet tehdidini önemseyen her demokrat gibi, yakın tehlikenin farkında. Bu nedenle "icraatları tolere edilebilir siyasi iktidarlarla, vesayet odakları simetrik tehditlerdir" saçmalığına prim vermiyor.
İnsicamını bozmadan, paralel yapıyla ilgili yakıcı eleştirilerinin ardından gelen "Ama siz de 12 Eylül'de işkence yapmışsınız, diyorlar" tırnaklarına gereken cevabı verip yoluna devam ediyor.
Paralel yapıyla mücadeleyi sulandırıyorlar
Failin kimliği netleşmeye başlamışken onu bırakıp, enerjilerini, AK Parti'nin "devlet kadrolarındaki Cemaat üyelerini niçin daha önce tasfiye etmediği" eleştirisine kanalize edenler sizce neye hizmet ediyorlar?
Bu soruyu iyi niyetle soranları kastetmiyorum. İktidarın bu yapıyla daha önce mücadele etmeye başlamaması elbette meşru bir tartışma konusudur. Ancak buna cevaben de, devletin, Cemaat mensuplarını ortada kriminal bir iz yok yokken tasfiye etmesi özcülüğün-ayrımcılığın ötesinde bir "cadı avı olmaz mıydı" denilmesi meşrudur.
Şöyle düşünün, samimi bir arkadaşınızla bir gün aranız açılıyor. Çünkü arkadaşınız her sohbetinizi kaydetmiş. Sizi işinizden, evinizden etmek için hazırlık yapmış, düşmanlarınızla iş birliğine gitmiş. Siz de bunu öğrenince ona küsüp ilişkinizi kesiyorsunuz. Ardından hakkınızı hukuk önünde aramaya başlıyorsunuz ve onu bir daha ne evinize ne de yakın çevrenize sokuyorsunuz. Bu durumda kavgayı izleyenlerin arkadaşınızın hainliğini tartışmayı bırakıp, "ama dün aranız iyiydi" demesinin bir anlamı var mı?
Evet, dün aramız iyiydi çünkü arkadaşım deyip evime aldığım kişi ilişkiye henüz ihanet etmemişti!
Başta Paralel Yapı'nın içeriği tıktığı açık mağdurları olmak üzere, AK Partili olsun olmasın derdi bu tehlikeli yapı olanlar, söz konusu vesayet odağıyla mücadeleyi sulandırmaya yönelik sinsiliklere karşı uyanık olmalılar. Çünkü bu bir parti ile paralel yapı arasındaki kavga değil, ülkenin hayat memat meselesi.
Kendilerine, bugün Gezi güzellemeleri yapacak kadar şirinleşen Cemaat'in bu yöndeki salvolarını savuşturmakta zorlanacaklarını sanmıyorum. Mesela, Cemaat, organize bir yapıya yönelik gerçekleştirilen 14 Aralık operasyonlarını bile "düşünce yargılanıyor" diyerek sulandırmaya çalışıyor. Ama aynı Cemaat çevreleri,  9. Ceza Dairesi'nin, özünde kitap yazma suçuyla Avcı'ya verilen cezayı onamasına gazetelerinde bile yer vermiyor.
Fakat, bugün Avcı gibi dürüst, hakkaniyetli ve derdi demokrasi olan Paralel Yapı mağdurlarına, "meşruiyetinin birazını hükümetle husumetimize aktarsan" diye sitem edenleri "sözünden" tanımak öyle kolay iş değil tabii.
"Katharina Blum'un çiğnenen onuru"nu kurtarmak için bu kadarcık dikkat ve özen de zül olmasa gerek.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.