Zenofobi

A -
A +

Almanya'da yaşayan Türklere yönelik saldırı ve kötü muamelelerin arttığı dönemde tanışmıştı Türkiye bu kavramla: Yabancı düşmanlığı... Alman halknın bir kısmının ve zaman zaman da devletinin, kimi göçmen, kimi kaçak, kimi Alman vatandaşı olmuş Türklere yönelik ayrımcı, küçümseyici ve onları toplumdan dışlayıcı tavırlarını 'Almanya'da yabancı düşmanlığı' diyerek kınamıştık. Tipik bir zenofobi olan bu durumu ırk veya din temelli bir ayrımcılık zannettiğimiz için de 'milliyetçi-muhafazakâr kodlarımız' hemen devreye girmişti. Gerçi Neonazilerin ırkçı saldırıları da vardı ama ayrımcılığın temelinde 'kendi gibi olmayanı yadırgamak ve dışlamak' vardı. Sosyolojik bir kavram olarak zenofobinin tarifi de bu zaten: Kendine benzemeyenden rahatsız olmak ve onları dışlamak... Almanları 'yabancı düşmanı' diye lanetledik ama yaşadığımız ülke zenofobia'nın türlü örneklerini sergileyip durdu 80 yıldır... Üstelik başka ülkeden gelen göçmen işçilere yönelik değil, bu toprakların mukimi olan ama devletin makbul vatandaş tasnifinde yeri olmayan unsurların tümüne yönelik, sistematik bir zenofobiden bahsediyorum. Şu anda da yok denemez. Belki varlık vergisi gibi sistematik devlet projeleri yok ama zenofobik şartlanma toplum hayatının birçok katmanında -maalesef- kendini gösteriyor. Devletin 'ulus temelli makbul vatandaş tarifinin', bilhassa eğitim sistemiyle pekiştirildiği bir toplumda, o tarife uymayanlara 'potansiyel kötü ve muhtemel hain' olarak bakmak sıradan bir durum halini alıyor. Koca bir imparatorluğun bakiyesi olan bir ülkeyi ulus temelli bir şablonla yeniden oluşturmaya çalışan devlet aklının 80 yılda toplumun neredeyse her zerresine nüfuz ettirdiği bir patolojik hal bu... Oysa farklı hayat tarzı, inanışı veya dili olan insanlarla bir arada yaşamayı kabul etmek, onlarla hemhal olup kaynaşmayı gerektirmez. Aslolan, herkesin kendi farklılıklarıyla diğerini rahatsız etmeden ve rahatsız edilmeden, eşit ve adil şartlarda yaşamasıdır. Üstünlük taslamadan, hakim unsur gibi davranmadan, küçümsemeden... Etnik, dini ve iktisadi farklılıkların bu kadar çok olduğu bir ülkede, neredeyse kurumsallaşmış bir zenofobiyle sulh-u salah bulmak çok zor. Kimsenin sevgi kelebeği, hoşgörü abidesi olmasına gerek yok ama, kendisinden farklı olanın da kendisi kadar yaşamaya, tercih etmeye ve rahat olmaya hakkı olduğunu kabul etmesi şart... Eğer huzurlu ve medeni bir ülke olmak istiyorsak.. >> Barış ödülü Nobel Barış ödülünü bu sene Avrupa Birliği aldı. İronik bir tercih... 15 sene önce, kendi avlusu sayılabilecek Bosna Hersek'teki etnik temizliği seyreden, siyasi birliğini hâlâ sağlayamadığı için iktisadi krizi çözemeyen, bu yüzden birçok üye ülkede sosyal huzursuzluğun giderek arttığı AB'ye barış ödülü çok yakıştı. Ödülü almaya da Merkel-Sarkozy ikilisi giderler herhalde...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.