Katar krizinden öğrendiklerimiz

A -
A +
Yazının başlığı, “Katar krizinden Türkiye’nin öğrenmesi gerekenler” şeklinde olabilirdi.
Ya da “son bir aylık süre içinde Katar krizi etrafında ortaya çıkan, devletler arasındaki yeni ilişki biçimleri, ortaya saçılan e-mail yazışmaları ve krize yönelik batılı devletlerin tutumları üzerinden 15 Temmuz darbe girişimine yeniden bakmak” şeklinde de başlık oluşturulabilirdi.
Ya da “Katar krizinde yaşananları gördüğünüz hâlde, hâlâ aklınızı başınıza almayacak mısınız?” diye sorarak da yazıya başlayabilirdim.
Son bir kaç yıllık süreçte, Orta Doğu özelinde yaşananların hepsinin özetini Katar krizinde gördük.
Ortaya saçılan e-maillerden bazı ülkeler arasında nasıl kirli ilişkilerin kurulduğunu; batının, ya da ilgili ülkenin çıkarlarının savunucusu olmayan liderlere karşı planlanan darbe süreçlerinin tüm safhalarının nasıl kurgulandığını; bölgenin zenginliklerinin sadece batılı ülke toplumlarının ve devletlerinin refahına hasredilmesi için hangi tezgâhların kurulduğunu;
Bölgede, yüzyıllık krizin ve bölge halkları arasındaki görüş ayrılıklarının giderilmesine yönelik çaba sarf eden liderlere karşı yapılan operasyonları;
Bölgenin toparlanmasına ilişkin her çabanın nasıl akamete uğratıldığını;
Yüzyıllık yeni krizlerin dizayn edilerek bölgenin her açıdan batıya bağımlılığının daha da artırılması için yapılanları, son bir aylık süre içerisinde hızlandırılmış bir görüntü olarak tekrar izledik.
Ayrıca;
Geleneksel ve sosyal medyanın bu süreçte mali imkânlarla kara propaganda için nasıl kullanıldığını;
Söz konusu ülkelerdeki bazı okumuş yazmış çevrelerin ya da imtiyazlı çıkar gruplarının batılı sahiplerinin kirli tezgâhlarında nasıl canla başla çalıştıklarını;
kurdurulan internet siteleri, sivil toplum kuruluşları, düşünce kuruluşları ve daha buna benzer birçok manipülasyon aracı ile darbe hazırlıkları için toplumsal fay hatlarını nasıl ayrıştırdıklarını,
Kendilerinin daha sonradan kullanacakları suçlamalara gerekçe üretmek için hedef ülkeye yönelik kurguladıkları kumpasları nasıl dizayn ettiklerini;
Söz konusu ülkedeki muhalefet odaklarını, dinî görünümlü yapılanmaları ve muhalefet liderlerini kendi yanlarına nasıl çektiklerini;
İnsan hakları ve özgürlüklerini koruma söylemini kime karşı, hangi amaç ve ne tür bir sonuç almak için kurguladıklarını, en ince ayrıntısına kadar bir kez daha teyitli bir şekilde öğrenmiş olduk.
Aslında bunların hepsini biliyorduk.
Geçmiş dönemlerle ilgili olanlarını, ya açılan arşiv belgelerinden ya da kitaplardan okuyarak öğrenmiştik. Son dönemde olanlara ise yaşayarak bizzat şahit olduk.
Ancak, son beş senelik süreçte, Türkiye’ye yapılan operasyonlara karşı Türkiye’nin büyük çoğunluğu, sadece şahit olmadı. Bizzat bu operasyonların başarıya ulaşmaması için direndi, mücadele etti, savaştı. Birçoğumuz bu mücadelede şehit oldu.
En son 15 Temmuz darbe girişiminde ülke olarak bizzat savaşarak, Türkiye’yi ele geçirme ve işgal girişimine karşı mücadele ettik. Teslim olmadık.
Her gün yeni bir taktikle tekrar tekrar yeniden deniyorlar. Kullandıkları ülke içi yapıları çeşitlendiriyorlar. Stratejilerini farklı gruplarla ve muhalefet odaklarıyla yeni hamleler yapıyorlar…
Başarısız olan yapıları, kendilerini toparlamaları için cephe gerisine alıyorlar. Yeni bir yapı ile yeni tekniklerle durmadan denemeye devam ediyorlar.
Bugünlerde ana muhalefet lideri etrafında Ankara-İstanbul yürüyüşü ile ilgili dışarıda yazılıp çizilenleri iyi takip ederseniz burada söylediklerime örnek oluşturan bulguları görürsünüz.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.