17
ve 25 Aralık darbe girişimine kılıf olarak uydurulan yolsuzluk
soruşturmaları ile ilgili son sözü Meclis söyledi. Yazıyı yazdığım
saatlerde Meclis'te oylamalar henüz sonuçlanmamıştı. Ama gördüğüm
kadarıyla işin esası ile ilgili olanlar, Meclis'te çoğunluğun komisyonun
kararı istikametinde oy kullanacağına inanıyorlar. İktidar partisi
milletvekilleri bu işin yolsuzluk değil bir darbe girişimi olduğunu ve
paralel yapı ile muhalefetin bu iddiaları seçim boyunca siyaseten
kullanmak istediklerinin farkındalar. Bu nedenle Yüce Divan oyununa
gelmeyeceklerdir. Mahkemenin ve komisyonun doğru olmadığını söylediği
iddiaları Meclis'in ısrarla sürdürmesinin bir anlamı da olmaz zaten.
Belgeler, deliller, savcıların kararları, bilirkişi raporları bu 4
bakanın Yüce Divan'a gönderilmesine ihtiyaç olmadığını gösteriyor.
Hukuken doğru olmadığı kanıtlanan iddiaları siyaseten dayatmak
yanlıştır.
Önceki gün Sayın Cumhurbaşkanı'nın başkanlığında
Bakanlar Kurulu toplandı. Toplantıya katılan bazı bakanlara
değerlendirmelerini sordum. Özetle, "Ülkemizin en acil ve önemli
sorunlarıyla ilgili Sayın Devlet Başkanı'nı brife ettik. Görüş
alışverişinde bulunduk. Çok faydalı oldu. Gayet iyi geçti. En az üç ayda
bir bunu yapmamız ülkemizin lehine olur. Başbakan'ın çok yorgun olması
ve oturma düzeniyle ilgili ufak tefek sorunlar dışında her şey gayet
mükemmel ve uyumluydu" dediler. Evet, toplantı ile ilgili
değerlendirmeler böyleydi. Memleketin işlerinin yürütülmesinde bu tür
koordinasyon ve istişarelerin büyük önemi var. Sayın Erdoğan gibi
deneyimli bir liderin Hükümet'e yapabileceği birçok katkı var. Ayrıca
halkın oylarıyla seçilen bir Devlet Başkanı'nın olup bitenden haberdar
olması ve katkı vermesi işin doğası gereğidir. Kabul etsek de etmesek de
mevcut anayasamız parlamenter sistemi öngörüyor olsa da Türkiye fiilen
yarı başkanlık sistemine geçmiştir. Türkiye seçimlerden hemen sonra
anayasasını buna göre revize etmek durumundadır. 4 bakanla ilgili
oylamadan AK Parti içinde çatlak bekleyenler; Bakanlar Kurulu'nun
Cumhurbaşkanı tarafından toplanmasından dolayı Cumhurbaşkanı ile
Başbakan arasında kriz beklentisine girenler yine elleriniz boş kaldı.
Dua seanslarınız sonuç vermedi. Haydi yeni planlar yapın, yeni
beklentilere girin. Bu milletin, bu ümmetin beklentisi Erdoğan ile
Davutoğlu'nun güç birliği yapması. Onlar bu beklentiyi boşa çıkaracak
bir iş yapmazlar.
Cizre'de olup bitenler çözüm sürecinin ne
kadar hassas ve pamuk ipliğine bağlı bir süreç olduğunu bir kez daha
gösterdi bize. İmralı, sürecin zarar görmemesi ve yol kazası yaşanmaması
için Hatip Dicle'yi Cizre'ye gönderiyor. Hatip Dicle, Cizre'de herkese
Öcalan'ın mesajlarını iletiyor. Çözümü istemeyen; sürece inanmayan derin
PKK kanadı (YDG-H) Öcalan'ın mesajına 12 yaşındaki çocuğun cesediyle
cevap veriyor. Dağda ölen PKK'lıların yakınlarından oluşan PKK içindeki
YDG-H güya kimseyi dinlemiyor-İmralı'yı sallamıyor. İddialar bu yönde.
Peki bu yapı kimi dinliyor, kimin talimatıyla hareket ediyor? Öcalan ve
İmralı gerçekten bu yapıya etki edemiyorlarsa çözüm sürecinde neden
muhatap alınsınlar? Devletin Cizre'deki olaylara seyirci kaldığı tezi
doğru değil. Devlet, Cizre'de bütün gücüyle var ama kan akmaması için
direkt müdahale etmiyor, diğer yol ve yöntemleri kullanarak sorunu
çözmeye çalışıyor. Cizre işi kritik bir iş. Hızlıca buradaki sorun
çözülmeli. Yabancı servisler; Hizbullah, paralel yapı, PKK cirit atıyor
ve oyun üstüne oyun tezgâhlıyor. Hakkari'de yolun kenarına patlayıcı
atan polisleri gördük. Düşünün gerisini, provokasyonun boyutlarını?
Birileri
bölgede seçim öncesi PKK-Hizbullah çatışması çıkarmaya çalışıyor. Bölge
insanı, çözüm sürecinin sağladığı atmosferden istifade ederek
yaptıkları şımarıklıklardan, aşırılıklardan rahatsız. HÜDA PAR'ın "Şeyh
Sait Gençleri" diye bir örgüt kurduğu iddiaları dolaşıyor ortalıkta.
Etnik siyaset yapan KCK-PKK çizgisi bir yanda, diğer yandan da Hizbullah
ve onun siyasi uzantısı olan HÜDA PAR'lılar son gelişmeleri fırsat
bilip silahlanıyorlar. Bu hayra alamet bir gelişme değil. Kürtler
üzerinden iki yapı egemen olmak istiyor, biri solcu HDP diğer
muhafazakâr HÜDA PAR. Her ikisi de etnik siyaset yapıyor ve ikisinde de
siyasi partiden çok örgüt mantığı var. Her ikisi de kendisi dışında
bölgede başka bir güç ve düşünce istemiyor. Peki Kürt etnik kökenli 70
milletvekili olan AK Parti ne olacak? Onlar bölge insanını, Kürtleri
temsil etmiyorlar mı? Güldürmeyin insanı...