Bölgeyi İran mı, İsrail mi karıştırıyor?

A -
A +
İran'la P5+1 grubu arasında Lozan'da nükleer müzakereler sonucunda anlaşmaya varılmış olması Türkiye açısından sevindirici bir durumdur. İnşallah 30 Haziran'a kadar nihai anlaşma yapılır. İsrail ve İsrail lobisi bu nihai anlaşmayı engellemek için ellerinden geleni yapacaklardır ama Obama'nın dönüşü olmayan bir yola girdiğini herkes biliyor. Varılan uzlaşmayı İranlılar bayram havasında kutluyorlar. Bu anlaşma sayesinde Türkiye'yi de etkileyecek olan nükleer tehdit ortadan kalkacak. Ambargonun da kalkmasıyla Türkiye-İran Ticari ilişkileri daha da gelişecektir. İsrail Başbakanı Netanyahu; "Bu anlaşma İsrail'in varlığını tehdit ediyor" demiş. Kimsenin İsrail'in varlığını tehdit ettiği filan yok. İsrail'in varlığının Washington'un teminatı altında olduğunu bilmeyen mi var? Asıl bölgedeki tüm ülkelerin varlığını tehdit eden tek güç var, o da İsrail. İsrail kendi güvenliğini ve bekasını öne sürerek yıllardır Orta Doğu'da kan dökülmesine; ABD ve İngiltere'nin bölgeye sürekli müdahale etmesine sebep oluyor. Batılıları bu mazerete inandırıyor, onların da desteğini alıp yıllardır Filistin'de, Gazze'de cinayet işliyor, kan döküyor. ABD'yi Irak'a müdahale ettiren ve bir medeniyetin yok olmasına sebep olan kim? Yıllardır İran'a ekonomik ve siyasi ambargonun uygulanmasını sağlayan kim? Mısır'daki darbenin arkasında kim var? Medeni dünyanın Suriye'deki zulme müdahalesini engelleyen kim? Bu soruların cevaplarını bulduğumuzda asıl İsrail'in bölgenin güvenliğini, bekasını tehdit eden tek karıştırıcı olduğunu görürsünüz. Türkiye 2010 yılında devreye girerek anlaşma zeminini sağlamıştı aslında. Ama İsrail lobisi engelledi. Ancak bugün aynı noktaya gelindi. Aslında mevcut durum 2010'daki anlaşmadan daha geride. Ama gelinen nokta küresel ve bölgesel barışın korunması açısından son derece önemli ve hayırlıdır. İnşallah 30 Haziran'da kesinleşir. İsrail'in, Orta Doğu ve İslam dünyasında kendisine yeni "şeytanlar" bulması lazım!.. 
HDP PROJESİ 
Türkiye üzerinde oyun oynayan ve oyunlarının önünde Cumhurbaşkanı Erdoğan ve iktidar partisini engel olarak gören küresel aktörler ve onların bölgesel ve yerel işbirlikçileri 7 Haziran seçimlerinde AK Parti'nin sandıkta yeni bir rekor kırmasını, sandıktan çok güçlü çıkmasını engellemenin yollarını arıyorlar. Bu maksatla tüm meşru ve gayrimeşru yol ve yöntemlere başvuruyorlar. 7 Haziran seçimleri öncesinde KCK ve PKK'yı sokakları terörize etsin diye kışkırtıyorlar ama Öcalan bariyerini aşamıyorlar. Bundan umutları kesilince taşeron örgütleri olan, büyütüp bugünler için besledikleri DHKP-C'yi sahaya sürdüler. DHKP-C 7 Haziran'a kadar Alevi vatandaşlarımızı kışkırtıp sokağa dökmeye, kamu otoritesini zayıflatmaya-devleti ve hükümeti küçük ve aciz duruma düşürmeye çalışacak. Her türlü provokasyona rağmen 7 Haziran seçimi gerçekleşecek. Bu seçimden AK Parti'nin çok güçlü çıkmasını engellemek için üst akıl, paralel yapıyı da devreye sokarak HDP'nin barajı aşmasını sağlamaya çalışıyor. 3-5 güne kalmaz Selahattin Demirtaş ırkçı-şoven ve bölücü demeçlerini-söylemlerini bir kenara bırakır ve Türkiye'deki tüm solcuları kucaklayan bir üsluba dönüş yapar. Tıpkı Cumhurbaşkanlığı seçiminde yaptığı gibi yine takiyye yapacak. Bu çabaların amacı HDP'nin etnik tabanın dışında Türk solundan; CHP'den birkaç puan oy almasını sağlamak. Bunu becerebilirlerse HDP 7 Haziran'da barajı aşar ve Demirtaş-HDP 8 Haziran sabahı eski bölücü etnik siyasetine geri döner. Türkiye'deki sol seçmen asla bu tuzağa düşmemelidir. Aklı başında, ülkesini seven, Mustafa Kemal'in devrimlerine ilgi duyan hiçbir solcu AK Parti'ye kızıp HDP'ye oy vermemelidir. Verecekse bile seçimden sonra HDP'nin tekrar eski çizgisine döneceğini iyi bilmelidir. Unutmayın HDP AK Parti'den değil CHP tabanından oy almanın hesabını yapmaktadır. CHP'liler bunu biliyor. CHP de MHP'den oy alacaktır. HDP'nin yüzde on barajını geçme ihtimali zayıftır ama imkânsız değildir. HDP barajı geçse bile iktidar partisinin çıkaracağı vekil sayısı 300'ün altına düşmez zaten.
ADLİYELER YOL 
GEÇEN HANI MI? 
Bir ülke düşünün ki en güvenli olması gereken, adalet arayanlarının sığındığı adliyelerinde cinayetler işleniyor. Bu cinayetleri işleyenler içeriye sahte avukat kimliği ile giriyor. Avukat cübbesini koluna alıp aranmadan içeriye giriyor. Böyle bir ortamda adliyelere girişte avukatlar aransın mı, aranmasın mı diye tartışmak kusura bakmayın ama bana saçma geliyor. Ben avukatlarımızı severim. Akıllı, pratik ve sorun çözücü insanlardır. Bence empati kursunlar. Her türlü tedbir bizlerin-onların güvenliği içindir. Ayrıca 'yargıç ve savcılara da bu güvenlik tedbirleri uygulansın' talebi de yanlış bir talep değil. Bence onlara da uygulanmasında bir sorun olmaz.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.