Madrid kadar cesur olalım...

A -
A +
İspanyolların, İngilizlerin ve en son Fransızların teröre karşı gösterdikleri sivil tepkiye hayran kalmıştım. Kendi kendime hep 'ülkemiz kırk yıldır teröre kurban veriyor ama şu lanet olası PKK terörüne adam gibi sivil-demokratik bir tepki veremedik' derdim. Çünkü, sivil tepki önemli. Doğu ve Güneydoğu'daki kardeşlerimiz korkudan, baskıdan sivil bir tepki gösteremiyorlar. Ama İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya neden susar? Nihayet her kesimden Sivil Toplum Kuruluşları (STK) yarın saat 16.30'da kanlı terörü protesto için dev bir yürüyüş yapacaklar. İşçi, işveren ve meslek kuruluşlarını temsil eden 14 STK, Ankara Sıhhiye'de "Teröre Hayır, Kardeşliğe Evet" mitingi düzenleyecekler. Herkes, koordinatörlüğünü TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu'nun üstlendiği yürüyüşe bayrağını kapıp katılmalıdır...

Madrid, Londra, Paris kadar cesur-yürekli olalım ve teröre karşı ortak tepkimizi gösterelim. Yarın Sıhhiye'de Kürt'ü-Türk'ü, Çerkez'i-Laz'ıyla, Alevi ve Sünnisi ile kol kola girip kahpe teröre meydan okuyalım. Dünyaya güçlü bir mesaj verelim. PKK-DHKP-C ve DEAŞ terörünün arkasındaki aktörlere iyi bir ders verelim. Onlara, kardeşliğimizi bozamayacaklarını-bizi bölemeyeceklerini anlatalım-gösterelim...

Teröre karşı sivil tepkimizi dile getirirken hislerimizle değil aklımızla hareket edelim. Hiç kimse Kürt kökenli kardeşlerimizi PKK terör örgütü ile aynı kefeye koyamaz. PKK'ya tepki göstereceğim diye, Kürt etnik kökenli kardeşlerimize şüphe ile bakanlar, onları taciz edenler, laf atanlar, o bölgelerin otobüslerini taşlamaya kalkanlar, o bölgeden gelen tarım ve inşaat işçilerine yan gözle bakanlar PKK'nın ekmeğine yağ sürer. PKK'nın amacına hizmet etmiş olur. PKK terör örgütü ile Kürt kardeşlerimizi aynı kefeye koyan bir kafa, bu ülkeye PKK kadar zarar vermiş olur. Aman dikkat ve özen lütfen. Tuzağa düşmeyelim. Bir Kürt-Türk savaşı, bir kardeş kavgası çıkarmaya çalışan PKK ve yabancı servislerin provokasyonlarına gelmeyelim. Teröre tepkimizi meşru, yasal ve demokratik sınırlar içinde kalarak dile getirelim.

Temmuz ortalarından bu yana ülkemiz bir yandan PKK bölücü terör örgütünün, diğer yandan DEAŞ ve DHKP-C terör örgütünün saldırıları altındadır. Buna bir de Paralel Yapının uluslararası düzeyde sürdürdüğü ihanet kampanyasını da ekleyin. İşte böyle bir ortamda her gün şehit cenazelerimiz gelmekte, PKK terör örgütü bazı ilçelerimizde kurtarılmış bölgeler oluşturma çabası içerisine girmektedir. Sevindirici olan, geçici bir hükümet işbaşında olmasına ve ülkemiz seçim sürecinde bulunmasına rağmen devlet terörle mücadelede en ufak bir tereddüt ve aksaklık göstermemektedir.  Güvenlik güçleri, güvenlik ve istihbarat bürokrasisi, devlet görevlileri işlerinin başında teröre büyük darbeler vurmaktadırlar.

Böyle bir ortamda bizim millet olarak siyasi parti liderlerinden beklentimiz bu mücadeleye katkı vermeleri, topluma birlik-beraberlik ve kardeşlik çağrıları yapmalarıdır. Bir yandan da güvenlik güçlerini motive etmeleri ve varsa bu terör belası ile mücadeleye yönelik önerilerini paylaşmalarıdır. "... Hükümet hıyanete omuz vermiş. Hükümet uyumuş. Hükümet vizyonsuzluğun, gayri milli tutumun kurbanı olmuştur. PKK beslemeleri, Kandil hayranları, aşı-ekmeği hıyanet olan imzacı sözde aydınlar. Müzakere ve melanet kadrosu. AKP şerrin ta kendisidir. AKP ile PKK arasında bir fark  kalmamıştır. Erdoğan ve fason başbakanı, AKP isimli şer ve çıkar ittifakı. AKP'nin kirli ve kokmuş sicili. Erdoğan'ın ruhunu Kandil ele geçirmiştir. Bir avuç satılmış ve devşirilmiş, leş arayan ganimet avına çıkan saray müfrezeleri..."

Yukarıdaki sözler yani hakaretler kendisinden terörle mücadele konusunda öneriler beklediğimiz; birlik-beraberlik çağrısı beklediğimiz bir siyasi partimizin liderine ait. Sayın Bahçeli dün basının karşısına çıkıp saatlerce konuşunca herkes ondan sorunlarımız için çözüm önerileri bekledi. Oysa o konuşmasının başından sonuna kadar bu milletin yüzde 52'sinden oy almış, ülkenin birliğini temsil eden devletin başı Cumhurbaşkanına hakaret etmekle meşguldü. "AK Parti bitti" dedikleri son seçimde bile Sayın Bahçeli'den 2.5 kat daha fazla oy almış bir Başbakan'a etmedik hakareti ve suçlamayı bırakmadı. Hem de kurşun kadar ağır sözlerle. Bunlar eleştiri değil hakaret-küfür-suçlama. Ben Sayın Bahçeli'ye bir eleştiri yaptığımda partisine oy veren 7.5 milyon vatandaşı dikkate alırım. Sayın Bahçeli, Sayın Cumhurbaşkanı'na kin kusuyor olabilir ama ona oy veren yüzde 52'nin duygularını incitmemeli. Eleştirilerini hakarete-ağır suçlamalara vardırmamalı. Aynı ölçü Başbakan'a oy veren yüzde 41 için de geçerli. Bırakın hakaret etmeyi, terörü sonlandıracak-kardeşliğimizi, birliğimizi, bütünlüğümüzü pekiştirecek projelerinizi-önerilerinizi sunun. İnanalım ve 1 Kasım'da sizi iktidara taşıyalım.
Söverek, hakaret ederek, tehdit ederek, korkutarak iktidara gelinmez. Umut vererek, inandırarak, sevgi yayarak-birleştirerek iktidar olunur. "Türkiye bizimdir herkes Türkiye'dir" diyorsunuz. Ardından da sizin dışınızdaki herkesi hain ilan ediyorsunuz. "Terör bitsin, Türkiye büyüsün isteniyorsa biz hazırız" sözünüzle hedefinizin 1 Kasım'da alacağınız oylar olduğu anlaşılıyor. Yani tüm bu laflar, hakaretler, suçlamalar oy için yapılıyor. Yapın mahzuru yok, ama hakaret etmeden, sövmeden-tehdit etmeden...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.