Yıkılmadık ayaktayız…

A -
A +
Takvime göre dün 2016’yı geride bırakarak “bismillah” deyip 2017’ye ilk adımımızı attık. Aynı gemide olduğumuzu fark ederek, birlik-beraberlik içinde, kardeşçe, umutla ve dua ile 2017’ye giriyoruz. Bu yılın önce okuyucularıma, sonra da milletimize, ülkemize, İslam dünyasına, bütün insanlığa, bölgemiz ve özellikle komşularımız Irak ve Suriye’ye barış-huzur-güven, istikrar, sağlık ve mutluluk getirmesini Allahü tealadan niyaz ediyorum.
              ***
Kabul edelim ki 2016 belki istiklal mücadelesi verdiğimiz yıllar kadar zor ve sıkıntılıydı. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, ülkemiz ve milletimiz ciddi bir beka sorunu ile karşı karşıya kaldı. Ülkemizi hizaya sokmak ve milletimize diz çöktürmek isteyen küresel ve bölgesel aktörler içeriden ve dışarıdan birçok taşeron örgüt ve yapıyı kullanarak yedi koldan birliğimize, istikrarımıza saldırdı. Güven ve istikrarımızın, güçlü ve kararlı yönetimin teminatı olarak gördükleri Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı hedef tahtasına koydular. Çünkü onu devirince, Allah saklasın etkisiz hâle getirince, saf dışı bırakınca Türkiye ile ilgili her istediklerini yapabileceklerine inanıyorlardı. Onu saf dışı bırakınca ‘gerisi kolay’ diye planlar yaptılar. Görünürde hedef Sayın Erdoğan’dı ama arka plandaki amaç güçlenen ve gelişen Türkiye’ydi.  Türkiye ekonomik olarak gelişiyor, yerli savunma sanayi kuruyor, yerli ve millî kendine özgü bir dış politika izliyordu. Bu hâli ile bölgesini, İslam coğrafyasını etkiliyor bölgesinde söz sahibi, mazlumlara yardım eden, küresel sistemi ve kuruluşları sorgulayan bir ülke hâline geldi. İngiltere’den Almanya’ya, ABD’den İsrail ve İran’a kadar bu durum birçok bölgesel ve küresel aktörü rahatsız etti.
              ***
Peki, Türkiye’nin nesinden rahatsız oldular? ABD, İsrail ve İngiltere’nin birlikte ortak belirledikleri Orta Doğu politikalarında Türkiye onların istediği gibi hareket etmemeye başladı. Bu üçlünün hemen her talebine eskiden şartsız olumlu karşılık veren Türkiye, son yıllarda Filistin’in bağımsızlığı, Gazze’ye uygulanan ambargonun kaldırılması, İsrail’in acımasız uygulamalarının sorgulanması gibi hiç alışık olmadıkları konuları gündeme taşıdı ve ciddi de destekçi buldu.
Öte yandan sadece ABD ve AB’nin ticaret yaptığı Orta Doğu ülkeleri ile Türkiye ticaret hacmini kat kat artırdı. Bu pazarlarda ABD ve Batı’nın pastasından pay almaya başladı. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ile son yüzyılın en stratejik enerji anlaşmasını yaptı. İngilizleri çok rahatsız eden bu adım bardağı taşıran son damlaydı. Türkiye; İran, Irak, Suriye ve Mısır, Kuveyt, Katar ve Suudi Arabistan’la ilişkilerini geliştirdi, ticaretini katladı. ABD ve Batı’yı rahatsız eden bu ekonomik hamlelerin yanında Türkiye Orta Doğu coğrafyasında siyasi nüfuzunu da çok artırdı. Batı’nın Afrika ve Asya’daki pazarlarında da büyük paylar alma yolunda kararlı girişimlerde bulunan Türkiye kontrol edilemez seviyede güçlenmeye başladı.
Bu hızlı ekonomik kalkınmanın yanında kendi en önemli iç problemi olan PKK terörünü de çözüm süreci ile neredeyse sonlandırıyordu. Bunları yaparken BM Güvenlik Konseyi, NATO, AB gibi küresel kurumlardaki adaletsiz uygulamaları da yüksek sesle eleştirmeye başlamıştı. Öte yandan Şia’nın Orta Doğu’ya hâkim olmasını engelleyen Türkiye, İran’ı da radikal çevreleri de rahatsız ediyordu. Tüm bunların yanında Türkiye’nin Rusya-Azerbaycan-Kazakistan ve Türkmenistan’la geliştirdiği ekonomik ilişkiler diğer paydaşların canını sıkacak seviyeye ulaşmıştı.
              ***
Nitekim Haziran 2015 seçimlerinden hemen sonra çözüm sürecini bozarak önce PKK, sonra diğer terör örgütleri saldırmaya başladı. PKK-DEAŞ ve DHKP-C onlarca katliama imza attı. Amaç siyasi istikrarı bozmak, iç savaş görüntüsü vermekti. 17-25 Aralık darbe girişimi, MİT Müsteşarı’nın ifadeye çağrılması, MİT tırlarının durdurulması, çözüm sürecinin tek taraflı bitirilmesi, Kobani kalkışma provası, sözde öz yönetim ilanı denemeleri, hendek siyaseti, Suriye’den DEAŞ saldırılarının artması, büyükşehirlerde PKK-YPG iş birliği ile suikast ve bombalamalar, DEAŞ’ın turistik hedeflere saldırıları, Rusya uçağının bir kumpasla düşürülmesi ve karşılıklı ilişkilerin dip yapması, alçak darbe girişimi, Suriye’nin kuzeyinde terör devleti kurma girişimi, Kuzey Irak’ta ikinci Kandil’i Sincar’da kurma hevesi ve nihayet Türkiye’nin Suriye’de başlattığı Fırat Kalkanı harekâtı ile terör koridorunun engellenmesi, PKK’nın Kayseri-Beşiktaş katliamları ve Rus Büyükelçisine düzenlenen hain saldırı.
Bu nedenlerle yaşayabileceğimiz en kötü senaryoların fazlasını yaşadık. Çok şükür millet ve siyasi lider bu güçlüklerin üstesinden geldi. Bu olayların hepsinde bir şekilde ayağına bastığımız bölgesel ve küresel aktörlerin parmağı var. FETÖ’yü hem koordinatör örgüt hem devlet içindeki gücünü kullandılar. Onun yanında  PKK-YPG-DEAŞ ve DHKP-C’yi maşa olarak sahaya sürdüler. FETÖ’nün ve PKK’nın ülke içindeki finans-basın-sivil toplum-vakıf- dernek gibi imkânlarını kullandılar.  Ama şükürler olsun ki 'Gezi’den 17-25 Aralık’a, 5 Ekim kalkışma girişiminden, 15 Temmuz darbe teşebbüsüne ve terör koridoru oluşturma gayretine kadar hepsinin üstesinden gelindi.
              ***
Yeni yıla İsrail ve Rusya ile barışı sağlamış, Suriye’de DEAŞ dahil terör örgütlerinin tepesine binmiş, Halep’te 50 bin canı kurtarmış, Suriye’de kalıcı barış için ateşkesi sağlamış bir ülke olarak giriyoruz. 2017, 2016’nın tüm olumsuzluklarından kurtulma yılı olacak inşallah. Türkiye 2017’de hem terörü marjinal hâle getirecek hem de 10 yılda bir darbe üreten mevcut bürokratik sistemden kurtulacak inşallah...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.