Neredesin Zümrüd-ü Anka?..

A -
A +
Spor Bakanlığı 1969'da kuruldu, o günden bu yana adları zaman zaman değişti; "Gençlik ve Spor Bakanlığı" oldu, "Milli Eğitim, Gençlik ve Spor Bakanlığı" oldu; "Spor'dan Sorumlu Devlet Bakanlığı" oldu, sonra ve yeniden 2011'de "Gençlik ve Spor Bakanlığı" oldu, ama o bakanlık tam 46 yıldır, Meclis'lerden bir "Kulüpler Yasası" çıkarıp, Türk sporunun "makûs talihini yenemedi!.."
İşte, "son bakan" Akif Çağatay Kılıç da, "yeni kabine kurulana kadar" görevde kalıp, çok çok 60 gün sonra bayrağı yeni bakana teslim ederek, "bu kanunu çıkaramadan" gidecek; neden?
Evet, birkaç günde "bir değil 10 kanunu bile çıkaracak kadar" meclis çoğunluğuna sahip olan ve de çıkaran bir iktidar bile "bu kanunu çıkaramadı"; neden?
Çünkü "bugünkü düzenin devam etmesini isteyenlerden, bu düzenden beslenenlerden" taslak beklendi, görüş beklendi, destek beklendi, beklendi de beklendi. Bu düzenin başına oturmuşlar, bu düzenden beslenmişler, bu düzende "krallıklarını, padişahlıklarını kurmuşlar", bu düzende "kulüplerini babalarının çiftliği gibi idare etmişler", hiç "bu düzenin değişmesini" isterler mi?..
"Bunların", Türk kulüplerini getirdiği nokta ortadadır; "baskı" ile sporcuların elinden alınan "Paramı aldım" kağıtları ve de "inanılmaz boyutlara ulaşan" borç batağı; üstelik "devlet", her türlü yardımı ve desteği yaptığı hâlde!..
 "Statlar" devletin, "dev bir devlet sponsorluğu" ortada, "vergi ve sigorta borçlarında af, yeniden yapılandırma, cezaları kaldırma" devletten, "Mali Fair Play" konusunda UEFA'nın ikazlarına, federasyonun ihtarlarına rağmen "har vurup harman savurma" ise çiftlik ağalarından!..
Çok çok "200-300 bin avro edecek" adamları "milyonlarca avrolar ödeyerek" transfer etmek çiftlik ağalarından, keyiflerince getirdikleri, keyiflerince attıkları futbolculara, basketbolculara, teknik adamlara, profesyonel yöneticilere  kulüp kasasından milyonlarca avro / dolar / lira tazminat ödemek çiftlik ağalarından!..
"Borç batağına soktukları" kulüpleri, "iş, içinden çıkılmaz hâle geldiğinde" ellerini kollarını sallayarak bırakıp gitmek, çiftlik ağalarından!..
Nedeni ortada; zamanın Federasyon Başkanı rahmetli Orhan Şeref Apak, "profesyonel Türkiye liglerini kurduğundan beri", Meclislerden "kulüpleri zaptı rapta alacak" bir Kulüpler Yasası'nı çıkaramıyoruz da ondan.
Kulüplerin, çiftlik ağalarının "ben egoları" yerine, "Kulüpler Yasası'nın amir hükümlerine göre yönetilmesini sağlayacak" bir sistemi getiremiyoruz da ondan!..
"Layûsellerin" idari ve mali sorumluluklarının hesabını, kulüp genel kurullarındaki eften püften ibralara değil, Kulüpler Yasası'na bağlayacak bir sistem!..
Gülmeyin, Kaf  Dağı'nın ardından, bir Zümrüd-ü Anka Kuşu, elbet bir gün gagasında getirecektir, o yasayı; bekleyelim!..
Dost acı söyler!..
Çok yıllar önceydi, yanlış hatırlamıyorsam, "askerlik görevini yapmak için" İstanbul'dan Ankara'ya gelmişti; gencecik bir gazeteciydi, spor yazarıydı, resmi tatil günlerinde çalıştığı müessesenin, Milliyet'in Ankara Bürosu'na gidip geliyordu.
Ben de rahmetli Kemal Ilıcak'ın Tercüman'ının Ankara Bürosundaki spor ekibinin şefiydim, onu o zaman tanıdım. Ve de Şansal Büyüka'yı çok sevdim, o gün bugündür de severim!..
Mesleğe büyük hizmetleri oldu, olmaya da devam ediyor. "Muhabirliği"  örnekti, yazarlığı da öyle; "muhabirliğinde "yalan haberi" yoktu, yazarlığında da "olgun bir dengenin kalın kırmızı çizgilerini" hiç aşmadı; hassas ve dikkatli idi.
Ne var ki, "Maraton Programı'nın son zamanlardaki görüntüsü", kim bilir belki de "dekoder satış ve iadelerindeki negatif dengenin sebep olduğu panik atak yüzünden" öyle bir bozuldu ki, sevgili Şansal'a "yakışmaz" hâle geldi; yazık!..
"Kuralları tam bilmeden, yarım yamalak duymuşluk ile yapılan" yorumlara, "es geçilen" önemli görüntülere, dahası tam aksine, "plajda iğne arar misali" ince elenip sık dokunan görüntülerdeki "çifte standart" ölçülerine ben bile tahammül edemez hâle geldim. Ve, inan sevgili Şansal,  üç haftadır artık Maraton seyretmiyorum!..
Bu kafayla!..
Fenerbahçe-Galatasaray Kadınlar Voleybol maçındaki "çirkin ve çok üzücü olaylar", sporumuzun içine düşürüldüğü "düşmanlık" uçurumunun son ve acı örneğidir!..
Bu uçurum, ne yazık ki, "kerametleri kendilerinden menkul" kulüp ağalarının ve kahyalarının, "adamsendeci" siyasetçilerin, "korkak birer seyirci gibi davranan" federasyon kadrolarının, "kulüp ve kişi aidiyetçisi" basın çoğunluğunun  eseridir ve ne yazık ki, uçuruma hep "zincirin son halkasında olan", beyni yıkanmış taraftar düşmektedir!..
Olaylar yüzünden maçı başlatmak için 2.5 saat bekleyen hakemlere ve onlara "Bekleyin" talimatı veren Federasyon başkan ve yöneticilerine selam olsun ve de elbette yazıklar olsun!..
Antalya'dan al haberi!..
Antalyaspor'un, kendi sahasında ilk yarıyı 1- 0 önde bitirip, maçı 1-2 kaybetmesi" ile ilgili fısıltılar, gazetelere kadar yansıyan "ciddi" iddialara dönüştü ve de sonunda Antalyaspor Başkanı, "Şike ve benzeri söylemlerden Antalyaspor'un aklanması için savcılığa başvurduk" açıklamasını yapmak zorunda kaldı.
Bu maç üzerine "büyük miktarda '1'den 2' bahis oynandığı" iddiaları  yaygın hâle gelmiş ve rahatsız edici boyutlara ulaşmıştı!.
Bu araştırmadan "bir şey çıkar mı"; sanmıyorum; zira İDDAA'da "dikkat çekecek kadar büyük bahis oynansaydı"; bu maç bahis tahtasından kaldırılırdı.
Bence, "eğer bu konuda gerçekten ciddi olarak bir araştırma yapılacaksa", asıl "Türkiye içine değil, Türkiye dışına bakılmalı"; hadi biraz ipucu vereyim; bir Ada'ya, yakınımızdaki bir Ada'ya bakılmalı!..
O Ada ile ilgili olarak, "bahis konusunda", Antalya'daki bir arkadaşımdan "neler duydum" neler; sporumuz adına tüyler ürpertici cümleler!..
İnşallah "hiçbiri" doğru değildir!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.