Eller aya, biz yaya!..

A -
A +

Artık gülüyorum. Daha dün Beşiktaş-Galatasaray maçından sonra “Oğuzhan hücumcu orta saha ya da forvet arkası oynamaz. Şenol Hoca hata yaptı, Talisca ile başlamalıydı” diye ahkâm kesen birçok yorumcumuz vardı, ekranlarda ve spor sayfalarında. Çoğu, 4 gün sonra Dinamo Kiev maçı bitiminde, karşıma, “Oğuzhan için Galatasaray maçında söylediklerini bu defa Talisca için söyleyerek” ve de “Talisca o pozisyonda oynayamaz,” diyerek çıktılar!..
Yani tam bir “Bak skora, yap yorumu” misali; güler misiniz, ağlar mısınız; ben artık “gülmeyi tercih ediyorum”, aynaya bakıp, onlar “hallerine ve çelişkilerine ağlasınlar!..”
Ben “kim forvet arkası oynar, kim ön libero oynar, kim hücumcu orta sahadır, kim 4-2-bilmem kaçın adamı, kim 3- 1- bilmem kaç, bilmem kaçın adamı”, bilmem. Ben “spor yazarı olarak” sahaya çıkan takımın bütününe ve “oynayan futbolcuların sahada ne yaptıklarına bakar”, onu yazarım.
Benim işim, “Mourinho olup”, takımlarımızın teknik adamlarına “taktik ve tertip dersleri vermek” değildir. Sahadaki futbolu, futbolcuları, onların güzel hareketlerini, sonuca tesir eden hatalarını anlatmak yerine, “Vur abalıya misali” teknik adamları, hem de “her kafadan ayrı ayrı, başka başka sesler çıkanlara katılıp” yerden yere vurmak değildir!..
Benim bildiğim bir şey var; Avrupa kupalarında başarılı olmak istiyorsan; “normal üstü” bir kalecin olacak, gerektiğinde “kanatlardan hücuma destek verecek, ortadan orta alana pas yapabilecek, oyun kurabilecek savunma adamlarından kurulu” defansın olacak, takıma saha içinde hakim olacak, istikamet verecek, söz dinletecek ve de oynatacak bir “orta saha beynin” olacak, dahası “normal üstü” bir golcün olacak; bitmedi, Avrupalı rakiplerinle başa baş mücadele edecek fizik güce sahip “görev adamların” olacak!..
Tıpkı, Taffarel, Popsecu, Hagi, Hakan Şükür gibi “yukarda anlattığım özelliklere sahip” 4 ana kolonun etrafına inşa edilen ve 90 dakika “arı gibi koşan” gençleriyle tamamlanan kadrosuyla “namağlup” UEFA Şampiyonluğu’na ulaşan, sonra Jardel’li kadrosuyla “Süper Kupa’yı alan” Galatasaray gibi!.. 
Şimdi herkes Şenol Güneş’in Beşiktaş’ı için yazıyor, çiziyor; yazılanların, söylenenlerin “hepsi doğru olabilir”, ama “bu yazılanlar, söylenenler de yapılmış olsa”, sonuçta “birkaç maç kazanılsa bile, değişecek pek fazla bir şey olmayacak”; zira Beşiktaş’ın bir Taffarel’i yok, Popescu’su yok, Hagi’si yok, Hakan Şükür’ü yok, onları bıraktım, mesela bir Sosa’sı, bir Gomez’i yok, “sağlam” ve “formda” bir Oğuzhan’ı yok!..
Zaten o gün bu bugündür Galatasaray dahil hiçbir Türk Takımı, “öyle bir ana iskelete ve etrafında yerleşen öyle bir kadroya sahip olamadığı” içindir ki, “gruplardan çıkmayı” hedef koymaktan öteye gidemedi; çok açıktır ki; gidemez de!..
“Kolay gol yiyor, zor gol atıyoruz” lafının arkasına saklanmak, bütünüyle sorunu görmek istememenin bahanesi; zira “iş, mevsim başı kadroyu kurmaktan başlıyor, transferden başlıyor”; o zaman “takımı kuramazsanız”, sonrasında “kendimiz çalar, kendimiz oynarız”; zaten oynuyoruz da!..
Ne yazık ki, “bu da” bize yetiyor; “yıldız takma yarışının ötesine geçmeyi” ve ona göre “transfer yapıp, takım kurmayı” düşünen yöneticiler nerde?..
Bizde “hovardaca para savuran ve kulüpleri batık hâle getiren” ama “hedef büyütecek” bir takım kurmayı beceremeyen (Bilmem ki neden???) yöneticiler oldukça, “hocaların biri gider, biri gelir”, ama değişen bir şey olmaz!..
Zira “sorunu çözmesi gerekenler”, futbolumuzun ve kulüplerimizin asıl sorunu hâline gelmişlerdir; onlar  ve zihniyetleri değişmedikçe, hiçbir şey değişmez, işte bütün mesele!..  

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.