Yaşasın Riekerink!..

A -
A +

"Evet, ben Fenerbahçeli, Beşiktaşlı, Başakşehirsporlu, Bursasporlu olsam, işte tam da “böyle” bağırırdım!.."

Bir hoca düşünün ki, takımı, “10 kişi kalmış” rakibine (Gaziantepspor) bile tonla gol fırsatı veriyor!..
Dahası, durum 2-1 (Gaziantepspor maçı); 10 kişi kalmış rakip, gol için art arda fırsat üstüne fırsat bulurken, maçı sağlama alacak 3’üncü golü, 10-15 dakika içinde rakip defans 2’ye 4, 1’e 3 yakalandığı hâlde, arkadaşları etrafında bom boş beklerken, “hat-trick hevesi peşinde” zorlama şutlarla heba eden oyuncusunu (Yasin) seyrediyor ve sezon başından beri, Brumaların, Yasinlerin “oyun disiplinini yerle yeksan eden” egoist futbol gösterilerine çare bulamıyor!..
Bir hoca düşünün ki, takımının kalesini “Muslera korumasa”, takımı acaba bugüne kadar kaç gol yerdi ve puan sıralamasında nerelerde olurdu?.. 
Bir hoca düşünün ki, “en tecrübelisinden, dünkü çocuğuna kadar oyundan aldığı hemen hemen her oyuncu” ona tavır koyuyor ve bu durum devam edip gidiyor; işte son maçta (Gaziantepspor maçı) da, yedek kulübesi önündeki  Podolski-Riekerink ilişkisini tribündekiler de, ekran başında olanlar da gördüler!..
Özet, bir hoca düşünün ki, “takımının en büyük iki probleminden birinin saha içi ve dışı disiplin zaafı, ikincisinin de takımın orta sahası olduğunu” hâlâ keşfedemiyor ya da daha kötüsü, keşfetmiş ama tedbir “a - la - mı - yor!..”  
Takımda disiplin kurulamamışsa zaten “ne olduğu” ortadadır; takımda “orta saha problemi varsa” ve de çözülmüyorsa, o takımın defansının da, ofansının da başarılı olması mümkün değildir.
3-5 maçı Muslera kurtarır, 4-5  maçı Bruma ve Yasin’in “şans golleri”, ama “kötü futbol” devam eder, haftalar boyu Galatasaray “Galatasaray gibi oynamaz”, takım huzursuzdur, Hoca huzursuzdur, yönetim huzursuzdur, camia huzursuzdur, seyirci ve taraftar yavaş yavaş pamuk ipliğine bağlı “zorlama destek gösterileri” yapmaya başlar; görünen köy kılavuz istemez, “alınması gereken tedbirler alınmazsa”, acı son gelmektedir!..
Deniyor ki; “Efendim, daha ne istiyorsunuz, Galatasaray’ın üstündeki iki takımla arasında sadece 3 puan fark var ve de altındaki takımdan 4 puan önde değil mi?”
Bu rakamsal istatistik, Galatasaray’ın “altındaki ve üstündeki takımların” kaç kulvarda ve “Avrupa’nın hangi takımları” ile kıyasıya mücadele ettiğini, “sezon başından beri üst üste kaçar maç oynadıklarını, soğuk / sıcak demeden Avrupa’nın dört bir yanındaki deplasmanlara gidip geldiklerini hesaba katmayanların”, Galatasaray’ın “kötü futbolunun üstüne örtmeye çalıştıkları” bir bahane ve teselli tablosudur!..
“Muslera’ya pas” organizasyonu için 500 üstü paslı bir eveleme geveleme futbolu ile, dahası, “orta sahasızlığın” perişan ettiği bir defans ve “kısırlaştırdığı” bir ofansla, Galatasaray “şampiyon olamaz” da, “olsa” ne yazar?.. 
Ben, Urla’da yaşıyorum ve “yazmak zorunda olduğum için” sıcacık evimde ekran başında “o kötü futbolu”, açık açık söylüyorum, “işkence çekerek” seyrediyorum ve de bu karda kışta, soğukta, bu takımı basın tribünlerinde seyretmek ve yazmak zorunda olan meslektaşlarıma, “onca para vererek” tribünlere ve deplasmanlara koşan taraftara acıyorum!..
“Kötü futbol mudur” taraftarın, Galatasaray’ı yazıp çizen spor yazarlarının ve yorumcularının hakkı, “puanlar alınmış ve üst sıralara yerleşilmiş” olsa da?..
İşte nerede ise sezonun ortasına gelinmiş, onca resmi ve özel maç oynanmış, bana “seyircisinin iyi futbola doyduğu” bir tanecik “Galatasaray 90 dakikası” gösterebilir misiniz; ama “işkence çektiği maç” tonla!..

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.