Devam, Tudor Hoca!..

A -
A +

Trabzonspor’un Galatasaray’ı Trabzon’da 2-0 yendiği maçtan sonra, Türkiye’de sevgili Ömer Faruk şunu yazdı; “Ligin 12. haftasında 14. sıraya kadar inmiş bir  Trabzonspor, yılbaşından sonra eşine çok zor rastlanabilecek bir çıkış gösterdi.”
Hatırlıyorum; o günlerde spor sayfalarında “Ersun Yanal istifa kararı aldı. Ama Başkan Usta ‘hayır’ dedi” haberleri çıkıyordu. Aralık ayının son haftasıydı. Trabzonspor, 12 maçta 3 galibiyet, 3 beraberlik 4 mağlubiyet almış, ancak 7 gol atabilmiş ve 15 gol yemişti ve puan cetvelinde 12 puan ve eksi 8 averajla sadece Gaziantepspor ile Çaykur Rizespor, Kayseripor ve Adanaspor’un üzerinde bulunuyordu.
Gene arşivlerde duruyor, çok spor yazarı ve futbol yorumcusunun beklediği ve istediği şekilde ben de o tarihlerde “İstifa et Ersun Yanal” diye yazıyordum.
Ersun Yanal, Trabzonspor’a “mayıs ayında” gelmişti, seni sezonun takımını kurgulamıştı. Sahaya çıkacak 11’leri yapıyordu. Takımı yeni sezona hazırlayan oydu. Ve “Aralık ayı sonundaki” tablo da “yukardaki” gibiydi.
Muharrem Başkan istifaya “hayır” dedi ve Trabzonspor bugünlere geldi; “Ersun Hoca istifa etsin” diyen bizler de “özür dileme” durumuna düştük, fena halde mahcup olduk!..
Yukardan beri yazdıklarımı “neden” yazdım; bir, işte Ersun Yanal’dan özür diliyorum. İki, Trabzonspor-Galatasaray maçının mağlubu İgor Tudor için de “yazılanlara karşı” düşündüğüm “birkaç şeyi” yazmak istiyorum:
İgor Tudor, Galatasaray ligin 21 inci haftasındaki Çaykur Rizespor maçından 3 gün önce geldi. Ligin 21’inci haftasıydı. Bugüne kadar 6 maçta yeni takımının başında sahaya çıktı. Transferleri o yapmamıştı, sezon başı hazırlıklarını da. Ama daha 3’üncü maçından itibaren yerden yere vurulmaya başlandı.
Gerçi, sezon ortasında “Karabükspor’u bıraktığı için” tam da “Oh olsun” denmeyi hak etmişti ama, “saha içi için” ona “haksızlık yapıldığı” da Ersun Yanal örneğinde olduğu gibi” apaçık ortada idi!..
Tudor Hoca, “Galatasaray’ı 3-5-2 oynatmak istiyordu”; dahası İgor Tudor Hoca, Riekerink Bey’den “ne teslim aldığını ve bu teslimatın ligde ne yapabileceğini” de biliyordu. Onun için, cesaretle, “yapmak istediği şeyi ve varmak istediği hedefi”, yapılan eleştirilere bakmadan antrenmanlarda da, sahada da “caymamak üzere” koydu. Böylece, kadrodaki bütün oyunculara mesaj veriyordu ki; “Her halükarda 3-5-2 oynayacağız. Bunu aklınızdan çıkarmayın. Ya bu sisteme uyarsınız ya bu diyardan gideceksiniz!..”
“Şampiyonluk bu kadro için hayaldi, bu kadronun Avrupa Kupaları hakkını elde edeceğini de biliyordu” ve de “Yeni sezonda kuracağı ‘3-5-2 ile’ şampiyonluğa ve Avrupa Kupalarında başarıya hedefli kadro içinde kimlerin kalabileceğini görmek üzere”, inatla ve ısrarla elindeki kadroda herkesi 3-5-2 için denemeye başladı!..
“Bu rota”, ona yönetim kuruluna vereceği ‘kimlerin gideceğine dair listeyi kimseye haksızlık yapmadan tamamlama imkânı verecek” ve de “temmuz transferinde alınacak oyuncuların hangi mevkilere alınması gerektiğini” de ortaya koyacaktı.
Kısaca demek istiyorum ki, ben de olsam “aynı şeyi yapardım” ve de “Haksız değilim, yapılması gereken budur, öyleyse devam” derdim!..

Gidenler ve kalanlar!.. 
“Kerameti kendinden menkul” yeğen, hem de “transferdeki yanlışların bütün sorumluluğunu” kardeşe, “başarısızlığı” da “arkalardan dolanarak” Başkan’a yükleyerek istifa etti.
Böylece “kendisini kulübün en önemli görevlerinden birine inanarak ve güvenerek getirenlerin” de ne kadar “yanlış yaptıklarını” ispat etti!..
Eh, her şeye rağmen Galatasaray da kurtuldu, Başkan da kurtuldu, ondan!..
Sonra “hayalet” sorumlu istifa etti. “Kardeş de ortadan çekilirse”, Başkan Özbek’in sırtında “yük olarak” sadece “büyük gaflı” A. Nasuhi Sezgin kalıyor, o kadar!..
Bakınız, bu noktada, “tıpkı” İgor Tudor için yazdıklarına benzer satırları, Başkan Dursun Özbek için de yazacağım:
“Bir karar aldı, bir rota çizdi” ve de “büyük hatalarına, yanlışlarına rağmen”, o rotada yürüyor; ben bu cesaretini, inadını, ısrarını saygıyla karşılıyorum.
İnanıyor ki, “bu rota Galatasaray’ı düzlüğe çıkaracak”; işte stat işini çözdü; büyük iş! Yanına “çok amaçlı” salonu da yapacak, sonuna geldi, otel “yavaş ilerlese” de “turizmdeki kriz bitene kadar” biter. Artık “dönüşü olmayan” Riva / Florya “sözleşmeli” projeleri de yürüyor; daha ne olsun?..
Zaten, “baştan yapmaması gereken” hatayı yapmasa, futbolu “hayaletli, kardeşli, yeğenli, Riekerinkli” kadroya teslim edeceğine, “Galatasaray camiasını, taraftarını tatmin ve futbolunu tamir edecek” bir ekibin yönetimine verseydi, kendisini de, yönetimini de, Galatasaray’ı da bu duruma düşüremezdi.
Şimdi, gerçeği acı da olsa gördü, artık “doğruları yapmalı”; tabii, önündeki yolu sonuna kadar yürümek istiyorsa…

Carole ve Bruma örneği!..
Galatasaray’da İgor Tudor’un “3-5-2” testleri, “gitmesi gereken” futbolcuları ortaya koymaya başladı; mesela Carole; sadece 3-5-2’de değil, hangi rakamlı diziliş olursa olsun; “oynayamaz olduğunu” ortaya koyuyor. “Bek” desen değil, “kanat” desen değil, eee, ne işi var Galatasaray’da!..
“Carole’un durumunda” daha 5-6 oyuncu var. Galatasaray’da, bunlara “eğer oynadığı gibi oynamaya devam ederse” hatta Bruma’yı bile eklemek gerek; “takım oyununu tek başına berhava eden, egosuyla arkadaşlarını bezdiren ve bıktıran” bir top tutkunu. Maçalarda ona “ayrı bir top” lazım, tabii Futbol Oyun Kurallarını da değiştirerek.

Kim daha yaşlı?..
Durmadan diyorlar ki, “Galatasaray yaşlı takım”; ama Medya Takip Ajansı Interpress tarafından yapılan araştırma gösterdi ki, “ligin en yaşlı takımları” 29.6 yaş ortalaması ile Başakşehir, 29.1 ile Akhisar Belediyespor, 28.9 ile Karabükspor, 28.6 ile Beşiktaş, 28.5 ile Fenerbahçe, 28.2 ile Antalyaspor ve 28.1 ile Osmanlıspor. Galatasaray 26.8 yaş ortalaması ile 14’üncü, Trabzonspor 26.6 ile 15’inci sırada!.. 
Peki, bilmiyorum spor sayfalarında “Galatasaray yaşlı” diye yazanlar, TV ekranlarında konuşanlar, “neye dayanarak” böyle yapıyorlar; bu nasıl gazetecilik, yorumculuk? İçlerinde öyle “ünlüleri” var ki, şaşıyorum; acaba, “yaşlı olan” onların beyinleri mi?..

Şaka!.. 
Nisan ayına geliyoruz ya, spor medyamız gene “Dünya/Avrupa karmaları kurmak üzere”, takımlarımız için “transfer haberleri” yazmaya, çizmeye başladı.
Okuyucularımı bilmem ama, ben bu haberleri okuyunca “kahkahalarla gülüyorum!..”
UEFA mali kıskacındaki kulüplerimize “öyle” futbolcuları transfer ediyorlar ki, “bu transferler yapıldığı takdirde”, o kulüplerimiz “UEFA’dan bir yıl değil, birkaç yıl ceza alacak duruma düşerler.” 
Dahası da var, bir yanda “bu transfer haberleri”, hemen öteki sayfalarda, “hatta aynı sayfada” bu kulüplerimizin “borç ve zarar haberleri” yer alıyor. Hadi bu haberleri yazan muhabir arkadaşlarımızın, “birbirlerinden haberleri yok”; peki ama o haberleri o sayfalara koyan şeflerimiz, müdürlerimiz o haberleri okumuyorlar mı ve de “çelişkiyi görerek”, bu haberleri yazan muhabirlere “Kardeşim bu kulübün durumu işte bu haberimizde yazıyor, UEFA tartısı ortada iken, bu adamı nasıl transfer ederler” diye sormuyorlar mı?..
Yoksa bu haberler, kulakları çınlasın “Ertuğrul Özkök’ü pembe hayallere daldırsın” diye mi üretiliyor ve sayfalara konuyor?..

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.