Bu kadarlık!..

A -
A +

Yazık oldu, o muhteşem seyirciye ve Fabri’nin yaptığı muhteşem kurtarışlara!..
Futbol, yeşil sahalarda “her zaman ‘adil sonuç’ doğuran bir spor branşı değildir” ama “perşembe gecesi”, Vodafone Arena’dan “penaltılarla da olsa” adil bir sonuç çıktı.
Elbette Beşiktaş da turu geçebilirdi; “kolay atılacak iki golü kaçırdılar”, rakip kaleci iki müthiş kurtarış yaptı, bir top direkten döndü, ama “bu istatistiklerde” Fabri, Talisca ve birazcık da Gökhan hariç, “vasatın üstüne çıkan” yoktu, hele “kaptan” Oğuzhan’ın, Babel’in, Cenk’in, “turu getirecek futbol için” hiç ama hiç katkıları olmadı!.. 
Ve de Beşiktaş, kendi sahasında “turu getirecek sonucu hak eden” bir futbol oynamadığı için Lyon, 120 dakikanın 100 dakikasında “turu çok daha fazla hak ettiğini gösteren” bir futbolla, İstanbul deplasmanından “mutlu döndü!..” 
Bu sonuçta da, iki takımın teknik direktörlerinin büyük payı vardı; bir tarafta “sadece bir-iki pozisyon hariç, “yedek kulübesinde sakin oturan”, oyuna müdahaleleri “zamanında ve yerinde yapan”, dahası “maçın biçimine 28 saniye kaldığı sadece bir kornerlik süreçte oyuncu değiştirirken”, aslın “turu getirecek penaltı atışlarına ‘mükemmel’ bir vuruşla katkı koyacak ve takımına ‘bir gol kazandıracak’ oyuncuyu sahaya süren”, öte tarafta, maçın ve uzatmaların çok büyük bir zamanında, rakibin “orta sahayı pas antrenmanına çevirmesini bir gözlemci gibi seyreden” birer hoca vardı.
Ben, “futbol teknik ve taktikleri üzerine hocalara, TV ekranlarında ve spor sayfalarında ders verecek kadar” uzman bir spor yazarı değilim. Ama TV başında anlayabiliyordum ki, “galiba” bizim sevgili hocamız, “Lyon’daki maça rağmen, rakibin nasıl oynayabileceğine ve buna karşı tertip, taktik ve saha içi müdahaleleri olarak ne yapması gerektiğine” maç öncesinde “UEFA’nın verdiği ceza kararına yorduğu kadar” kafa yormamıştı!..
Yoksa, onun için söylenen “UEFA Kupası’ndan daha çok lig şampiyonluğuna bakıyor” iddiaları doğru muydu?.. 

Utandım!..

Gazetelerde haber; “Beşiktaş’ın UEFA Avrupa Ligi’nde Fransız ekibi Lyon’a penaltılarla elenmesinin ardından bu sabah (dün) Galatasaray, twitter hesabından kazandığı UEFA Kupası resmini paylaşarak, ‘Tarih bir kere yazıldı’ diyerek Beşiktaş’a göndermede bulundu.”
Galatasaray’a gönül vermiş bir Türk vatandaşı olarak da, bir gazeteci-spor yazarı olarak da utandım, bu tivitten!..
Bugün Galatasaray’ı ve “o Twitter hesabını” yönetenlerin Galatasaray’ı “bu kadar küçültmeye hakları var” mı; milyonlarca Türk’ün yüreğini yakan bir maçtan sonra, “kahvehane zihniyeti” ile “Fırsat bu fırsattır” diyerek, “böyle bir tivite tevessül etmeleri”, çirkindir, ayıptır, yazıktır; utanmalılar!..

Püfff!..

Yolda rastladığım arkadaşlarım soruyorlar; “Galatasaray mı yener, Fenerbahçe mi?..” 
Gülüyor ve “biraz abartarak” diyorum ki; “Eski çamlar bardak oldu, nerede eski Galatasaraylar, Fenerbahçeler? Gelinen süreçte, o yense ne çıkar, bu yense ne çıkar; iki takımı toplasan doğru dürüst bir takım etmez, bu maçtan da, doğru dürüst bir futbol çıkmaz. Ben söylemiyorum, Hocaları söylüyor. Bu takımları kuran yöneticiler değişmedikçe, o yense de, bu yense de ne değişecek? Bence, berabere kalır, hocalarını da, kendilerini de kurtarırlar, başkan ve yöneticilerine de birazcık nefes aldırırlar, işte o kadar!..”
Bilmem haksız mıyım?..

 

Kupa göründü!..

Gecemizi ağartan Fenerbahçe Basketbol Takımı oldu. Panatinaikos’u o salon ve seyirci cehenneminden “3 günde iki defa zaferle çıkaran” koç Obradoviç’in de, Bogdanoviç ve Udoh başta basketbolcuların da alınlarından öpmek gerek ve öpüyoruz!.. 
Hakikaten Yunanlıların da, bizim de, Avrupa Basketbolunun da unutamayacağı bir tarih yazdılar.
Bu takım ve bu koç, başlarına bir kaza gelmezse Real Madrid’i de, CSKA Moskova’yı da “yenerek” Euroleague Kupası’nı Türkiye’ye getirecek güçte ve inançta görünüyor; “neden” olmasın; olacaktır!..
Binlerce kere kutluyorum.

Gelin de şaşmayın!.. 

Ekranlarda “bülbül gibi” şakıyorlar, sütunlarda “profesörler gibi” dersler veriyorlar, ama “hoca olarak bir takımın başına gittiklerinde”, nedense “başkalarının kendileri hakkında şakıması ve kendilerine ders vermesi için” âdeta yarış ediyor, 3-5 maç sonra “tekrar şakımaya ve ders vermeye” dönüyorlar!..
Dahası, içlerinde “şakımaları ve ders vermeleri için” çok düşünülmesi gerekenler var, ama onları “takımlarının başına ya da ekranlarındaki koltuklara getirmek için” yarışan ve kapışanlar da var!..
Bu çark yıllardır dönüp duruyor ve nasıl oluyorsa “onca paralar ödeyerek onları alanlar memnun, onlar aldıkları paralardan ve oturdukları koltuklardan memnun”, anlıyoruz ki, “böyle gelmiş, böyle gidecek”; yazık!..

Soru ve cevabı!..
Bir mail aldım, “Ahmet Artunç” adlı bir okuyucumdan, bana soruyor; “Lyon maçında hatalı gol yediği için linç edilen Fabri mi suçlu, yoksa 3 forvetin baskısı altındaki Fabri’ye geri pas atan Atiba mı? Kalecinin çalım yapması büyük bir yanlıştır ama Fabri çalım atmamış olsa dahi topu kurtarma ihtimali zor değil miydi? Medyada Atiba’ya tepki gösteren bir tek kişi görmedim, sizin fikriniz nedir?”
Benim fikrim de şu, sevgili okurum; “Çok haklısınız!..” 

Şaka!..
İngiliz The Guardian gazetesi “Dünyanın hâlen sahada olan en iyi 100 futbolcusunu” seçmiş, listede “iki Türk var” ama Arda yok!.. 
Ama, bir Türk gazetesi, “magazin dünyasının en gözde 100 futbolcusunu seçse idi”, inanıyorum ki, Ardamız, “ilk 3 arasında” olurdu!..

 

 

 

 

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.