Rıdvan’la sohbet!..

A -
A +

Rıdvan Dilmen ile “Çarşamba günü öğleden sonra” NTV ekranlarında “canlı yayın” yapılan söyleşisini baştan sona izledim.
Bu söyleşiden sadece 3 saat önce İstanbul’dan bir “telefon haberi” almıştım. Özetle şuydu haber; “Rıdvan Dilmen Federasyon Başkanlığına getirilecek. Fatih Terim’in üstlendiği ikili görev ayrılacak, Futbol Direktörlüğüne şu, Millî Takım Teknik Direktörlüğüne de bu getirilecek.” 
Bilesin ki, “zaman zaman eleştirdiğim” kıyafetini, saçını sakalını düzeltirsen, senin Futbol Federasyonu Başkanlığına itirazım olmaz. Neden olsun ki; “Bunca yıldır futbolun içindesin. Üstelik Yıldırım Demirören olduysa, Rıdvan Dilmen neden olmasın?..”
Ama bilesin ki, senin adının ardına eklenen Türk Futbol Direktörü ve Millî Takım Teknik Direktörü adaylarına itirazım var, hem de çok.
Doğrusu, sohbette kameraya dönüp “Ben Federasyon Başkanlığına hiçbir zaman asla ve asla hatta aday dahi olmayacağım” sözünü hem de “namus sözü” olarak verdiğinde, inan ki, üzüldüm!..
“Federasyon Başkanlığı ile ilgili fısıltılar” konusuna, “İnşallah yeniden düşünür ve kararını değiştirirsin” diyerek burada nokta koyup, geliyorum, “Arda konusunda” söylediklerine…
Arda ile konuşmamışsın, “Bilal Meşe’nin ne yazdığından” haberin yok, hatta “uçakta ne olduğunu bile” doğru dürüst bilmediğini söyledin, okumamış, izlememiş, öğrenmemişsin, ama demeye getiriyorsun ki; “Arda, bazı çevrelerce, ki bunların içinde basın da var, siyaseten mahkum edildi, infaz için fırsat bekleniyordu, işte Arda hata yaptı, bu fırsatı yakaladılar!..”
Sunucunun “Yani Arda haklıyken, haksız duruma düşmüş oldu, öyle mi” şeklindeki “çanak” sorusuna “Evet, yaptığı hataydı ama, Arda’yı o hareketi yapacak duruma düşürdüler” demeye getirdin!..  
Burada duralım, Bilal Meşe’nin “prim olayının basında yer aldığı” günlerde 24 Haziran 2016’da yazdığı yazıyı okumadığın için, Arda’ya “paragöz” dediğini söylüyorsun, okusan, göreceksin ki, o yazıda ne “paragöz” lafı var, hatta ne de “Arda’nın adı!..”
Dahası, “Karada gazeteci dövenlere protesto yok, havada dövene protesto var” diyerek, gazetecilerin “ayrımcılık yapıp” Arda’nın basın toplantısını terk etmesini eleştirdin. Rize’deki o olaydan sonra Volkan Babacan basın toplantısı yapmadı ki, “gazetecilerin o toplantıyı terk edip etmeyeceğini” nasıl tahmin edebiliyor ve Arda’nın basın toplantısıyla kıyaslıyorsun?..
Dahası, Başakşehirli oyuncuların olayı, 3-3 biten maçta “kaybedilen 2 puanın gerginliği” içinde iken, stat kapısında rakip taraftarlardan gelen küfürlerin oyuncuları öfkelendirdiği ve laf yetiştirmeye çalıştıkları bir sırada “çekim yapılması” sebebiyle çıkmış, “bir anda patlayan bir olaydı”; gene de çok ağır eleştiriler aldı, cezalar aldı, cezaların azaltılması bile çok ağır eleştirildi; izlemedin mi?..
“Bilal Meşe olayı” ise öyle mi; aradan tam bir yıl geçmiş ve Millî Takım Kaptanı, millî takımın uçağında son derece çirkin sinkaflarda babası yaşındaki bir gazeteciye boğazına sarılacak şekilde hücum ediyor, zaten sonradan söylediklerine bakarsak, ortada “taammüt” var, kendi sözleriyle “pişmanlık” yok. “Her yerde gene yaparım” meydan okuması var. Dahası etrafında “bilinen 4 arkadaşı” var; onlar da gazetecilere ve Bilal Meşe’ye “güzel (!)” şeyler söylüyorlar. Dahası, Arda, “gazetecileri ve Bilal Meşe’yi uçağa alan” kişilere, yetkililere (Alanlar Terim ve Demirören) de küfürler yağdırıyor. (Bu haberler yalanlanmadı) Şimdi bu olayı, öteki ile, “havada saldırı - yerde saldırı ayrımcılığı ve mizahı yaparak” nasıl kıyaslayabiliyorsun?..
Bitmedi; “Arda olayını siyasete bağlayan” iddianı, “bütün basına yayacak şekilde söylersen, varsa eğer yapanları net olarak ortaya koymazsan, sadece bir iki yerde anlaşılmayacak birkaç kelimenin arkasına saklarsan”, işte o zaman “Varsa, böyle bir komploya değil katılmak, aklından bile geçirmeyen gazetecilerle, o komplocuları aynı kefeye koymuş oluyorsun” ki, işte “o” olmaz, ama olduruyorsun. Peki, senin bu yaptığın nedir?..
Bu federasyonun daha göreve geleceğinin belli olduğu günden sonra bugüne kadar “onca eleştiri, hem de çoğunlukla ağır eleştiri yazısı olan”, lehinde ise “olumlu 10 satırlık bir paragrafı bile bulunmayan”, dahası “benim gibi daha en az 20-30 spor yazarının olduğunu bilen” Öcal Uluç’u “kahkahalarla güldüren” bir sözün de oldu; “Bu federasyonu neden benden başka eleştiren neden yok, neden tek başınayım basında?..”
Yani diyorsun ki; “Bütün gazeteciler bu federasyonu eleştirmeye korkuyor ya da biat etmişler”; bu nasıl bir “ben” egosudur?..
Vay canına, “Teşbihte hata olmaz” der bizim gibi eskiler; bu sözün bana “Don Kişot’u hatırlattı”; üzüldüm; kal sağlıcakla!..

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.