Öngörülebilir olmak zorundayız

A -
A +

Türk lirasının yüzde 18 değer kaybettiği bir haftayı geride bıraktık. TCMB, politika faizinde, piyasa beklentisi dâhilinde 100 baz puan daha indirime gitti ve faiz yüzde 14'e düştü. Dolar, faiz indirimi sonrası 17 TL'yi de geçti. Gelen müdahale ile 16,40 TL civarından cuma gününü tamamladı. Geldiğimiz noktayı özetlersek; 

- Son dört ayda yapılan 500 baz puan faiz indirimi ile birlikte TL'deki değer kaybı, 2021 başından itibaren bakıldığında yüzde 100'ü geçti.

- Sadece aralık ayında çift haneye yakın enflasyon beklentileri yükseldi ve yıllıkta yüzde 30'un üzeri konuşulmaya başlandı. 

- Ekim ayına ait ödemeler dengesi verisini gördük. Cari işlemler hesabı ekimde, 3 milyar 156 milyon dolar fazla verdi. Muhtemelen kasım ve aralıkta da (aylık bazda) cari fazla verilecek.

- Merkezî yönetim bütçesi de kasım ayında 32 milyar lira fazla verdi. Ancak 11 aylık bütçe açığı 46 milyar 500 milyon lira olarak gerçekleşti.  

Cari açıkta "pahalı ithalatın azalması", bütçede "enflasyona bağlı artan vergi gelirleri" etkili oluyor. Döviz ve enflasyon tarafında ise durum karışık. Panik var ve bu panik, üreticiden tüketiciye kadar ekosistemin bütün paydaşlarını "aklıselim" reaksiyonlardan uzaklaştırıyor. "Öngörülebilir olmak" çok önemli. Burada da 'dolar' sorusu cevap bulmak zorunda. Tabii ki nokta atışı bir cevaptan bahsetmiyoruz. Ticaretin döndüğü, maliyetlerin ve satış etiketlerinin üzerinde etkili olan bir para biriminden söz ediyoruz. Sadece iki örnek vereceğim:

1- Aralık ayında 54 merkez bankası faiz kararını açıklamış. Bunlardan 41'i faizi sabit tutmuş. 12'si faiz artırmış. Bir tanesi faiz indirimine gitmiş.

2- Geçen hafta ABD Merkez Bankası, tam üç yıllık projeksiyonunu duyurdu. 2022 için üç, 2023 için üç, 2024 için de iki faiz artışı beklentisi öne çıktı.

Bir rüzgâr var; özünde enflasyonu, kuraklığı, kıtlığı, tedarik sıkıntısı riskini barındıran. Ve yukarıdaki her iki örnekte de "rüzgâra karşı durmamak" var. İçeride her ne kadar politika faizi yüzde 14 olsa da, piyasada fiyatlanan tahvil faizlerinin, geçen hafta yüzde 22'nin de üzerine çıktığını görmek durumundayız.

Gelelim borsaya... Realize edilmeyen kâr, kazanç değildir demiştik geçen hafta... Hikâye şuydu: "Hisseler dolar bazında ucuz kaldı. İhracatçı ve dövizi bol şirketler ciddi kâr açıklayacak, bu şirketlerin hisselerini alalım. Değer kaybeden TL'de durmayalım, paramızı borsaya atalım!.." Hepsi özünde mantıklı olabilir. Ama bir borsa bir günde önce 2.407 puanı, ardından 2.071 puanı görüyorsa, devre kesiciler arka arkaya devreye giriyorsa, başka bir mantık aramalıyız. Merkez Bankası istatistiklerine göre üçüncü çeyrek sonu itibarıyla özel sektörün (bankalar ve reel sektör) yurt dışından sağladığı döviz borcu 171,6 milyar dolar civarında bulunuyor. 15 milyon doların üzerinde kredi borcu olan 1.700 şirketten 425'inin de döviz geliri bulunmuyor. Nitekim cuma günü iş dünyasının temsilcileri "Birçok firmamız endişeli, acil önlemler bekliyoruz" açıklaması yaptı. Borsa, sonuçta şirketler demek... Borsa yatırımcısı, şirketlerin dövize hassasiyetini de iyi araştırmak zorunda. Endeks, 2.084 puandan haftayı tamamladı. Aylık hareketli ortalama 1.950, haftalık ise 2.150 puan civarlarında seyrediyor. Borsa, kısa vadede bu aralıkta dalgalanabilir gibi görünüyor...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.