Hatada ısrar, helâk olmaya sebeptir

A -
A +

Hatâ, insanın şânındandır. Yaratılışı böyledir. Noksandır, kusurludur. Bunun için; "İnsan beşer, durmaz şaşar, eyler hatâ, üçer beşer. Düz ovada yürür iken, ayağı sürçer, düşer" denmiştir. Ahmaklık, hatâda ısrar etmektir. Hatada ısrar etmek ise, helâk olmaya sebeptir. Bunun için İmâm-ı Câfer-i Sâdık hazretleri; "Bir hatâ işlediğiniz zaman istigfâr edin, hatâda ısrâr helâk olmaya sebeptir. Bir kimse geçim darlığı çekiyorsa istigfâra devam etsin. Mihnete şükretmeyen, nîmete şükretmez" buyurmuştur. Günâh işlemeyi kasdetmek, az işlese dahî, ısrâr etmek olur. Kasdetmek, niyyet etmekle, irâde etmekle ve karâr vermekle olur. Karâr verip bir kerre yaparsa, ısrâr olur. Hiç yapmazsa, devâmlı yapmaya kasdetmesi, karâr vermesi ısrâr olmaz. Günâh işledikten sonra, pişmân olunmazsa ve hele günâh işlemek tatlı gelirse, günâha ısrâr etmek, dadanmak olur. Pişmânlık, tövbenin bir parçasıdır. Küçük günâha ısrar etmek ise, büyük günâh olur. Büyük günâha ısrâr etmek, insanı küfre götürür. İnsanın yaratılışı, acele etmeye müsaittir. Bu sebeple her işinde acele eder. Çabucak olsun ister. Halbuki acele etmek şeytandandır. Nitekim Peygamber efendimiz: (Allahü teâlâ, acele etmeyeni sever. Acele şeytândandır. Allahü teâlâ, hilmi, yani yumuşak huyu sever) buyurmuşlardır. Acele eden kimse, yaptıklarında veya söylediklerinde hata edebilir, yanlış yapabilir. Bu hususta Abdülkâdir Geylânî hazretleri, bir talebesine; "Acele etme. Acele eden, ya hatâ yapar veya hatâlı duruma yakın olur. Ağır ve temkinli hareket eden, o işte ya isâbet kaydeder veya isâbet etmeye yaklaşır. Acele şeytandandır. Ağır ve temkinli hareket etmek. Allahü teâlâdandır. Umûmiyetle aceleye sebep, dünyâlık toplama hırsıdır. Kanâat sâhibi ol. Kanâat bitmeyen bir hazînedir" diye nasihatte bulunmuşlardır. Ebedi saadetten mahrum kaldılar! Dinimiz, insan hatasız olmalıdır demiyor. Hatada ısrar etmeyi yasak ediyor. Çünkü hatada ısrar, kibirden kaynaklanmaktadır ve kötü bir huydur. Nitekim Ebû Müslim Havlânî hazretleri; "Alçak ve düşük kimseler kibirlenir. Böyle kimseler övünür. Hatâ ve haksızlıkta ısrar edenler de bunlardır" Buyurmaktadır. Bel'am bin Baura, Karun, Sa'lebe, Ebu Cehil gibiler, hep hatalarında ısrar etmenin neticesinde ebedi saadetten mahrum kalmışlardır. İblis de, kibir ve buna bağlı olarak hatasında ısrarın sonucu olarak tardedilmiş, kovulmuştur. Bu sebeple İmâm-ı Şâfiî hazretleri; "İbret almak istersen, hatâ sâhibi kişilerin âkıbetlerine bak da kalbini topla" buyurmuştur. Hata ve kusurlarla çevrilmişim, ne yapsam fayda vermez demek veya böyle düşünmek de doğru değildir. Bu konuda Ebû Bekr-i Dükkî hazretleri; "Allahü teâlâyı tanıyan kimse O'ndan ümîdini kesmez ve hep O'na ilticâ edip, sığınır. O'nu unutan kimse de, mahlûklara ilticâ eder. Nefsinin kötülüklerini tanıyan kimse, hiçbir amelini beğenmez, güzel ve kusursuz bilmez. Hep kendini kusurlu bilir. Mümin bilerek hatâ yapmaz. Gaflet ile bir hatâ yaparsa, hemen hatâsını düşünüp üzülür ve derhal tövbe istigfâr eder" buyurmaktadır. İnsanın, hata etmesine ve hatada ısrarcı olmasına, nefis, şeytan ve kötü arkadaş sebep olmaktadır. Bir gün Dâvûd-i Tâî hazretlerine: -İnsanların arasına niçin karışmıyorsun? dediklerinde; -Kiminle konuşayım? Akıllı kimseler, benimle dînî bir mevzûda konuşmuyorlar, emir ve yasaklardan anlatmıyorlar; yaptığım hatâ ve kusurlarımı yüzüme karşı söylemiyorlar, aksine hatâlarımı fazîletmiş gibi anlatıyorlar. Böyle insanların bana fayda yerine zararı oluyor, onlarla niçin oturayım! diye cevap vermiştir. Yapılan hataları unutmamak ve hatada ısrarcı olmamak için Atâ-i Horasânî hazretleri bakın ne buyuruyor: "Büyüklerimizden birisi, hatâ ve noksanlarını avucunun içine yazar, avucuna bakıp, hatâ ve noksanlarını görüp hatırlayınca, eli titrerdi." Otuz yıl unutulmayan acı! Bu hususta Sırrî-yi Sekatî hazretleri de, başından geçen hadiseyi şöyle anlatır: "Bir zaman bir hatâ işledim. O hatânın ateşi otuz yıldır içimde durmakta, hatırladıkça kalbim cayır cayır yanmaktadır. Bir gün Bağdât şehrinde, dükkânımın bulunduğu semtte yangın çıktı. Bütün dükkânlar yandığı hâlde yalnız benim dükkânım yanmamıştı. Dükkânımın yanmadığı haberi gelince, "Elhamdülillah" diye Allahü teâlâya şükrettim. Hemen akabinde, başkalarının zarâr ve ziyânını düşünmediğimi hatırlayıp, çok tövbe ve istigfâr ettim. Keffâret olarak dükkânımdaki bütün mallarımı fakirlere dağıttım. Fakat otuz yıldır, kalbimden bunun acısını silemedim." Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri ise, sık sık: "Yâ Rabbî! Yerde ve gökte sana itâat edenlere merhamet eyle. Ey kerîm olan Allah'ım! Lütuf ve keremin hürmetine bütün günahlarımızı, hatâ ve kusurlarımızı affeyle. Yaptığımız zulüm ve haksızlıklar sebebiyle olan kul borçlarından bizi kurtar. Kereminle eğriliklerimizi düzelt. Kötülüklerimizi iyiliğe tebdîl eyle" diye dua ederlermiş.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.