AB’nin Türkiye’ye bakışı değişti mi?

A -
A +
 
Türkiye, 2016’dan bu yana donmuş durumda olan müzakere sürecini yeniden başlatmak için hazır olduğunu Brüksel’e çeşitli yollardan iletiyor. Bir yandan üst seviye devlet yetkilileri Türkiye’nin reform gündemine vurgu yaparak, AB ile kalınan yerden devam edilmesi için hazır olunduğu mesajı veriyorlar. Diğer yandan da, Yunanistan ve GKRY’nin kışkırtmalarına rağmen, Ege ve Akdeniz’de yapıcı diyaloğa hazır olunduğunun altı çiziliyor; Kıbrıs konusunda BM himayesinde müzakerelerin yeniden başlamasına güçlü destek veriliyor. Suriyeli mültecilerin denizden ve karadan AB’ye geçişleri önemli ölçüde durdu. Sonbaharda yükselişe geçen ve Karabağ’daki Ermenistan işgalinin sona erdirilmesi sürecinde zirveye çıkan Fransa’yla gerilimin de inişe geçtiği gözlemleniyor. Hâl böyle olmakla birlikte, mart ayındaki AB Zirvesi öncesinde, Brüksel’den Türkiye ile ilişkilerin yapıcı bir şekilde hızlandırılacağına dair güçlü bir ses gelmiyor.
Brüksel’in sessizliğinin birkaç sebebi olabilir. Her şeyden önce, COVID-19 salgını AB’nin en önemli problemi olmayı sürdürüyor. Brexit’in ortaya çıkardığı yeni durumla da uğraşan AB ülkeleri Türkiye ile ilişkilerin geleceği gibi önemli bir konuda henüz karar verebilmiş değiller. AB, diğer yandan, ilişkilerin bundan sonrasına Türkiye’nin nasıl yaklaştığını ilk ağızlardan doğrudan işittikten sonra adım atmak istiyor. Zirve öncesinde AB’nin üst yöneticileriyle Ankara’daki muhatapları arasında yapılabilecek görüşmelerden sonra Türkiye’nin tutumu hakkında daha net bir intibaya sahip olabileceklerini düşünüyorlar. Elbette, Yunanistan ve GKRY’nin Türkiye-AB ilişkilerinin iyileştirilmesine karşı geliştirdikleri itirazlar masada durmaya devam ettikçe, Türkiye hakkında görüş birliği temin etmenin güçlüğü sürüyor. Son olarak, ABD Başkanı Biden’ın yaptığı transatlantik bağın güçlendirilmesi vurgusundan sonra, birçok AB hükûmeti, Türkiye’ye yönelik bir karar almadan önce, Türk-Amerikan ilişkilerinin ne yönde gelişeceğini de görmek istiyor.
Türkiye’nin marttaki AB Zirvesi’nden iki temel beklentisi var: Doğu Akdeniz’le ilgili herhangi bir yaptırım kararı alınmaması ve Gümrük Birliği’nin güncellenmesiyle ilgili çalışmaların hızlandırılmasına dair ilke kararı verilmesi. Bu zirvede, hatta bu yıl içinde, yeni bir müzakere faslının açılmasını kimse ümit etmiyor. Zaten hâlihazırda müzakere fasıllarının büyük bölümü bloke edilmiş durumda. Bloke edilen fasıllardan biri de Gümrük Birliği olduğu için, Türkiye ile AB arasında gümrük birliği tesis eden ve yürürlüğe girişinin üzerinden çeyrek yüzyıl geçmiş olan 1 / 95 sayılı Ortaklık Konseyi Kararının güncellenmesinin de –şayet olursa- kolayca gerçekleşmeyeceği söylenebilir.
Türkiye’deki arzu –geçmişte ve bugün-  ne kadar yüksek olursa olsun, AB üyeleri arasında Türkiye’nin tam üyeliği konusunda herhangi bir görüş birliği 1999’daki adaylıktan bu yana hiç oluşmadı. Bundan sonra da oluşacağa benzemiyor. Gerçekçi bir bakış açısıyla, Türkiye’nin de bunu kabullendiğini ama AB adaylığının ve müzakere sürecinin sağlayacağı birçok yan faydadan yararlanmak niyetiyle, AB ile ilişkilerini ‘tam üyelik’ hedefinden başka bir şekilde nitelendirmek istemediği değerlendirilmesi yapılabilir. Brüksel için de, Türkiye’ye açık ve kesin bir dille ‘sizi üye yapmayacağız’ demek yerine, zaten fren ve gaz pedallarını kendileri kontrol ettikleri mevcut durumu sürdürmek tercih edilebilir bir durum.
İşte tam bu noktada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dile getirdiği reformlar ve yeni anayasa hazırlanması konusunun önemi net şekilde ortaya çıkıyor. Hatırlanacağı üzere, geçmişte AB ile ne zaman gerilim yaşansa Türkiye, ‘Kopenhag Kriterlerini olmazsa, Ankara Kriterleriyle devam ederiz’ derdi. Bu cümlenin temel mantığı da şuydu: Amaç AB’ye üye olmak değil, AB üyelik sürecinin kazandırdığı ivme ile Türkiye’nin iktisadi ve sosyal gelişmişlik seviyesini, en az AB ülkelerinin ortalamasının üzerine çıkarmak. AB ile müzakerelerin donduğu dönemde bile Türkiye bu hedefe yönelik çok büyük ilerlemeler kaydetmeyi sürdürdü. Bugün aynı anlayışın bürokrasiden iş dünyasına kadar tüm kesimlerde yeniden aynı heyecanla kucaklanması durumunda, belki de AB üyeliğinin getireceği kazanımlardan çok daha fazlasını Türkiye’nin elde etmesi mümkün olacaktır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.