Afganistan’a neden gitmiştik?

A -
A +
ABD Afganistan’ı işgal ettiğinde yönetimde Taliban vardı. Amerikan askerî müdahalesiyle Taliban iktidarı kaybetti, dağlık alanlara çekildi veya komşu ülkelere kaçtı. Bugün Taliban ülkenin büyük bölümünü yeniden kontrolü altına aldı, başkent Kâbil’e girdi. ABD’nin “devlet inşası” adı altında 20 yıl boyunca yerel ortaklarıyla birlikte yaptığı tüm projeler çöktü. Afgan ordusu tek kurşun dahi atmadan elindeki yerleri Taliban’a teslim etti. Yüz binlerce insan başlarına bir şey gelebilir korkusuyla Afganistan’dan kaçmaya başladı.
Bu tablonun ortaya çıkmasının sebebini ABD’ye yüklemekten daha kolay ne var? Dikkat ediyorum da 20 yıl önce ABD’nin Afganistan’a girişini eleştiren, o zamanki Bush yönetimini yerden yere vuran bir kısım zevat bugünlerde de ABD’nin çıkmasını eleştiriyor. Aralarında, “Bu şekilde çıkmamalıydı. Hiç olmazsa sistemin çalışır olmasını temin edecek kadar kalmalıydı. Bari müttefiklerine danışsaydı” şeklinde konuşmayı tercih edenler de bulunuyor. Hadi hatırlayalım 20 yıl öncesini.
11 Eylül 2001’de ABD’ye yapılan terör saldırılarının arkasında el-Kaide terör örgütünün olduğunun ortaya çıkması Afganistan’ın hedef tahtasına oturtulmasına yol açtı. Zira el-Kaide elebaşı terörist Usame bin Ladin ve binlerce savaşçısı Taliban’ın yönetimindeki Afganistan’da saklanıyordu. Sadece el-Kaide değil, devlet otoritesinin ve kurumlarının neredeyse olmadığı Afganistan bölge ülkelerine karşı faaliyetlerde bulunan çok sayıda başka terör örgütünün de yuvası hâline gelmişti. Bush yönetimi el-Kaide liderini teslim etmesi ve örgütün Afganistan’daki faaliyetlerini yasaklaması için Taliban hükûmetine ültimatom verdi. Verilen sürenin sonunda Taliban bu talepleri yerine getirmediği için ABD Afganistan’a saldırdı. Üstelik iki yıl sonraki Irak saldırısından farklı olarak Afganistan savaşını BM Güvenlik Konseyinin de desteğini alarak gerçekleştirdi. Kısaca ABD’nin Afganistan’a girişinin başlangıçtaki sebebi el-Kaide’yi yok etmekti; Taliban’la savaşmak değil.
Fakat uluslararası siyasetin kuralı –Vietnam’da ve Irak’ta işlediği gibi - Afganistan’da da işledi. ABD içeri girdikten sonra başlangıçtaki gerekçelerinin yerini, içeride kalmayı meşrulaştıracak başka gerekçeler aldı. ABD yüzyıllardır ne Afganların, ne İngilizlerin ne de Rusların yapabildiği bir işe soyundu: Afgan ulusunu inşa edecek, Afgan devletini meydana getirecekti, Afgan kadınını “çağdaşlaştıracaktı”, uyuşturucu üretimini yok edecekti. Bunları yaparken de Taliban’ı tamamen “etkisizleştirecekti.”  Vaşington bu işe giriştiğinde yapılanın abesle iştigal olduğunu, beyhude yere zaman ve para harcayacağını, Afganistan’ın Amerika’nın istediği şekilde dönüştürülmesinin imkânsız olduğunu söyleyen çoktu ama dinleyen yoktu.
20 yılın sonunda 2 trilyon dolar harcadıktan sonra Vaşington, Afganistan’da daha fazla kalmasının anlamsız olduğuna karar verip çekildi. Peki geride ne bıraktı? Bu paranın yarısını bile askerî operasyonlar yerine gerçekten Afganistan’ın inşasına harcamış olsaydı, toplumsal ve ekonomik bir taban bulamayan Taliban zaten kendiliğinden yok olmuş olacaktı. Bunu yapmamayı tercih etti. Belki de, ABD’nin el-Kaide’yi kontrol altına aldıktan sonra bile Afganistan’da kalmaya devam etmesinin sebebi, çok kereler iddia edildiği gibi, ABD’deki silah sanayiine, müteahhitlik firmalarına ve özel güvenlik şirketlerine para pompalamak içindi.
ABD’nin açık ya da gizli gerekçeleri bunlardı da, sahi biz neden Afganistan’a asker göndermiştik 20 yıl önce?
TBMM’nin 10 Ekim 2001 tarihinde kabul ettiği Afganistan’a asker gönderme tezkeresine baktığımızda metinde iki önemli gerekçeyi görüyoruz. Birincisi “ABD’nin terörizmle mücadele konusunda her zaman Türkiye’nin yanında olduğu, dolayısıyla 11 Eylül terörist saldırısından sonra Türkiye’nin çağdışı Taliban’la mücadelesinde ABD’nin yanında yer alması gerektiği”, ikincisi de NATO Antlaşmasının 5. maddesinin işlerlik kazanmış olmasıydı. BM Güvenlik Konseyinin almış olduğu 1368 ve 1373 sayılı kararlar da söz konusu tezkerede zikredilmekteydi. Dönemin Millî Savunma Bakanı Sabahattin Çakmakoğlu tezkere görüşmelerinde yaptığı konuşmada terörle mücadele için Afganistan’da müttefiklerin yanında olunacağı görüşünü dile getirmişti. Bakan konuşmasının bir yerinde, ABD’nin Afganistan’ı bombalaması hakkında şöyle diyordu: “Bu harekât esnasında sadece Afganistan’daki teröristler değil, el-Kaide terör örgütüyle birlikte, masum Afgan halkına yıllardır çile çektiren, bölge ve dünya barışı için de tehdit oluşturan Taliban rejimi de hedef alınmıştır. Hâlen Pakistan, Kuveyt, Suudi Arabistan ve Orta Asya’daki halkı Müslüman olan hemen tüm ülkeler de bu harekâta destek vermektedirler.”
O görüşmede AK Parti adına söz alan Abdullah Gül’ün konuşmasında en dikkat çekici olan husus, Taliban’ın iktidara geldiği dönemde iktidarda olan Refah Yol hükûmetinin “dar ve katı anlayıştaki Taliban hükûmetinin Afganistan’a sıkıntı getireceğini, Müslümanlığın da bütün dünyada imajını bozacağını, yeni bir diktatörlüğün Afganistan’a hâkim olmaması gerektiğini düşünerek bu rejimi tanımamış olduğu”nun altını çizmesiydi. O dönemde Türkiye Burhanettin Rabbani’nin kuruduğu hükûmeti muhatap almayı sürdürmüştü. Gül, ABD’nin bombardımanın sivil halkı hedef aldığı, masum Afganların bundan zarar gördüğü bu durumun el-Kaide’ye sempatiyi artırdığı, hükûmet tezkeresinin çok geniş olduğu ve kapsamı, süresi, zamanı belli olmayan bir tezkereye olumlu bakmadıkları gibi gerekçelerle partisinin Afganistan’a asker gönderilmesine evet oyu vermeyeceğini belirtmişti. Saadet Partisi adına konuşan rahmetli Oya Akgönenç de benzer görüşler ileri sürerek tezkereye hayır oyu vereceklerini belirtmişti. DYP adına söz alan Tansu Çiller ise, “İktidar hak etmese de Büyük Türkiye duruşunun bir gereği olarak müttefik ABD’nin yanında yer alacaklarını” yani olumlu oy vereceklerini açıklamıştı. Sonuçta Türkiye, Afganistan’a ilk kez asker göndermesine dair tezkere, iktidardaki DSP, MHP ve ANAP’ın ve muhalefetteki DYP’nin oylarıyla kabul edildi. AK Parti ve Saadet Partisi ise muhalif kaldılar.
20 yıl sonra Afganistan’da kalmaya devam edelim mi diye tartışırken, 10 Ekim 2001 tarihli tezkere görüşmelerinin tutanaklarına tekrar göz atmakta fayda var düşüncesindeyim.
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.