KAZAN DEVRİLDİ, SÖNDÜRDÜ OCAĞI!

A -
A +

Tarihin en parlak ordularından yeniçeri ocağı, ateşli silahların yayılmasından sonra fonksiyonunu kaybetti. Zamanla da bozuldu. Nice padişahları harcayan ocağı tarihten silmek, Sultan II. Mahmud'a nasip olmuştur.

Osmanlı kara ordusu, kapıkulu ve eyalet askerleri olmak üzere iki sınıftı. Eyalet askerleri, tımarlı sipahilerin yetiştirdiği hafif süvari birlikleri idi. Kapıkulu askerleri ise profesyonel, ücretli atlı ve piyade hassa ordusu idi. Piyadelerine yeniçeri adı verilirdi. Asırlarca, nice zaferlerde büyük payı olan, parlak yeniçeri ocağı, XVI. asır sonlarından itibaren bir bozulmaya maruz kalmıştır. Rivâyete göre, kuruluşunda Hacı Bektaş'a mensup bir velî, dua ederek bu orduya yeniçeri adını vermiştir. Yeniçeri ocağında Bektaşî kültürünün hâkimiyeti buna bağlanır. Zamanla bazı Bektaşî tekkelerinde, İran ajanlarının faaliyeti neticesinde meydana gelen dejenerasyon, ocağa da aksetmiştir.

Padişah kanının tadı

Zamanla, ehli olmayanlar ocağa alınmış; askerlikle alâkalı olmayanlar, yeniçeri sıfatıyla gezmeye başlamıştır. Kuruluşunda sayısı 4000 olan bu profesyonel hassa askerinin sayısı, XVII. asır ortasında 100 bini bulmuştur. Kışlalarda oturmayanlar; yasak olduğu halde evlenip esnaflık yapanlar az değildir. Sefere gitmemiş, gittiklerinde de firar etmişlerdir. Ölmüş yeniçeriler bile sicilde hayatta gösterilip maaşları tahsil olunmuştur. Devlet içinde devlet hâline gelmiş; hükûmet, söz geçiremez olmuştur. Sultan II. Osman'dan itibaren bu durumu gören padişahlar yeniçeri ocağını ıslâh etmek, bu kâbil olmazsa kökünden kaldırmaya teşebbüs etmişlerse de, her seferinde ocak isyan edip bu teşebbüsleri akim bırakmıştır. Bazen bürokratları ve bazen de ilmiye sınıfını yanlarına almak suretiyle hükûmet darbeleri yapmış; padişahların tahttan indirilmesinde; hatta katledilmesinde mühim bir rol oynamıştır. Ancak padişah kanının tadını alan yeniçerilerin, artık kimseden pervâsı kalmamış; Bulundukları şehirlerde ordugâhı bile yağmaladıkları görülmüştür. Esnaf, haraca bağlanmış; halk, sokağa çıkamaz olmuştur. Asker şerrinden hiç İstanbul'a gelmeyip, Edirne'de hüküm süren padişahlar vardır.

Ocağın, Rus harblerindeki aczi üzerine, Sultan III. Selim, Nizam-ı Cedid adıyla yeni bir ordu kurdu. Avrupa'nın en güçlü ordusuna sahip Fransa'dan talim ve topçu subayları getirtti. Bu askerler, Napolyon'u Akkâ önünde yenerek rüşdünü ispatladı. Ancak âkıbetlerinin iyi olmadığını hisseden yeniçeriler, yeni usul talimin "gâvur âdeti" olduğu yaygarasıyla ayaklandı. Ardında Rus tahriki bulunan bu isyan neticesinde, padişah tahttan indirildi ve katledildi. (Enteresandır ki, sonraları da asker, her rahatsız olduğunda, "rejim tehlikede" sloganıyla darbeye kalkışmıştır.) Bu padişahın yetiştirdiği Sultan II. Mahmud, tahta çıkınca, sessizce zamanı kolladı. Yeniçeri ocağı kaldırılmadıkça, memleketin selâmet bulamayacağını anladı.

Sancak-ı şerif çıkarılıyor

Önce ocak içinden bazı subayları elde etti. Kendine sâdık Hüseyin Ağa'yı ocağın başına geçirdi. Nihayet beklenen gün geldi. Yeniçeriler, ayaklandı. Padişah, devlet erkânını şeyhülislâmın konağında topladı. Sultan III. Selim'in başına gelenler, herkesi iknâya yetti. Şeyhülislâmdan fetvâ alındı. Sancak-ı şerif çıkarılarak, zorbalara karşı cihad ilan edildi. Padişaha sadık topçu, lağımcı ve kalyoncu birlikleri kışlaları topa tuttu. Diğer yandan medrese talebeleri ve asırlardır yeniçerilerin elinden bîzar olmuş halk, eline geçirdiği silahlarla bu cihada iştirak etti. 3 bin kadar yeniçeri katledildi; bazılarının cesetleri denize atıldı. Yeniçerilere ait mezartaşları bile kırıldı; bugün Aksaray meydanının yerindeki kışlalar, yerle bir edildi.  15 Haziran 1826'da vuku bulan hâdiseye Vak'a-i Hayriyye (Hayırlı Vak'a) adı verilir. Sapına bir değnek geçirilmiş yemek kazanını sırtladıkları için, yeniçeri isyanlarına "kazan kaldırma" denirdi. İzzet Molla da, "Kazan devrildi söndürdü ocağı" mısraıyla hâdiseye tarih düşürdü.
Ocak ile birlikte anılan Bektaşî tekkeleri kapatılarak, babalar "tashih-i akâid" (itikat düzeltmek) üzere ilim merkezlerine sürüldü. Tekkeleri, tarihi silsile itibariyle en yakın tarikat olan Nakşibendîlere verildi. Bu hâdise, bazı Bektaşîlerdeki, Nakşî kininin sebebidir. Sultan Mahmud'a "gâvur padişah" diyen de bunlardır. Ocağı hatırlatan her şeye alerji duyulduğu için, kaç asırlık Mehterhâne lağvedildi. En üzücü taraf, budur. Padişahı desteklediği halde sipahi ocağı da lağvedilmiştir. Henüz muntazam bir ordu kurulmadan yeniçeri ocağının kaldırılmasını bazıları tenkit eder ve 1828 Rus mağlubiyetini delil gösterirler. Halbuki ocak kaldırılmadan evvel vuku bulan harblerin hepsi felâketle neticelenmiştir. Ocak kalsaydı da değişen bir şey olmayacaktı. Nitekim isyana katılmayan sâdık birliklerden, hemen "Asâkir-i Mansure-i Muhammediyye" adıyla yeni bir ordu kurulmuştur. Sultan II. Mahmud, memleketi uçurumun kenarından alan çok büyük bir padişahtır. Bu muvaffakiyeti sebebiyle, "Devletin İkinci Kurucusu" diye anılmıştır. Islahatı, millî bünyeye uygundur. Padişah, elbette bundan başka bir yol bulamamıştır. Nitekim bir uzuv iltihaplanınca, ilaç verilir. Kangrene çevirirse, o uzuv kesilir; yoksa bütün vücudu mahveder. Bu hâdisenin benzerine bir asır evvel Rusya'da da rastlanır. Çar Büyük Piyotr, Yeniçeri Ocağı'na çok benzeyen ve streltsiy (tüfekçi) denilen askerî sınıfı ortadan kaldırmıştı. Yeniçeri ocağı kaldırılmış; ama elinde silah tutan gücün, siyasete müdahale etme geleneği bitmemiş; Sultan Abdülaziz ve Sultan II. Abdülhamid, askerî komplolarla tahttan indirilmiştir...

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.