VAKTİYLE DÜNYA BU ODADAN İDARE OLUNURDU!

A -
A +

Topkapı Sarayı avlusundaki Kubbealtı'nda toplanan Divan-ı Hümayun, bir zamanlar üç kıtaya kol salan Osmanlı Devleti'nin idaresinin kalbi idi.

Şimdilerde bir mobilya tabiri olan divan, eskiden devletin idare edildiği meclislerin ismiydi. Divan, Farsça devler demektir. Rivâyete göre küçük bir İran prensi sarayda gezerken, vezirlerin toplandığı odaya girmiş. Haşmetli kıyafetleriyle toplantı yapan vezirleri görünce şaşırmış, 'Dîvân!', yani 'Aa, devler!' deyivermiş. Artık bu toplantılara bu isim verilmiş. Divan tabirinin kültürümüze girişi Hazret-i Ömer zamanında İran'ın fethinden sonra olmuştur.



Önceleri hazîneden maaş alanların isimlerinin yazıldığı deftere divan denirdi. Sonradan devletin idare ofislerine divan denilmiştir. Emevî ve Abbasî devrinde, daha sonra da bilhassa Selçuklular ve İlhanlılarda divanlar daha da inkişaf etti. Bunların başında idarî kararların alındığı ve halifenin de bazen iştirak ettiği divan-ı adl (divanü's-saltana) gelmektedir. Divan-ı inşâ devletin resmî yazışmalarını yürütür. Askerî işlere divan-ı ceyş ve posta işlerine divan-ı berid bakar. Günümüzdeki idare mahkemesi işini yapan divan-ı mezâlim vardı. Halkın memurlardan şikâyetlerine ve mahkeme kararlarına itirazlara bakardı.

Padişah hanginiz?

Divan-ı Saltanat'ın yerini Osmanlılarda Divan-ı Hümâyun almıştır. Burada her çeşit siyasî, idarî, mâlî, askerî, adlî memleket meselesi görüşülür. Harb ve sulh ilânına, elçi gönderilmesine, vergi koymaya, kanun yapmaya karar verilir. Elçi kabulü ve yeniçerilere ulûfe (maaş) dağıtılması da burada olur. Aynı zamanda memleketin en yüksek mahkemesidir. Memurlarının icraatlarına ve kâdıların verdiği hükümlere itirazı olanlar buraya mürâcaat eder. Kâdıların verdiği hükümler bozulursa, yeniden muhakeme de burada yapılabilir. Bazı hallerde, kâdılar bakmaktan çekindikleri mühim dâvâları, ilk tahkikatını yaparak Divan'a gönderir; burada bakılır. Çalışma şekli, âzâları ve salâhiyetleri Sultan Fâtih'in kanunnâmesinde etraflıca anlatılmıştır.
Divan-ı Hümâyun, bir meşveret meclisidir. Kararları, ancak padişahın tasdiki ile yürürlüğe girebilir. Padişah, divanda alınan kararlara umumiyetle karşı çıkmaz. Ancak Sultan II. Selim zamanında, Kıbrıs için sefere çıkılmamasına karar verilmişti. Padişah, divan kararını kabule yanaşmadı. Neticede padişah haklı çıktı. Kanunî Sultan Süleyman, Hazret-i Peygamber'e hakaret ettiği için Divan'da muhakeme olunup delilsizlikten serbest bırakılan İranlı Kâbız'ın yeniden muhakemesini emretmişti.



Divan, Topkapı Sarayı'nda padişah veya sadrazam riyasetinde ileri gelen devlet adamlarıyla toplanır. Bir köylünün gelip, kerli ferli zâtları görünce şaşırarak, "Padişah hanginiz?" diye kabaca sorması üzerine Fâtih Sultan Mehmed bundan sonra Divan'a veziriâzamın reislik etmesine karar vermiştir. Aynı çağda İspanya kral meclisi ve Rusya'da boyarskoye duma denilen soylular meclisinde de hükümdar toplantılara katılmazdı. Padişah, toplantıları pencere arkasından takip edebilir. Gerekirse kafese vurmak suretiyle müdahale eder; divandakileri arza çağırabilir. Divandakiler padişahın dinleyip dinlemediğini bilmediğinden, müzâkereler çok ciddî cereyan eder.

Sadrâzamdan başka, kazaskerler (adalet bakanı), defterdarlar (maliye bakanı), nişancı (kanun komisyonu reisi ve tapu müdürü) ve kubbealtı vezirleri (devlet bakanları) divanın dâimî âzâlarıdır. Vezir rütbesinde iseler yeniçeri ağası ve kaptan-ı deryâ; İstanbul'da ise Rumeli beylerbeyi (vâlisi) de hazır bulunur. Böylece divan umumiyetle 12 kişi ile toplanır. Bunun dışındaki devlet ricâli, ancak kendi sahalarına giren bir iş müzâkere edilirken, görüşlerine mürâcaat edilmek üzere Divan'a davet edilirler.

Divan toplantılarına oturmayıp ayakta katıldığı halde divan âzâsı olmayan reisülküttâb, başkâtiptir. Divan âzâsı olmayan Çavuşbaşı da bir nevi teşrifat âmiridir. Toplantılara katılacak olanların içeri alınması; şikâyetçilerin istidâlarının kabulü ve sıraya sokulması; alınan kararların icrası; yazılan emirlerin uzak yerlere tebliği; ecnebî elçilerin karşılanması ve Divan'a kadar refakati; İstanbul'a hâriçten gelecek kimselerin hüviyetlerinin tahkiki ve gerekirse yerlerine iadesi gibi vazifeleri vardır.

Ayak divanı

Divan-ı Hümâyun, haftanın her günü Topkapı Sarayı'nın ikinci avlusundaki Kubbealtı'nda toplanırdı. XVI. asırdan itibaren Cumartesi, Pazar, Pazartesi ve Salı olmak üzere haftanın dört günü toplanmaya başladı. Müzâkereler sabah namazından sonra başlar; öğlene kadar devam ederdi. Sonra divan âzâları konaklarına dönerek orada kendi sahalarına giren işlerle meşgul olurlardı. Divanda görüşülecek işler ruznâme denilen gündeme kaydedilmiş olurdu. Divan toplantısı başlamadan hazîne ve tapu tahrir defterlerinin bulunduğu defterhâne açılır; toplantı bitince de tekrar mühürlenip kapatılırdı. Bundan sonra Divan âzâları sırayla padişaha arza çıkardı. Önce yeniçeri ağası çıkar; ocak hakkında bilgi verir. Sonra kazaskerler çıkarak kendileriyle alâkalı işleri ve kâdı tayinlerini arz ederler. En son sadrâzamla beraber kubbe vezirleri ve defterdar arza çıkar. Arzdan sonra âzâlar topluca yemek yeyip dağılır. Divan'da alınan kararlar konusuna göre mühimme, ahkâm, tahvil, rüus gibi defterlere kaydedilirdi.
Yolsuzluk şüphesi, asker ayaklanması veya halkın şikâyetleri üzerine Divan-ı Hümâyun'un fevkalâde toplantıları da olur. Bunlara padişah dışında herkes ayakta durduğu için ayak divanı denir. Taht, Bâbüssaade önüne konur; padişah gerekirse vâsıtasız olarak teb'a ile görüşür. Son ayak divanı Sultan IV. Mehmed zamanında Abaza Hasan Paşa isyanı münâsebetiyle toplanmıştır.

Sonraları toplantı günleri ikiye indi. XVII. asırdan itibaren gayrı muntazam toplanmaya başladı. Divan-ı Hümâyun toplantıları askerlerin ulûfe dağıtımı ve elçi kabulü gibi istisnaî hallere inhisar etmeye başladı. Giderek sadrâzamın konağında toplanan İkindi Divanı ehemmiyet kazandı ki bakanlar kurulunun nüvesidir. Divan kalemleri de sadrâzamlığa nakledildi. Sultan II. Mahmud, Divan-ı Hümâyun'u lağvetti. Yerine Meclis-i Vâlâ'yı kurdu ki, şimdiki Kanunlar Genel Müdürlüğü ile Danıştay ve Yargıtay'ın atasıdır...


UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.