ŞARK DÜNYASINDA KADININ STATÜSÜ

A -
A +
Mukaddes kitaplar, insanın erkek ve kadın olmak üzere çift yaratıldığını söyler. Her ikisi de insan olmak cihetinden tanrının huzurunda eşittir. Ama fizikî farklılıklar tarih boyunca hep bazı eşitsizlikler, güçlünün güçsüze hükmetmesi neticesini doğurmuştur.
 
 
VII. asırda Arabistan gibi oldukça geri bir cemiyette parlayan İslâmiyet, âdeta feminist bir kadın anlayışı getirmiştir. Bir başka deyişle kadının sosyal ve hukuki statüsünü inanılmaz bir seviyeye yükseltmiştir. O zamana kadar hemen bütün cemiyetlerde, atalarının ruhuna hizmet edeceği için erkek çocuk, kız çocuktan üstün tutulur. Kadınların hukuki ehliyeti yoktur. Mal edinemez, alışveriş yapamaz. Malı olsa bile, bunda kendi iradesiyle tasarruf edemez. Evlilikte söz sahibi değildir.
Modern medeniyetin beşiği sayılan Antik Yunan’da kadın devamlı erkeğin velayeti altındadır. Medenî haklarını, ancak velisi vasıtasıyla kullanabilir. Erkek mirasçı varsa, kadın miras alamaz. Roma’da vaziyet farklı değildir. Evlenen kadın, baba hâkimiyetinden çıkar; koca hâkimiyetine girer. Kadın yoluyla akrabalık doğmaz; öyle ki çocuk bile, annesinin akrabası sayılmaz. Tevrat ve İncil, kadının statüsünde iyileştirme yapmışsa da; zaman içinde kısmen eskiye dönülmüştür.
 
İdeal evlilik
 
İslâm dinine göre herkes Allah’ın huzurunda eşittir. Kadının kendi serveti vardır ve üzerinde kimseye sormadan dilediği gibi tasarruf edebilir. Kocası onun mallarına karışamaz. Hazret-i Peygamber’in zevcesi Hazret-i Hadîce, İslâmiyetten evvel ve sonra, ticaretle meşguldü. Kâtipleri, memurları, hizmetçileri çoktu.  Osmanlılarda vakıf kuranların % 36’sı kadındır. Bu da kadınların servet sahibi olduğunu ve bunda serbestçe tasarruf edebildiğini gösterir. Halbuki Roma İmparatoru Justinianus’un hazırladığı kanunlarda, kadının statüsü, akıl hastalarıyla bir tutulmuştu. İngiltere’de kadın, ancak kocasının izniyle dava açabilirdi. Kadının mal varlığı kocasına geçerdi. 1870’den sonra kadına mülkiyet hakkı ve akid serbestliği tanındı. Evli kadın, ancak 1935’de kocasıyla eşit statüye gelebildi.
Kadın, serbestçe evlenebilir. Kur’an, sayısız kadınla evlenmeyi kaldırmış; bir yandan şartlarını yerine getirebilecek vaziyette bulunan bir erkeğin en fazla 4 kadınla evlenebileceğini hükme bağlarken, öte yandan tek kadınla evliliği tavsiye etmiştir.

Kadına boşanma hakkı verilmiştir. Dilerse anlaşarak; dilerse, evlenirken şart koşarak tek taraflı olarak boşanabilir. Kocasının hastalığı, nafaka vermemesi, terk etmesi veya kaybolması, kötü muamele yapması gibi sebeplerle kadın mahkemeden boşanma isteyebilir. Kur’an, evliliğin gereklerini yerine getiren kadını incitmeyi yasaklar. İslamiyet’te evlilik ve boşanmak kolay olduğu için, zina ve benzeri suçlara fazla rastlanmaz. Bu suçların cezaları da çok ağırdır.

Bir kadın zengin de olsa, evlendiğinde onun geçimini kocası sağlamak mecburiyetindedir. Evlenen kadın, evliliğin kendisine getirebileceği dezavantajları bertaraf etmek için kocadan mehr adıyla bir para alır. Erkek, bir seyahate çıkmadan evvel, zevcesinin nafakası için kefil göstermek zorundadır.
 
Emânet
 
Yaşamak için çalışmaya muhtaç olmadığı halde, Kur’an kadına miras hakkı tanımıştır. Mirasta hususî hallere göre miras hissesi bazen erkeklerle aynı, bazen fazla ve bazen daha az olabilir. İngiltere’de 1938’e kadar sadece kız çocuğu olan adamın mirası, en yakın erkek akrabasına geçerdi. Kur’an’ın getirdiği sistem, dünyada büyük bir inkılâptır. Bu sistemin canlı numunesi, Hazret-i Peygamber olmuştur. Kendi ailesine muamelesi ideal bir manzaradır. Vefatından önceki son nutkunda da “Kadınlar, size Allah’ın emanetidir. Kim zevcesini döverse, âhirette davacı olurum” demiştir.

Kadının ilimle uğraşmasına engel yoktur. Tarihte, dinî ve beşerî ilimlerde söz sahibi olan kadınlara çok rastlanır. Hazret-i Peygamber’in sözlerini en çok nakledenlerin başında, bir kadın gelir: Zevcesi Hazret-i Ayşe. Osmanlılar, kadınların da erkeklere karışmadan ilim tahsil edeceği modern mektepler kurmuştur.

Fizikî zayıflığı sebebiyle, kadının dinî mükellefiyetleri daha hafiftir. Cuma namazı ve askerlik ile mükellef değildir. Fakir akrabasına nafaka verirken, erkek kardeşinin yarısı kadar katılır. Bir kadını öldüren, bir erkeği öldürmüş gibi cezalandırılır. Ama bazı suçları işlediği zaman, erkeklerden daha hafif ceza alır. Kolektif ceza tazminatına katılmaz.

Kadının amme hizmetlerine girmesine bir engel yoktur. Ancak Kur’an’ın getirdiği örtünme ve erkeklerle bir arada bulunmama mecburiyeti sebebiyle pratikte buna pek rastlanmaz. Bununla beraber İslâm tarihinde, erkek siyasî figürlerin yanında, nice isimli veya isimsiz kadın kahramanlar vardır. İslâmiyet, anneye, babaya ve bilhassa annelere hürmet ve itaati emreder.

Kadın, mahkemeye çağrılmaz; hâkim veya vekili, evine giderek iki şâhid huzurunda ifadesini alır. Kur’an-ı kerim, kocayı, ailenin reisi olarak ilan eder. Nitekim her müessesenin bir başı vardır. Ama kadın, erkeğin kölesi değildir. Evlilik, karşılıklı eşit hak ve mükellefiyetlerle iki insanın bir araya gelmesi demektir. Kadın, zengin bir ailenin kızı ise, kocasının ona hizmetçi tutması gerekir. Erkek fiziken güçlü olduğu
için, evin dış işlerine bakar. Bedenen zayıf olduğu hâlde, kadının his dünyası zengindir; ev işleri ve annelik vazifesini en iyi yerine getirir. İslâmiyet, böyle bir sistem kurmuştur...
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.