HİNDİSTAN’DA MÜSLÜMANLARA OYNANAN OYUN

A -
A +
*Hindistan’da bir zamandır salgın gölgesinde kalıp unutulan hâdiseler yaşanıyor; câmilere tecavüzler yapılıyor, Müslümanlar taciz ediliyor...*Bunun en mühim sebebi, İngiltere’nin vaktiyle takip ettiği “Parçala, hükmet!” siyaseti ile buna âlet olan millî(!) kahramanlardır...     XI. asırda İslâmiyetle tanışan ve nüfusunun haylisi Müslüman olan Hindistan kıtasını asırlardan beri Müslüman Türkler idare etti. XVII. asır sonlarından itibaren ticaret vesilesiyle Avrupalı sömürgecilerin iştahını çeken kıta, yavaş yavaş İngiliz hâkimiyetine girdi. 1858 tarihinde son hükümdar Bahadır Şah tahttan indirilip sürgüne gönderilerek Hindistan tamamen İngiliz müstemlekesi oldu. Zenginlikleri sebebiyle, tacın en kıymetli incisi idi. Hindistan deyince, bugünki Pakistan, Bangladeş, Burma (Myammar) ve Nepal’i de anlamak lazımdır...   İngiliz Hindliler   İngiliz idaresi, karmaşık Hind cemiyetinde yeni dinamikler meydana getirdi. Yeni kurulan mektepler ve üniversitelerde yetişen, hatta İngiltere’de tahsil gören Hindli gençler, İngiliz gibi yaşamaya ve düşünmeye başladılar. Memuriyetlerde istihdam edildiler. Avukatlık, gazetecilik, öğretmenlik yaptılar. Bu, muhafazakâr kitlede reaksiyona sebebiyet verdi. 1885’te Bombay’da yapılan ve katılanların beşte dördünün Hindu olduğu Millî Kongre, İngiliz hükûmetine ultimatom verdi. Londra’nın ciddiye almadığı hareket giderek büyüdü. Lord Curzon’un baskıcı valiliği, Kongre Partisi’ni güçlendirdi ve radikalleştirdi. Ekonomik boykot, İngiliz idaresini sarstı. 1906’da istiklal talebi dile getirildi. Kongre Partisi’ne mukabil Müslümanlar da Müslüman Ligi’ni kurdu. İngiltere, kıtayı kaybetmemek için yumuşak bir siyasete döndü. Halka bazı siyasi haklar tanındı. I. Cihan Harbi’ne 1 milyon Hindli asker sürüldü; 100 bini öldü veya sakat kaldı. Hilafet Hareketi, İngilizlerin Osmanlı halifeliğine karşı tavırlarına karşı çıktı. Bu, İngiltere’nin Anadolu’daki siyasetini Ankara lehine değiştirmesine sebep oldu. HİNDİSTAN’DA MÜSLÜMANLARA OYNANAN OYUN   Parçala, hükmet!   Kongre Partisi reisi Ghandi, 1920 senesinde memleket çapında "Satyagraha" denilen bir sivil itaatsizlik hareketi başlattı. İngiliz malları, mektepleri, mahkemeleri, unvanları, vergileri ve seçimlerini boykota çağırdı. Bu daveti büyük kabul gördü. Gandhi, fanatik bir Hindu değildi; üstelik yakınlık duyduğu Müslümanları da bu harekete almak istedi, ama Cinnah karşı çıktı. Gandhi 1922’de tevkif edilerek hapse atıldı. Bayrağı Nehru aldı. İki meclisli parlamentoya sahip merkezî bir dominyon statüsünü müdafaa etti. Eyaletlere otonomi tanınmasına dair gevşek bir federasyondan yana olan Cinnah, Ağa Han’ın tesiriyle buna karşı çıktı. Gandhi 1931’de siyasi mahkûmların serbest bırakılması mukabilinde sivil itaatsizlikten vazgeçti. Londra ile anlaşmaya yöneldi. Bu sefer Nehru, Kongre’den ayrılıp sosyalist partiyi kurdu. Hindularla Müslümanların ittifakını bozan İngiltere, “Parçala, hükmet!” politikası çerçevesinde Hinduları da böldü. II. Cihan Harbi esnasında Ghandi, “Hindistan'dan elinizi çekin!” sloganıyla İngilizlere karşı çıktı. Gandhi, Hindistan’ın birliğinden, Cinnah ise bölünmesinden yana idi. İngiltere, Birleşmiş Milletler (yani dünyanın yeni efendisi ABD) baskısıyla sömürgelerinin çoğunu bırakmak mecburiyetinde kaldı. Her yerde olduğu gibi, giderayak hiç değilse kendi yetiştirdiği kimseleri bırakmak, böylece kendisi için en menfaatli statüyü muhafaza etmek, İngiliz emperyalizminin âdeti olmuştur.   Arslan payı   Son vali Lord Mountbatten, iki tarafa da ülkenin bölünmesine dair teklifi kabul ettirdi. Kongre Partisi’nin elindeki eyaletlerin Hinduların elinde kalması, Müslüman Ligi’nin ekseriyette olduğu Sind, Belucistan ve kuzeybatı Hindistan ile Pencap ve Bengal’de referanduma gidilmesi kararlaştırıldı. Böylece 15 Ağustos 1947’de Hindistan ve Pakistan adında iki ayrı devlet kuruldu. İş bu kadar basit değildi. Maddi varlıkların taksimi, memuriyetlerin ayrılması, Pencap ve Bengal’de sınırın çizilmesi ve 600 civarındaki otonom devletin pozisyonunun tayini gibi mühim meselelerin aşılması lazımdı. Bunun için bir komisyon kuruldu. Tabii kaynakların ve yatırımların çoğunun yer aldığı Hindistan bundan kazançlı çıktı. Müslümanların elinde fakir mıntıkalar kaldı. Memuriyetlerin ayrılması şahsi tercihe bırakıldı. Sınırların tesbiti çok daha zor oldu. Bütün otonom eyaletlerin hükümdarları, tahtlarını kaybettiler. Hindulara verilen, ama ekseriyeti Müslüman olan Keşmir, iki devlet arasında kanlı çarpışmalara sebep oldu ve bugün bile ihtilaf sebebidir (İngiliz siyaseti). En acısı, tarihin en büyük mülteci problemi doğdu. İki taraftan da 18 milyon mülteci yer değiştirdi. Bu esnada çıkan müsademelerde 200 bin kişi hayatını kaybetti. 1971’de Doğu Pakistan (Bangladeş), ayrıldı. Bu esnada 10 milyon kişi mülteci oldu.   Mr. Cinnah   Muhammed Ali Cinnah (1876-1948), Şia’nın aşırı kollarından İsmailiye mezhebine mensup Karaçili zengin bir tüccarın oğlu idi. İngiltere’de tahsil görüp, avukat oldu. 1896’da memlekete dönüp Bombay’da avukatlık yaptı. Bombaylı bir Zerdüşt milyonerin kızı ile evlendi. İngiliz siyasi müesseselerine hayrandı. Evvela Kongre Partisi’ne katılarak siyasete girdi. 1930’da İngiltere’ye gitti. 5 sene sonra döndü. Artık orada ne olduysa oldu; Hindu ve Müslümanların beraberce yaşayacağı "birleşik Hindistan" fikrine karşı çıktı. Müslümanların lideri olmak hevesine kapıldı. İslâmî bir davası hiç olmadı. İngiltere, görünüşte Hindistan birliğinden yana idi. Ama el altından Cinnah’ı destekliyor; Gandhi’yi engelliyordu. Cinnah, politikasını öyle ustalıkla yürüttü ki, İngiltere de, Kongre Partisi de bölünmeye razı oldu. Cinnah, Pakistan adı verilen yeni devletin reisi oldu. (Pakistan: Pencap, Afganya, Keşmir ve Sind ülkesi) Cinnah, soğukkanlı ve mantıklıydı. Oyunu kaidelerine göre oynardı. Çok kibardı. İngiliz aristokratları gibi giyinirdi. İngiliz gibi düşünen ve yaşayan bir şahsiyetti. Bu sebeple çevresinde "Mr. Cinnah" diye anılırdı. Ana dilini iyi bilmez, konuşmalarını daha ziyade İngilizce yapardı. Gerek şahsiyetinde, gerekse takip ettiği politikada kendisine en çok tesir eden kişinin Atatürk olduğunu söylerdi. Bu sebeple Pakistan Meclisi kendisine kâid-i azam (ulu önder) unvanı vermiştir. Bu esnada yaptığı konuşmada Liyakat Ali Han kendisini “Devletimizin Atatürk’ü” diyerek alkışlamıştır. Millî kahramanların ekserisi siyasi suç sebebiyle hapse atılmış, sürgün edilmiş, hatta idama mahkûm edilmiş olmasına rağmen, Müslümanlar o kadar saf ve çaresizdi ki, Cinnah hiç bunlara ihtiyaç kalmadan "millî kahraman" olmayı becermiştir.   Yarı çıplak derviş   Churchill’in "yarı çıplak derviş" diye andığı Mahatma Gandhi, Cinnah gibi Londra’da hukuk okudu. Bombay’da avukatlık yaptı. Irkçılıkla mücadele etti. 1919’dan itibaren İngiliz hâkimiyetine karşı çıktı. Kongre Partisi’ni teşkilatlandırdı. Pasif direnişi kitle hareketine dönüşünce, 6 yıl hapse mahkûm oldu. Birleşik Hindistan için uğraştı. Hindistan’ın bölünmesi onu hayal kırıklığına uğrattı. 1948’de bir Hindu terörist tarafından öldürüldü. İngiliz İmparatorluğu’nun dağılmasında mühim bir rol oynamıştır. HİNDİSTAN’DA MÜSLÜMANLARA OYNANAN OYUN Felsefesinin esasını fakir görünmek ve teknolojiye muhalefet teşkil ederdi. İnsanlık adına acı çeken, fedakâr, saf ve pasif bir politikacı imajı vermiştir. Kimine göre bu hayat tarzı, bir sosyal projeden, şuurlu bir gösteriden ibaretti.  Zira insanlar, sade yaşayanlara saygı duyar. Hâlbuki böylelerinin çoğunun nefsi bundan zevk almaktadır... İngilizlerin hayranlık, kızgınlık, alay ve şüphe ile karışık baktığı Gandhi’nin doğumunun 100. yılında (1969) Londra’da bir heykeli dikilmiştir. Barışçı, aydın ve liberal politikanın sembolü olmuştur. Gandhi bölünmeye hep karşı çıkarken, Nehru razı olmuş; böylece ölene kadar Hindistan’ın başında kalabilmiştir. İndra Gandhi, Nehru’nun kızıdır.
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.