Söze Başlarken

A -
A +
Tarih, 21. yüzyılın ilk çeyreği... İnsanlık, yaklaşık dört yüzyıllık bir tarihi süreçte farklı tarihsel dönemler içinde evrilerek idrak ettiği bir çağı yani 'modern çağı' yaşıyor. Kuşku yok ki enformasyon çağı, teknoloji çağı, postmodern çağ, küreselleşme çağı gibi tüm çağ nitelemeleri modern çağın ruhundan beslenen ya da ondan neşet eden dönemlemelerdir. Birey, akıl, kamusallık, uluslaşma, yönetim, denetim, hukuk, insan hakları, bürokrasi, üretim, tüketim, rekabet, teknoloji, sanat vd. modern çağın dinamikleridir. Bu dinamiklerle kurulan ve devingen biçimde üretilen modern çağın insanı ve insanlığı içine soktuğu girdap, yaralı bilinçler ve insanlık durumları var etmiştir. Kurgulamış olduğu değer dünyasının alımlı cazibesi bir yönüyle insanlığı içine çeken bir meşruiyet sarmalı üretmiştir. Dünyevi alanı akıl ile kuran ve yöneten modernite, çağ insanını söylem ve eylem düzeyinde acze düşüren kendinden menkul bir otantisiteye sahiptir. Katıksız bir itikada dönüşen çağcıllık, bütün karşıt söylemleri ve dil düzeneklerini soluksuz ve çaresiz bırakmaktadır.
Aklın vicdana, cismaniyetin ruhaniyete, bedenin ruha, fiziğin metafiziğe galebe çaldığı bir çağdır bu. Kuşatıcı ve muhkem bir dil ile örülen yapılara mahkum edilen bireyin idrak ve bilinci bulanıklaştırılmaktadır. Bütün yapısal sermayesi ile yaşamı kuşatan bu akıl, insanı bedenî olana mahkum etmektedir. İnsanın bedenîliğe, cismaniliğe ve maddiliğe direnecek tinsel mecali kalmamıştır. Çaresizlik okyanusunda oluşan çağ girdapları benlikleri yutmaktadır.
Bugün, 'anlamın' yersiz ve yurtsuz kaldığı bir insanlık evrenine tanık olmaktayız. Derin ve sarsıcı bir anlam yitimi çağın en temel hastalığı. Buna eşlik eden marazi hal ise anlama ve anlamlandırma ediminin zihinsel bünyeden ihraç edilmesidir. Anlayan ve anlamlandıran insan, yerini yargılayan ve etiketleyen insana bırakmıştır artık. Dört bir yanıyla dünya, bir çöl değirmeninde değerlerin öğütüldüğü ve hızla metalaştı(rıldı)ğı bir mekana dönüştürülmüştür. Potansiyel insan gücünün tümüyle evreni metalaştırma saikiyle seferber olduğu bir dünyayı yaşamaktadır insanlık bugün. Tüketerek kimlik kazanan, üretimin kendisini tüketmek ile üreten bir beşeri düzen inşa edilmiştir. Etiketler üzerinden kimliklerin üretildiği bir sosyal düzenek var edilmiştir.
Derin bir parçalanma durumu yaşamaktayız değer dünyamızda. Öyle ki, bilgi ile değer arasında derin bir uçurum söz konusudur. Bu uçurum, ruh ile beden arasına gerilmiş demir bir perdeyi intaç etmiştir.
Bağımlılıklar ile karakterize olmuş bireysellikler dünyasına şahitlik etmekteyiz. Birey, maddiyata bağımlı, tüketime bağımlı, tutkulara bağımlı, ilgiye bağımlı, sevgiye bağımlı, nefrete bağımlı, şiddete bağımlı, öfkeye bağımlı bir dünyada mahpus. Ancak umut mukadderdir ve bağımlılık esaretinden 'beni' ve 'bizi' azat edecek ruh, tarihi ve kültürel varlığımızda mündemiçtir. İnancımız odur ki modern çağın bedenilik örüntüleri ile ruh dünyalarımızda oluşturduğu yıkıntılar arasından fışkıracak yaşam umudu benliğimizi ve dünyamızı onaracak kıvamdadır.
Söze, çaresizlik ve umut, karamsarlık ve iyimserlik, korku ve cesaret arasında devinen modern çağı betimleyerek başladık. Anlamlandırmaya çalıştığımız bu gerçeklik, bizim yaşam gerçekliğimiz. Yüksek bir debi ve hızla akan bu yaşam gerçekliğine söz ve düşünce ile temasta bulunmak akademik-us'un bir gereği olsa gerek. İcaba kabul sadedinde, bu köşeden siz değerli okurlarımıza, akademinin perspektifinden modern çağın dinamiklerine dair düşüncelerimi duyurmaya çalışacağım.

UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.