Eğitim-Öğretimi Yeniden Düşünmek

A -
A +
Yaklaşık 18 milyon öğrenci ve 900 bin öğretmen ile yeni eğitim-öğretim yılı başladı. Tarihimizin en uzun gecesini (15 Temmuz) yaşadığımız yaz dönemi sonrasında ders zili yeniden çaldı. Millet olarak tarihî bir milada tanıklık ettiğimiz o günden bu yana, daha önceki yazılarımızda da ifade ettiğimiz üzere, devletin arınarak kendini yeniden inşa ettiği bir dönemi idrak ediyoruz. Yaşamış olduğumuz darbe girişimi neticesinde ortaya çıkan sosyal travma, toplumsal hasar ve kamusal yıkımı doğuran etkenlerin başında, hiç kuşku yok ki eğitim sistemimizdeki paradigma ve buna bağlı uygulama sorunu gelmektedir. Zira yaşadığımız ağır travma, eğitim-öğretim sorunumuzun bir kaynak, finansman, nicelik ve istatistik sorunu olmanın ötesinde, derin bir zihniyet, misyon ve mefkûre meselesi olduğunu çarpıcı biçimde gözler önüne sermiştir.
Gözünü kırpmadan milletine silah çekenlerin, vatanına ihanet edenlerin ve pervasızca masum insanları şehit edenlerin cari eğitim sistemimizin bir ürünü olduğu gerçekliği hepimizi ürpertmiştir. Kamusal aklı, toplumsal vicdanı ve bireysel iradeyi tesis etmesi beklenen mekteplerimizin bu misyondan kısmen uzaklaşmasının trajik tablosuna şahitlik ettik. Temel misyonu itibarıyla bir şahsiyet inşa etmeyi amaçlaması gereken mektepleri terk etmenin, bütün anlamları ile vatana millet olmaktan feragat etmek anlamına geldiğini esefle görmüş olduk. Mekteplerimizi terk etmenin, mevzilerimizi terk etmek manasına geldiğini idrak ettik. Eğitim-öğretim alanının zihinsel taşeronlaşmaya terk edilmesinin ortaya çıkardığı mankurtlaşmalara somut biçimde tanık olduk. Bir değer ve ahlak kaygısı gütmeksizin ‘kamusal alanı istila etmek ve devlet aygıtını ele geçirmek’ amacıyla eğitim-öğretim süreçlerinin nasıl araçsallaştırıldığını gördük. Habis bir amaç için bütün etik ve hukuk dışı araçları meşrulaştıran kariyerist bir sözde eğitim düzeninin varlığına şahitlik ettik.
Eğitim-öğretimin özgür ve özerk bir şahsiyet inşası için değil, güdümlü neferler ve bir benlik inşa edememiş kurşun askerler yetiştirmek için patolojik biçimde nasıl istihdam edildiğine tanık olduk. Bütün bunların üzerine, mekteplerimizi ve/ya bütünüyle eğitim-öğretim alanımızı işgal eden gayrimillî güçlerin tasfiyesinin önemini kavradık. Takriben son on yılda gerçekleştirilen şeklî ve maddi reformlar ile ayrılan kamu bütçesindeki dramatik artışa rağmen, eğitim sistemimizin dayanmış olduğu paradigmanın, en temel sorunu oluşturduğunu görmüş olduk.
Hâlbuki nihai amacı ve felsefesi itibariyle eğitim-öğretim, insanın özgür bir şahsiyet olarak kendini var etmesi, talim ve terbiyesi, kişiliğinin oluşması ve disipline olmasına matuf bir süreci ifade etmektedir. Eğitim-öğretim, kişiliğin oluşum sürecinde insana, ‘sınırlarını (haddini) bilmeyi, kendi kendisini kontrol etmeyi, yasaya boyun eğmeyi ve bir davranış ahlakı geliştirmeyi’ mümkün kılmaktadır. Ancak özgürlük kişiye, kayıtsızca ve keyfî biçimde istediğini yapabilme ve başkasının hakkını ihlal etme imkânı doğurmaz.
Kapsamlı etkileşim alanı ile eğitim-öğretim, hanelerden okullara, okullardan mahallelere, mahallelerden sokak ve caddelere, özel alanlardan kamusal alanlara kadar geniş yelpazede birbirini besleyen bir talim-terbiye ve disiplin sürecidir. Bütün formel ve informel süreçleri ile eğitim-öğretim, kişinin yalnızca kendisini kurtarma misyonuna değil, millet olarak ortak bir değer alanı var etme amacına matuf olmalıdır. Eğitim-öğretim, sahip olduğu temel misyonu ile millet olarak millî birlik duygusu oluşturabilmelidir. Bu yönüyle eğitimin millîliği önem arz etmektedir. Millet olmanın ciddiyet, vakar ve rikkati ancak bu şekilde kuşaktan kuşağa aktarılabilir. Bu niteliği ile eğitim-öğretim, bütün düşünsel farklılıklara, aidiyet farklılaşmalarına ve kimliksel ayrışmalara rağmen, milletin tek bir değer manzumesi üzerinde insicamlı bütünlüğünü temin edebilir.
 
Prof. Dr. Muharrem Kılıç
Akdeniz Üniversitesi Hukuk Fakültesi
muharremkilic@akdeniz.edu.tr
twitter.com/@muharremkilic1
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.