İbrahim kapıya doğru yürüdü. Gelen amcasıydı...

A -
A +
 
 
Baba oğul hâlâ sedirin üstünde, kırmızı halı yastıklara dayanmış hasretlik gideriyorlardı. 
 
Güle oynaya sohbet ederlerken biricik evladının elâ gözlerindeki eski neşenin, mavi ışığın azaldığını hissetti. Kavuşmuşken… tövbe tövbe… rengi birden soluverdi. Veremden yatağa düşmüş bir zavallıya; teselli ve cesaret vermekte nasıl mahzun ve çaresiz kalınırsa bir an ona öyle acır gibi baktı. Sonra yastığa dayadığı elini çekti. Başını kaşıdı gayr-i ihtiyari. Tekrardan etrafına bakındı, İbrahim’e döndü. Pek ciddileşen gözlerini, gözlerine dikti:
- Bir sıkıntın var galiba!
- Buyurmuştunuz ya babacığım yorgunluktan olsa gerek.
- Hâlâ öyle misin? Zaafiyet geçiriyorsun ha!
- Bilmem! Bir şey var ama tarif edemiyorum muhterem babacığım.
- Öyle ise istirahat et! Sen hele yorgunluğunu at üzerinden, inşallah bir şeyin kalmaz!
- Memleketten çıktık çıkalı hep yollardayız babacığım. Sormadan, istersen hissettiklerimi anlatayım.
- Elbette! Memnun olurum İbrahim’im.
- Hâlâ muhabbet, hasretlik, zaafiyet dalgası geçmemesine bakılırsa hayatı tam anlamamışım babacığım. Bu açık ve bariz hakikatin farkına varmamışım! Mademki, gerçeğe bu kadar yabancı kalmışım, rahat değilim ve öyle görünüyor ki muhterem babacığım; ölünceye kadar huzur ve saadet arayacağım bu fâni dünyada!
- Hangi saadet, hangi huzur İbrahim? Dünyanın aslı böyle; ayrılık, firak, gözyaşı… hakikatın ta kendisi, gerçek bu!
- Acı!
- Evet; hakikatlerden bahsediyorum evladım. Eğer sen bu yaşta bunları sezebildiysen asla dünyayla uğraşmayacaksın!
- Ama niçin?
- Her yerde başlı başına bir çevre, bir toplum vicdanı vardır. Bütün mantıkların, ilimlerin zıddı olarak hükmünü sürer. İşte bizde, başkalarında olup bitenler bunlar… Kötülerden, kötülüklerden Cehennem misali kızgın bir nardan nasıl uzak durulacaksa, bir maşrapa zehirden ne kadar kaçınılacaksa öyle uzak durulmalı, öyle kaçmalı ama nafile… Bir çocuk on dört yaşına kadar yakınlarından başka birinin yüzünü göremez… O yaşa kadar ailedeki herkes onun muallimidir. Bir de en yakın medresedeki ilk hocası. Bu yakın aile çevresi çocuk için çok mühim İbrahim. Bunun izah edilemez ehemmiyetini, önemini, büyük gücünü, kuvvetini zamanla anlayacağız. Hakikat böyle, güzel evladım! İyilerle olmak, onları sevmek Cenâb-ı Allah’ın insanlara bir lütfu, ihsanı… Tabii kadir-kıymet bilene…
Vaktin nasıl geçtiği pek anlaşılmıyordu. Bu arada oda tamamıyla boşalmıştı farkında olmamışlardı bile. Baba oğul hâlâ sedirin üstünde, kırmızı halı yastıklara dayanmış hasretlik gideriyorlardı. İbrahim’in heyecanı geçmemişti. Dışarıdan gelen sesi duyan İbrahim; babasından müsaade isteyerek kapıya doğru yürüdü. Sendeledi, çabuk toparlandı.
- Ağır ol evladım!
- Bir şey yok babacığım! Tökezlendim.
Gelen amcasıydı. Atların üzerindekileri indirmiş, otunu, suyunu vermiş, belki abdest tazelemişti. Her tarafını örten cübbesi güneşte solmuş, bazı kısımlarıysa yırtılmıştı. DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.