Eli silah tutanların er geç askere çağrılabileceğini düşünüyordu...

A -
A +
"Eskiden karanlıklardan ve karlardan korkardım, bundan sonra ise karlar yorganım olacak!"
 
 
Bugünlerde bütün sohbetlerin ana mevzusu olan Rus istilâsını, Ermeni isyanlarını çok konuşmaktan mı ne dimağı yoruluyor ve kalbine hasretlik acısı çöküyordu elinde olmadan. Ahmed Merâmî Hazretleri; çeşitli düşüncelerle başını gökyüzüne, oradan da Bevelkâsım köyünden yana çevirdi. Köy, taş, toprak, tezek ve ot yığınlarından ibaretti. Hasankale’den göründüğü gibi küçük değildi. Ahmed Merâmî Hazretleri; yalnız Hafız Osman Bedreddin’i yetiştirmenin huzuruyla doluydu. Yayla havasının verdiği rehavetle telaş içinde çalışan köylüleri seyre daldı.
“Çalışmak; sıkıntıyı, kötülüğü ve fukaralığı önce insanın kendinden, sonra hanesinden ve dahi memleketinden kovar” dedi, sessizce.
                               ***
Köyüm Çeperli’den çıktım yayan,
Hâlimi kime edeyim beyan?
Ermeni, koynumuzdaki çıyan!
Gel de dadaş, bu dertlere dayan!
 
- Eskiden karanlıklardan ve karlardan korkardım, bundan sonra ise karlar yorganım olacak, karanlıklar ise sığınabileceğim tek yuvam, biricik sırdaşım...
- Öyle olsa da korkmak yok Nene!
- İnsanlık hâli!
- Biz müjdeyi aldık!
- Kimden?
- Kimden olacak Ahmed Merâmî hazretlerinden.
- Evliya sözü boş olmaz bey!
- Öyledir hanımım! Çok uyanık olalım, gücümüzü kuvvetimizi toplayalım, devletimizin, milletimizin yanında sağlam duralım ve korkmayalım.
- Sebeplere yapışalım yani.
- Evet, sebeplere sarılalım ve duâ alalım… Her şeyi yaratan, yapan yalnız Allahü teâlâ’dır.
- Âmennâ.
- Cenâb-ı Allah; bir şeyi yaratmak için, başka bir mahlukunu vasıta ve sebep yapması, âdetidir. Allahü teâlâdan yardım isteyenin, o şeyin sebebine yapışması lazımdır. Peygamberler hep sebeplere yapışmışlardır, biz nasıl duralım?
- Yolumuz onların yolu. Rehberimiz onlar.
- Ebedî rehber! Yanılmaz kılavuz! Doğru yol göstericimiz o!
Topyekûn seferberlik hâlindeydi memleket. Eli silah tutanların er geç askere çağrılabileceğini düşünüyordu Mehmet Abdullah. İşi hızlandırmak için, sessiz sedasız gidip gönüllü olarak, şubeye müracaat etmişti bile. O gün, Erzurumlu bütün delikanlılar, asker olabilmek için âdeta yarış hâlindeydi.
“Dadaş Deli Yusuf’un mahdumu olmaktan iftihar ediyorum. İnsanın göğsü kabarıyor” demişti Nene Gelin’in biricik hayat arkadaşı.
Yarın böyle şerefli bir emir aldığında ne yapacaktı? Elbette seve seve askere gidecek, icap ettiğinde canını, vatan için, yine seve seve verecekti. Şimdiden niçin olmayaydı ki? Bugün din için, devlet için her türlü fedakârlığın yapılacağı gündü. Gitmemek için kuvvetli sebepler olsa dahi “hayır” demeyeceği kesindi. Nene’nin onsuz kalmaya razı olup olmayacağı aklına gelse de “gazâ” denilince akan sular dururdu. Peki çocukları, onları ne yapacaklardı?
Aile fertleri birbirlerine çok bağlı, bir o kadar da muhabbetli ve hürmetliydiler. İdeal bir Osmanlı ailesi denilebilirdi... DEVAMI YARIN
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.