Evlerinde hiç misafir eksik olmazdı...

A -
A +
Okumuş, yazmış, zât-ı muhterem bir âlim olan Dadaş Amcası ne kadar vakarlıydı.
 
Maziye, eski hayatına, gençlik ruhuna ait bir gölge, bir çizgi bile kalmamıştı. “Eşyalar, meğer evin ruhuymuş” dedi.
Odanın sövesini tutarken, bıçakla kazınmış balık kılçığı şekline takıldı gözleri. Daha beş-altı yaşında ya var ya da yoktu. İnekleri doğum yapmıştı. İki erkek buzağıları olmuş çok sevinmişti. Onlara isimlerini de kendi koymuştu. Koyu kırmızı alnında yumruk kadar beyaz olana Kaşga, daha açık renkli olana ise Maral adını vermiş, onları tosun oluncaya kadar fındık, fıstıkla beslemişti. Köylüler arasında lakabı “Deli Yusuf” olan babacığı fevkalâde disiplinli biri olmasına rağmen danalara hep toleranslı davranmış, onlarla hususi alakadar olmasına göz yummuştu. Büyütüp arabaya koşmak da nasip olmuştu. Bu işaretleri de onların hatırasına çizmişti. O zaman boyları buraya kadardı. Elleriyle ekmek yedirerek büyütmüş, dediğini de yaptırmıştı. Yaptıkları gözünün önündeydi. Daha dün gibiydi her şey. Ne de çabuk geçmişti seneler…
Merdiven boşluğundaki oymalı ambarı, iç odada, sedir başındaki Tortum işi, anasının çeyiz sandığını, hane-i saadetlerinin gülü, karınca misali devamlı çalışanı, güler yüzlü hanımefendi anacığını, konuşunca heybetli bir aslan gibi kükreyen, evin neşesi babacığını, kuşlar gibi şakıyan kardeşlerini tek başına binbir hatırasını fısıldadığı arkadaşlarını hayal etti. Alçak sedirler ve kalın halılarla döşeli, vişne renginde perdeleri, duvarlarında asılı olan ata yadigarı gümüş kakmalı kılıçları, kamaları ve en mühimi bu odadaki baş sedirin üstündeki etrafı ipekten ve sırmalı çevrelerle süslenmiş, mert bir Osmanlı ruhundan saçılan iffet, muhabbet, bağlılık tavsiye eden gümüş gözyaşlarıyla ıslanmış, altın mısraların yazılı olduğu levhaları...
Zât'ıma mir’at edindim zât'ını,
Bile yazdım adın ile adımı.
Okumuş, yazmış, zât-ı muhterem bir âlim olan Dadaş Amcası ne kadar vakarlıydı. Herkeste hürmet hissi uyandırır, küçük veletler bile onun yanında ağlamayı keserlerdi. Evde misafir eksik olmazdı. Gelen ağalar, beyler, paşalar da onun gibi âlim zatlardı. Konuşulanlar; temiz kalplerinin güzel ahlaklarının bir tercümesiydi şüphesiz.
Hep ihramlı dolaşan çoğu akraba komşu hanımefendiler, daima yere bakan, ceylan gibi hızlı adımlarla geçip giden ya o iffetli genç kızlar... DEVAMI YARIN
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.