"İşte benim hayat arkadaşım tam da böyle olur Nene’m..."

A -
A +
"Hocam Seyyid Ahmed Merâmî, bizlere çok ehemmiyet verdi, güzel yetiştirdi."
 
Mehmet Efendi;
- Hocam “Bütün ağaçların kökü bir, dalları çatallı ve budaklıdır. Bahar olunca binbir tomurcuğa durur. Her budağın ve her tomurcuğun istidât ve kabiliyetlerine göre de zümrüt yeşili yaprağı vardır” buyurmuştu.
- Gözümden kaçmaz! “İstidat” dedikten sonra “kabiliyet” kelimesini ilave ettin efendi.
- Sınamak içindi elbette! Bakayım; hakikaten gönlümün, evimin sultanı fark edecek mi?
- Devam et...
- Devamında; “Bakarsınız yaprağın biri hastadır, sararır kopar. Meyvesinin biri yaralıdır, olgunlaşmadan yere düşer. Ona bakan bulunmaz”  buyurmuşlardı.
- Müsaadenizle sonunu tamamlayayım.
- Hadi öyle olsun.
- Bir dakika, kafamda toparlayayım. Tamam, şöyle devam ederdiniz: “İnsanlar da böyledir; kimi görünüşü ve dili ile herkesi memnun eder. Fakat onun içi bozuk, kalbi hastadır. Bu, elinde lâmba tutan bir şahıs gibidir. Başkalarını aydınlatır, fakat kendisi karanlıktadır. Bu misal; ilmiyle amel etmeyenlerin hâlini gösterir. Bir başkası, görünüşü ile hoş görünmez amma, sakın ona suizan etme, haramdır...”
- Aynen! Tamamen buyurdukları gibi... Noksanlık yok. İşte benim hayat arkadaşım böyle olur.
- O kadar bahsediyorsun ki... Ezberlememek elde değildi bey.
- Nasıl bahsetmem evimin sultanı! Hocam Seyyid Ahmed Merâmî, bizlere çok ehemmiyet verdi, güzel yetiştirdi. Hele Osman Bedreddîn’e ayrı bir emek, itina gösterirdi.
- İkisi de seyyid olmasının bereketi.
- Zaten manevi bir hizmet aşkıyla tutuşmuştu hocamız. Onu en iyi anlayan da şüphesiz Hafız Osman Efendi’ydi. Bizlere her şeyi açık anlatırdı. En son bütün talebeleri karşısına aldı: “Canım yavrularım! En başta güzel ahlâk ve dürüstlük gelir. Bundan zerre kadar ayrılmayın. İlminizle amel edin. Öğrendiklerinizi başkalarına öğretmekte cömert olun. Gittiğiniz yerlerdeki ve bilhassa Erzurum ulemâsına selâm söyleyin. İlim meclisini terk etmeyin. Bilirsiniz ki, ilim, uçsuz bucaksız bir derya gibidir. Sonu yoktur. Siz gittikçe o da gider, neticede Allahü teâlâya kavuşturur.”
- Seyyidet Nefise Hoca Hanımefendi de sık sık “Kem gözlere hedef olmayın. Bir kızın, bir Müslüman hanımın en kıymetli mücevheri, en büyük hazinesi iffetidir, namusudur, onu her türlü düşmandan çok ama çok iyi muhafaza edin. Sizin yüzünüzden bir erkek harama düşer, Cehennemlik olursa onun hesabını veremezsiniz. Önce kendinizi koruyun, sonra beş vakit namazlarınızı geçirmeyin” der, bizleri ikaz ederdi hep.
- İkisi de aynı gözeden...
- Tabii hocalar aynı, kaynak da... Vakit de geldi. Bak ezan okunuyor.
- Aaa tanıdım! Bu ezan! Hafız Osman’ın sesi... Akşam olmuş haberimiz yok!
- Yolculuk alameti, bir şeyle meşgul olunca diğer tarafı unutuyor olduk…
- Hem de ne unutkanlık. Anam sık sık derdi “bende akıl mı kaldı?!” Câmiye gidiyorum, siz de namazınızı kılın, gelince fazla beklemeden öküzleri koşalım.
- Seninle olduktan sonra Mehmed’im... DEVAMI YARIN
 
UYARI: Küfür, hakaret, bir grup, ırk ya da kişiyi aşağılayan imalar içeren, inançlara saldıran yorumlar onaylanmamaktır. Türkçe imla kurallarına dikkat edilmeyen, büyük harflerle yazılan metinler dikkate alınmamaktadır.